İspanyollar Avrupa da ve Akdeniz de güçlenmeye başlamışlardı. Üstün teknikle donatılmış topları ve ateşli silahları bulunan gemileri vardı. İspanyanın başında bulunan I.Karlos (Charles-Quint,Şarlken) Kuzey Afrika’yı ele geçirmek istiyordu. Kral Karlos, 1516 yılında ve 16 yaşında İspanya Kralı,1519 tarihinde de Alman İmparatoru oldu. Avrupa kıtasının en büyük kısmının idaresine sahip olmuş oldu.
Bu sırada Barbaros kardeşler ( Oruç-İshak-Hızır) Akdeniz de hakimiyetlerini sürdürüyorlar, gemileri ile birlikte Cezayir de kalıyorlardı. Cezayir ve çevresi, onların kontrolu altında idi.
İspanya Kralı, Barbaros kardeşleri Cezayir den kovmak ve çevre kaleleri ele geçirmek için, büyük bir kuvvet ve teçhizata sahip bir donanma gönderdi. Don Martin de Argote komutasında ki İspanyol kuvveti, Cezayir ile Telemsen arasında bulunan Kal’atu’l-Kıla’ya saldırdı. Bu kaleyi dokuz yüz levent ve iki bin Arap atlısı ile İshak Reis savunuyordu. İspanyollar kaleyi çepeçevre sarmışlar, İshak Reis’i ortadan kaldırmak istiyorlardı. Hızır Reis’e yardım için giden haberciler yakalanmış, istenen yardımda gelmiyordu. Çok kanlı çarpışmalar oldu. Her iki tarafta çok zayiat veriyordu. İspanyollar ise çok kayıplar verdikleri halde çözülmüyorlardı. Kral karlos yardım için onbin asker daha gönderdi. Kalede durum kötü idi. Gedikler açılmış, erzak ve mühimmat bitmişti. İshak Reis kalan leventleri ile can ve baş vererek dövüşüyordu. Ancak Don Martin kaleye girmeyi başardı. İshak Reis:
“Ey Martin! Bu can bende iken, elimde silah varken, sana teslim olmayacağım!”(1) dedi ve leventleri ile birlikte 31 Ağustos 1518 de şehit düştü.
İshak Reis’in şehadeti Kral Karlos’u sevindirmişti. Bundan sonra İspanyollar istikametini Telemsen şehrindeki Oruç Reis’in üzerine çevirdi.
Oruç Reis ise, Cezayir’in en önemli kalelerinden olan Telemsen kalesini almak için çok uğraşmıştı. Bu kalede Telemsen Sultanı kalıyordu ve Müslümandı. Ancak İspanyollarla devamlı temas halindeydi. Pek zalim biri olup, halka çok zulüm ediyordu. Oruç Reis bu kaleye sefer düzenledi. Telemsen Sultanı korkusundan kaçtı. Oruç Reis de fazla bir vuruşma olmadan kaleyi teslim aldı.
Telemsen kalesine yakın ve İspanyolların elinde ve sahilde olan Vahran kalesi vardı. Başında İspanyol Zabiti Marki bulunuyordu. Telemsen Sultanı, Markiden hem para, hem de askeri yardım alıyordu. Sultan, İspanyollarla birlikte Telemsen kalesine saldırdı. Oruç Reis’in kaledeki asker sayısı iki bin civarında idi. Düşmanın askeri gücü on bin den fazla idi. Oruç Reis günlerce yapılan saldırılara karşı büyük cesaretle karşı koydu. Kalenin etrafı sarılı olduğundan, yardım istemek için haberde gönderilememişti. Kalede her geçen gün erzak, su ve mühimmatta tükeniyordu. Oruç Reis bu halde, kaleyi altı ay savundu. Arap askerleri de guruplar halinde kaçmış, yanında beş yüz levent kalmıştı. Telemsen halkı zaten yardım etmiyordu.
Oruç Reis, kaleyi savunamayacağını anlayınca, kuşatmayı yarıp leventleri ile gece kaleden çıktı. Düşman askerleri de peşlerine takıldı. Takip sonucun da İspanyol atlı birliği yetişip Oruç Reis ve leventlerinin etrafını sardı. Aç, susuz, yorgun ve yaralı idiler. Kılıçlarını kaldıracak güçleri kalmamıştı. Göğsüne mızrak darbesi alan Oruç Reis leventleri ile birlikte kahramanca dövüşüp 10 Ekim 1518 de şehit düştü. Kesilen başı İspanya Kralına gönderildi. Oruç Reis’in arkasından, Oranlı bir şair ruhlu Arabın dilinden şunlar döküldü:
Senin başın fazla gelir şeref olarak Avrupa’ya, bilinsin,
Yiğitlik istesin bütün korkaklar saçlarının kehkeşanından.
