Baranta: Hun Türkleri’nin Savaş Sanatı

74

 

Baranta 19. – 20. yüzyıllarda yaşamış Hun Türkleri’nden kalma bir savaş sanatı olup hem silahlı hem de silahsız döğüş tekniklerini içerir. Fakat bu sanat, Hunların geçiş yolları boyunca yerleşmiş Kazaklar, Türkler ve Avarlar gibi kavimlerin de kültürlerinden etkilenmiştir. Bu kavimlerin savaş teknikleri Baranta’nın gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.

Baranta’nın kelime anlamı savaşa hazırlanmaktır. Macaristan’ın çevresindeki ülkelerde ise “yağma” anlamında kullanılmaktadır. Kafkas halkları arasında “kan dökmeden mücadele etmek” yada “savaş sanatı müsabakaları” anlamı da taşımaktadır. Başka bir kullanım şekli “yasaları ihlal edenlerden ganimet almak” veya “haklı kazanç elde etmektir”.

Baranta kelimesi Moğolca’da “Barimta”, Kazakça’da “Barymta”, Çağatayca’da ise “Baranta” şeklinde kullanılmaktadır. Kırgızca ve Kazakça’da “haksızlık edenden intikam almak” anlamına gelmektedir. Baranta kelimesi Macaristan’ın Hun (Somogi, Ormansag, Göçse ve Örseg) nüfusunun yoğun olduğu batı ve güney bölgelerinde tarih boyunca kullanılagelmiştir. Buralarda silahlı çarpışma, yasal yollardan güç kullanma ve savaşa hazırlık Baranta ismiyle anılmaktadır. Bazı Kafkas halklarında silahlı talimlerin yapıldığı yere de aynı isim verilmektedir. Eski kaynaklarda ise Baranta GÜNEŞİN SAVAŞÇILARI demektir.

Bu sanat Doğu Türkistan’da Uygur Türkleri tarafından da, Çin makamlarınca engellenene kadar savaş sanatı olarak öğretilmiştir. Macaristan’ın Somogyvar bölgesi yakınlarında yaşayan ve Baranta çalışan insanlar geçmişten gelen yasaları korumak üzere yemin etmişlerdi ve kabilelerin (Horka) adalet düzenine yardımcı oluyorlardı. Zira bu savaşçılar çok iyi döğüşme ve silah kullanma becerilerinin yanı sıra yüksek ahlaki değerlere sahiptiler. Hun kabileleri tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin yanında savunma görevlerini de yerine getirmek zorundaydı. Bu nedenle kabile üyelerini savaşa hazırlamak temel bir görevdi. Dolayısıyla Baranta çalışıyorlardı. Ancak bu savaş sanatı yaklaşık 500 yıl boyunca yasaklanarak engellenmiştir.

Yabancı hanedanlar (özellikle Habsburg Hanedanı) tarafından binicilik, kılıç ve okçuluk gibi tekniklere getirilen kısıtlama ve engeller Baranta’nın gelişimine olumsuz bir etki yapmakla beraber çobanların savaş danslarında, sanatsal gösterilerde ve yaşam tarzında varlığını sürdürerek bu günlere kadar gelebilmiştir. İnsanlar bu sanatı sopayla yapılan danslarla öğrenip çalışmaya devam ettiler. Böylece Baranta savaş sanatı yok olmaktan kurtularak günümüze kadar ulaştı. Başka bir ifadeyle savaş dansları Baranta okulu gibi çalıştı.

Aslında Baranta Hun tarihinin ilk dönemlerinden beri vardır ve devletin seçkin askerlerinin çalıştığı çeşitli tekniklerden kaynaklanmaktadır. Savaşmayı meslek edinmiş profesyonel askerler özel eğitim sistemleri uyguluyorlar, gelişmiş taktik ve ilkelere göre hareket ediyorlardı. Eğitmen ve komutanlar savaşa hazırlık amacıyla belirli kural, teknik ve taktikleri içeren yazılı emir ve talimatlar hazırlıyor, askerleri değişik alanlarda yetiştirip görevlendiriyorlardı. Dolayısıyla Baranta 1.500 – 2.000 yıllık askeri bir geleneğin ürünüdür.

