Son günlerde bazı olayları yadırgayarak ve üzüntü ile izliyoruz. Bu gelişmeler yabancıların iç işlerimize ne kadar karıştıklarını da belgeliyor. Bir ara AB hayali üyeliği sürecinde bazıları ısrarla yabancıların iç işlerimize karışabileceklerini küreselleşen Dünyada bunun yadırganmaması gerektiğine işaret ederlerdi. Ancak siyasi nezaket kurallarını hiçe sayarak, öyle müdahaleler ve iç işlerimize karışmalar öylesine arttı ki, bu müdahaleleri birçok ülkede görmek mümkün değildir.
ABD’nin bir ara Adana Başkonsolosu, hiç de işi olamayan ve kendisini ilgilendirmeyen konularda beyanat verme merakına düşmüştü. Şimdi de ABD’nin İstanbul Başkonsolosu ülkesine dönerken sanki Afrika veya Üçüncü Dünya Ülkesinden döner gibi beyanatlar verdi. Bu türlü beyanatların arka planında kendilerinin patentini taşıyan ve boş bir hayal olan açılım politikalarının önemli bir rolü vardır. Sözde dost ve müttefiklerimizin hoşgörü ile karşılanmaması gereken bu tür dayatmalarına ABD’nin Ankara büyükelçisi de çeşitli örnekler vermişti.
İşin enteresan tarafı, kendilerinin pek tahammül edemediği ve de tartıştırmadığı konuları, Türkiye gibi ülkelerde tartışılır hale getirilmesi ve bizden demokratikleşme adına tahammül beklenmesi yanlışının sürmesidir.
Bu şahsa göre, Türkiye’nin kuruluşunda Türk milliyetçiliği bir bakıma kabul edilebilir ama bundan uzaklaşılması gerekmektedir. Bunu belirtmeye neden gerek var bilemiyorum. Zaten ülkeyi yönetenlerin böyle bir iddiası yoktur. Türk ve Türkiye, milliyetçiliği red edecek ki, sözde dost ve müttefiklerimize yeni imkanlar açılabilsin. Bize milliyetçilikten yani her alanda milli menfaatleri ve mili kimliğimizi korumaktan vaz geçirmeye çalışanlar acaba ABD’de neler yapıyor?
Renk ve ırk ayırımı hala sürüyor. Dünden bugüne uzanan ırkçı örgütler hala faal bir durumda… ABD’de farklı milletlere ve etnisitelere sahip insanları bir potada eritme (melting pot) çabaları bütün hızıyla sürüyor. İkiyüzü aşkın etnik guruba kamusal alanda kendi dillerini kullanma ve dilekçe verme hakkı tanınmıyor. Tam tersine son yıllarda İngilizceyi koruma yasası çıkarılıyor. İspanyolca başta olmak üzere yabancı kaynaklı nüfusa bizden talep edilenin yarısı kadar kültürel haklar tanınmış değil. “Kürtler ayrılmak istemiyor ama özerklik gerek” sözleri doğrusu değişik çağrışımlar yapıyor. Mesela Texas’ın daha fazla özerk olmasını talep eden bir gurup şu anda hapishanelerde zorunlu istirahate çekilmişlerdir. Bunların bir bölümünün 99 yıl hapis cezası almış olması unutulmuş değildir.
Yapılan bir araştırmaya göre, yaşları 20-30 arası olan zenci gençlerin yaklaşık 1/3’ünün hapiste olduğu iddia ediliyor. Acaba ABD’de neden farklı etnik guruplara özerklik verilmez? Fransızca ve Almanca eğitim-öğretim yapan yüksekokul ve fakülteler açılmaz ve yaygınlaşmaz? Bu örnekler aslında bir makaleyi çok aşar.
Sayısını unuttuğumuz demokratikleşme ve açılım paketlerinin sonuncusunda Türkçe dışındaki dillere yeni alanlar açılacağı ve resmi kanaldan destekleneceği anlaşılmaktadır. Böyle bir yanlış yarın egemenliğin paylaştırılması sonucunu doğurabilir. Zaten yeni anayasa da buna göre hazırlanmaktadır. Türkiye’de etnik gurupları ayrı bir millet gibi gören ve sadece Türk Milletinden bahsedilemez diyen çarpık zihniyetin benzerlerine bir başka ciddi devlette rastlayamayız.