Zulümle dolmuş topraklarına biraz mertlik kokusu sinsin,
Cesaret aksın Oran şehrine kızıl sakalının zernişanından.(2)
Kurtulan askerler gelip durumu Barbaros Hayrettin’e haber verdiler. Ağabeyinin şehit olmasına çok üzüldü.
Oruç Reis, bir gün Barbaros’la sohbet ederken ona şöyle demişti:
“Ömrün sonu mademki ölümdür, bari gaza yolunda canımızı verelim. Ömür denen sermaye vakit denen fırtına önündeki bulutlardan meydana gelmektedir. Uyanmadan o cevheri elde etmek mümkün değil. Billur kadehlere abıhayatı doldurur gibi bu tek fırsatı değerlendirmek lazım. Bizim dik başlarımız kahpelerce eğilemeyecek, acı ve ızdırabımız elbiselerimiz tarafından bile duyulmayacak, ölenlerimiz bile dik duracak, mezarlarına her şeyleri ile boyun eğmeyeceklerdir.(3)
Düşman tarafında, Oruç Reis ve adamlarının vefatı ve yenilgisi büyük sevinç yarattı. Şenlikler yapıldı. Cesaret alan İspanyollar, Barbaros’un bulunduğu Cezayir’i almak için hazırlıklara başladı.
Oruç Reis’in şehadeti sonrası Cezayir deki bütün Türk leventler Barbaros’un etrafında toplandı. İki ağabeyinin vefatı Barbaros’u sarsmıştı. Kendisini bir türlü toparlayamıyordu. 15 Mayıs1519 da Padişah Yavuz sultan Selim tarafından kendisine Cezayir Beylerbeyisi unvanı verildi. Çok sevindi. Cezayir de artık, Osmanlı Devletinin bir eyaleti olmuş oluyordu.
Bu esnada İspanya Kralı Karlos, Barbaros’a bir mektup gönderdi. Mektubunda şunları söylüyordu:
“. Ey Hızır Reis, sen de görüyorsun ki kardeşlerini öldürdük, Cezayir’de kolunu kanadını kırdık, seni bu koca ıssız dünyada yalnız başına bıraktık. Sen akıllı bir adamsın, gel sen buralarda bizimle uğraşma, seni paklayacak olan, geldiğin yerlere dönmen ve en azından kendi canını kurtarmandır. Senin buralarda ne işin olabilir ki buralar bizim sahamızdır. Artık senin bize karşı koyacak gücün ve takatin kalmamıştır, bunu kabul et ve yolumuzdan çekil!”(4)
Padişahın verdiği Beylerbeyi unvanı ile onurlanan ve ağabeylerinin ölümü ile yaşadığı acıya mertçe karşı koyan Barbaros, Krala sertçe bir mektup yazıp gönderdi ve şöyle dedi:
“Ey kendini bilmez ve bizleri tanımaz Kral Karlos! Şunu bil ki dünya ölümlü bir yerdir, günü gelen ölür gider, ölüm geçince krala, paşaya bakmaz; fakat şunu da sen bil ki kardeşlerimi öldürmen beni daha da alevlendirmiş ve mücadele azmimi artırmıştır. Sen kendini kiminle muhatap sanırsın, bir Osmanlının böyle boş tehditlere aldıracağını mı düşünürsün? Seni ve adamlarını buralarda bekleyecek ve sizden asla gözümü kırpmayacağım, bunu da böyle bilesin!”(5)
Barbaros yetkileri ve güçleri eline aldı ve mücadele kararı verdi ve etrafında ki heyete:
“Madem bu yük artık bize aittir ve İspanyol zulmünü suyla yıkamanın artık imkanı yoktur; öyleyse siyah saçlı başımızı gerekirse kızıl kanlarımızla yıkayarak hesabımızı temizleyeceğiz!”(6)
Düşman ilkbaharda yüz yetmiş gemi ve yirmi beş bin askerle Cezayir’e gelip şehri kuşattı. Bölgede ki Telemsen Hükümdarı da İspanyollar safında yer alarak düşmana destek veriyordu. Barbaros’un yanında altı yüz kadar adamı kalmıştı. Cezayir’i bu az güçle savunamazdı. Cezayir halkını topladı ve onlara konuştu:
“İşte karadan ve denizden düşman geliyor. Biz de ise şehri savunacak kuvvet kalmadı. Haydi şimdi gidin; Telemsen Beyini karşılayın, her şeye rağmen yine de o bir Müslümandır. Umulur sizi ezmez! Biz de elimizde kalan şu altı yüz adamımızla tek kişi kalıncaya kadar çarpışarak kardeşlerime ve yoldaşlarıma kavuşacağım, düşmana asla teslim olmayacağım!” dedi.(7)
Konuşma tesirini göstermişti. Yirmi bin kadar Arap askeri toplanıp Barbaros’un yardımına geldi. Barbaros bu duruma çok sevindi ve düşmanla savaşma ümidi arttı.