Tüm bu sistem incelendiğinde, Türk ve Japon devlet yapılanmalarına benzer özellikler taşıdığı görülmektedir. Hepsinde, savaş sanatlarının fiziksel ve ruhsal gelişimi içeren bir yaşam biçimi olduğu aşikardır. Kısacası Baranta yüzyıllar boyunca gelişen yaşam felsefesi ve hayat tarzına dayanmaktadır. Bu savaş kültürü VII. ve XVII. yüzyıllar arasında gelişip yaygınlaşmıştır. Gelişiminde 3 dönem göze çarpar:

1.     Göçebe devlet dönemi,

2.     Arpad Hanedanı dönemi,

3.     Türk – Macar savaşları dönemi.

16. yüzyılın başlarından itibaren farklı yönde gelişen bir Macar Kültürü söz konusudur. Bu tarihten sonra savaş sanatları sadece folklorik anlamda varlığını sürdürmüştür. Savaş kültürünü de içeren hakim kültür Batı Kültürü olmuştur. Batılılaşma ve batıya uyumla birlikte geleneksel savaş sanatları dışlanmış, sadece toplumun alt tabakalarında kabul görmüştür. Söz konusu savaş sanatlarını yeniden canlandırmak üzere zaman zaman bazı girişimlerde bulunulmuştur. Her iki Dünya Savaşı boyunca Macar subay ve askerlerinin milli geleneklere bağlılıklarını arttırmak ve mücadele becerilerini geliştirmek üzere eskiye ait bilgi ve materyaller toplanarak çeşitli derlemeler yapılmıştır. Bu araştırmaların sonucu olarak çağdaş askeri düzenlemeler ortaya çıkmıştır. Söz konusu girişimler özgün bir savaş sanatı yaklaşımı oluşturmak amacıyla 60’lı yıllarda da devam etmiştir. Fakat bu çalışmalar uzak doğu savaş sanatlarıyla yarışamamış ve popülerlik kazanamamıştır. 1980’lerden sonra enstitüler kurularak Baranta 1993 yılında Lajos Kossuth Askeri Akademisi’nde yeni bir spor dalı olarak ortaya konulmuş ve 1998 yılında ilk defa yarışma düzenlenmiştir.

Baranta’da gösteriler de önemli bir yer tutmaktadır. Dernek ve kulüpler hem Macaristan’da hem de başka ülkelerde her yıl 50 – 250 arasında gösteri gerçekleştirmektedir. Bunların bir kısmı geleneksel sanatlar diğerleri savaş sanatlarıyla ilgilidir. Bu gün Baranta yapan 6 dernek ve 4 kulüp bulunmaktadır. 2.000 – 2.500 kişi eğitim almakta, bunlardan 30 tanesi yarışmakta, 10 – 15 tanesi de gösterilere katılmaktadır.

Baranta eğitimleri 3 dönemde ivme kazanmıştır:

1)    1929 – 1941,  2) 1967 – 1978,  3) 1992 – 2004.

2004 yılında Miklös Zrinyi Üniversitesi’nde akademik eğitimlere başlanmıştır. Slovakya, Ukrayna, Romanya ve Moğolistan başta olmak üzere 6 ülkeden gelen katılımcılar Macaristan’da eğitim görmekte ve yarışmaları izlemektedir.

Araştırmacılar Orta Asya’daki devletlere (Moğolistan, Kazakistan ve diğer Türk devletlerine) gerçekleştirdikleri gezilerle güreş tekniklerini geliştirdiler. 1999 yılında ilk rütbe ve sınav düzenlemeleri Orta Asya’daki onlu sisteme göre oluşturuldu. Baranta savaşçıları her başarılı sınav sonrasında bir hayvanın ismini alır (ki bu hayvanın gücüne göre belirlenmiştir). Savaşçıların değişik yetenekleri araştırılarak silahlı ve silahsız döğüşteki becerileri geliştirilir. BARS – OKTUR ünvanını alıp 5. Derece olan hocalık seviyesine ulaşabilmek için 34 değişik sınavı başarıyla geçmek gerekir. Bu gün dünyanın en iyi atlı okçuları yine Hunlardır. Çok iyi kılıç kullanırlar ve silahsız mücadeleyi çok iyi bilirler. Hun savaş sanatı Baranta gelecekte daha fazla sporcu tarafından öğrenilecek ve yaygınlaşacaktır.

Kadim Hun savaş sanatı olan Baranta barış zamanında savaşa hazırlanmaktır. Eğer amaç düşmanı yok etmek ise BÖLLÖN adını alır. Eğitim süresince profesyonel asker ve Baranta savaşçısı olabilmek için gereken tüm ustalık kazandırılır ve Böllön teknikleri öğretilir.

Baranta geleneksel Hun yaşam ve düşünce tarzını benimser, birlikteliğin ve sosyal ilişkilerin önemini vurgular. Geleneksel ilkeleri kabul eden kişi öncelikle kendisini tanımalı, sonra çevresiyle uyum içinde yaşayabilmeyi başarmalıdır. Oysa günümüzde insanlar sadece çevredeki koşullara göre davranmakta ve kendilerini hiçbir zaman tam anlamıyla tanıyıp geliştirememektedir. Bu nedenle bağımsız düşünebilen insanları görmek oldukça zorlaşmıştır. Baranta savaşçıları sadece silahlı askerler olarak yetiştirilmezler, aynı zamanda çok değişik yeteneklerini de geliştirirler. Bunun yanı sıra binlerce yıllık Hun Kültürü’nü öğrenirler. Hun folklorunu, destanlarını, danslarını, efsane ve tekerlemelerini öğrenip gizemli silah yapımı, arkeoloji ve tarih bilgileri edinirler. Sonuç olarak geleneksel Hun yaşam tarzını özümserler.