İspanyollar karaya asker çıkarmaya başladı ve donanma komutanı Barbaros’a şehri teslim etmesi için bir mektup gönderdi. Mektubunda şunlar yazıyordu:
” Sen ki Hızır Reis’sin,
Şöyle bilip agah olasın ki, senin evvelden fırsat bulup bizim üzerimize gelip bazı rahneler açman, azizlerin bize hatırları kırıldığı içindi. Amma şimdi suçumuzu af eyleyip sizin fırsatınızı bize verdi. Bunun ilk müjdesini de gördük. İki karındaşını helak ve bu kadar askerini kırıp, Kale’yi aldık. Azizlerin yardımı ile Cezayir’i dahi almaya gelmişiz. Bahusus senin kolun kanadın olan karındaşın Oruç Reis ile bu kadar cengaverlerini öldürdük. Sen şimdi beş on adam ile ne edeceksin. Eğer aklın varsa namem eline vardığında Cezayir’in anahtarlarını alıp ve boynuna makrama bağlayıp ayağıma gelerek affolunmanı isteyesin. Belki esir olmaktan kurtularak bir miktar mal ile vilayetinize gidebilirsiniz. İnat ve muhalefet edip aksine hareket edersen azizlerin başı için sana bir iş ederim ki, Adem’den kıyamete kadar dillerde destan olursun.”(8)
Barbaros gelen mektup üzerine harp divanını topladı ve mektubu onlara okudu. Sonra divandakilere şöyle konuştu:
” Gaziler size müjde olsun. Kafir, namesinde her ne ki yazmışsa poh yemiş ve yabana söylemiş. Allah’tan başka kimse yardım edemez; gerek İslam’a ve gerek küffara… Fakat namede bir şey yazmışlar ki onu kabul ederiz. Demişler ki, eğer sözümüze inat ve muhalefet ederseniz, size bir iş ederiz ki, kıyamet olunca dek söylenip dillerde destan olursunuz… Bu sözleri, inşallahuteala Allah’ın izni ve Peygamber’in şefaatı ile ol kafirlerin aksine zuhur edecek. Bizim onlara edeceğimiz işler, bir zaman olacak ki, tarihlerde yazılıp, ruhlarımızın rahmetle yadolunmaklığına vesile ve sebep olacak.”(9)
Bu konuşmadan sonra İspanyol komutanına cevabi bir mektup yazıp gönderdi. Mektubunda şunları yazıyordu:
” Ey mel’un-u ebediler ve hınzır-ı sermediler! O sizin helak eyledik deyu övündüğünüz yiğitlerimizin hepsi, cennet-i alada makamlarını bulup muratlarına nail oldular. Bizler dahi onların nail oldukları mertebeyi özleriz. Öyle ölüm ancak talihli kula nasib olur. Elhamdülillah biz ümmet-i Muhammed’den ve sünnet-i cemaatteniz. Hayatımız da pak mematımız da. Öyle olunca bizim ne ölümden ne de sizden bir korkumuz yoktur. Hemen elinizden geleni geriye koymayın. Bildiğinizden kalmayın. Siz azizlerden yardım istiyor iseniz, biz bütün kainatı yoktan var eden zevalsiz Mabud’umuzdan isteriz. Siz de, inşallah bizim ne mertebe er olduğumuzu göreceksiniz.”(10)
İspanyol askerleri, Cezayir kale etrafına hendek kazarak saldırı hazırlığına geçti. Kaleye iyice yaklaşan düşman üzerine de Barbaros, top ve tüfek atışı ile hücuma başladı. İspanyollar bozguna uğramış, dağılmıştı. Düşman askerlerinin bir kısmı teslim olmuş, bir kısmı ise canlarını zor kurtarıp donamaya binebilmiş, kimisi boğulmuş, çoğu da kılıçtan geçirilmişti. İspanyol komutan ise elinde kalan gemilerle canını güçlükle kurtarabilmişti. 23 Ağustos 1519 da kazandığı bu Cezayir zaferi ile Barbaros’un şöhreti, Akdeniz de ve bütün Avrupa da yayıldı.
1-2-3-4-5-6-7-Denizler Fatihi-Barbaros Hayreddin Paşa-Ebubekir Subaşı-Mavi Lale Yay.İst.2009-S.154-160-166-167-170
8-9-10-Barbaros Hayreddin Paşanın Hatıraları-Ertuğrul Düzdağ-Tercüman 1001 Temel Eser-C.1-S.187-188