Baranta sistemi bireysel gelişime ve öğrenmeye saygı duyar, yaratıcılığı olabildiğince teşvik eder. Kişiliği geliştirir, doğru düşünmeyi ve davranmayı sağlar. Hem eğitimlerde hem de yarışmalarda gerçek savaş koşullarına yakın ortamlarda geleneksel antrenman yöntemleri uygulanır. Ancak yaralanma ve sakatlanma riskini azaltmak için, güvenlik amaçlı olarak kapalı alanlarda çalışmalar da yapılır. Baranta’nın temel özelliği sportif eğitim ve yarışma sistemi olmasının yanı sıra gerçek bir savaşın taklidi olmasıdır. Silahsız döğüşte Baranta savaşçısı mümkün olduğunca hızlı davranarak rakibine boğma kilidi veya omurga kilidi uygular. Böylece onu saf dışı bırakır. Düşmanının üstesinden gelmek için uygulayabileceği çeşitli teknikler bulunmaktadır. Bunun için sadece silaha odaklanmaz, birlikte silahsız mücadele tekniklerine de başvurur. Dolayısıyla, savaş durumunda taktiksel ve mantıksal analizin önemi vurgulanmaktadır.

Baranta çok geniş kapsamlı bir savaş sanatıdır. Geleneksel uzun menzilli silahlar, silahsız döğüş, vücut vücuda mücadele, askeri liderlik ve örgütlenme bilgisi eğitim müfredatında yer almaktadır. Eğitim 2 branşa ayrılır: Süvari ve piyade. Her branş 10 farklı yarışma içerir. Bu savaş sanatının ustaları eğitim ve yarışmalar esnasında çok çeşitli silahları beceriyle kullanabilir. Bu silahlar arasında ok ve yay, kılıç, mızrak, kısa ve uzun sopa, kırbaç, kalkan, balta, kement ve çeşitli uzunlukta hançerler sayılabilir. Silahsız döğüş teknikleri tekme, yumruk ve güreş tekniklerini içerir. Atlar Baranta’da çok önemli bir rol oynamaktadır. Hun savaşçıları atlarla çalışmaz, onlarla birlikte yaşar. Süvari teknikleri arasında eğerli ve eğersiz ata binme, at üstünde ok atma ve kılıç kullanma yöntemleri bulunmaktadır.

Baranta müsabakalarında yaş ve kilo kategorileri yoktur. Zira gerçek bir savaşta böyle bir şey söz konusu değildir. Yarışmalar 3 kategoride yapılır:

1.     17 yaş altı erkek çocuklar (ki bunlara sakalsız anlamına gelen KESE denir),

2.     17 yaş üstü erkekler (bunlar ÖSKÜ adını alır),

3.     13 yaş üstü kızlar (LANY).

Bu kategoriler eski inançlara dayanmaktadır. Hunlara göre kız çocukları 13 yaşından itibaren biyolojik olarak olgunlaşmış kabul edilir. Erkek çocuklar ise 17 yaşında yapılan bir törenle erkekliğe adımını atar.

Geleneksel halk oyunları çocuklara dürüstlük, adalet, işbirliği, arkadaşlık ve takım ruhu gibi değer ve alışkanlıkları kazandırmaktadır. Bu nedenle çocuklara Baranta öğretilmekte ve onlara geleneksel kültür aşılanmaktadır. Hedef giderek daha fazla çocuğa ulaşmaktır. Öğretilen oyunlardan bazıları şunlardır:

1. Czürközes: “Czürök” adı verilen 10 – 20 cm. uzunluğunda 3 tahta ile oynanır. Oyuncular ellerindeki sopaları fırlatarak bunları devirmek zorundadır. Deviremeyenler bekçiye yakalanmadan sopalarını toplamaya çalışırlar. Bekçi önce sopaları diker sonra oyuncuları yakalamaya çalışır. Yakalanan oyuncu bekçi olur.

2. Meta: İki takım arasında keçeden yapılmış bir topla oynanır. Bu takımlardan biri ATICI diğeri VURUCU takımdır. Vurucu takımdan bir oyuncu topa vurarak karşı çizgiye ulaşmaya çalışır. Eğer düşer veya dışarı çıkarılırsa kaybeder. Sahaya dağılmış olan atıcı takımın oyuncuları önce topu alır, sonra koşan rakip takım oyuncusunu dışarı atmaya çalışır.

3. Kendözes: Bu oyun da iki takım halinde oynanmaktadır. Takımlar çizgiler üzerinde karşılıklı olarak dururlar. Bir hakem oyuncuların numaralarını söyler. Oyuncular koşarak gelir ve rakibini şaşırtarak bezi alır. Sonra bunu kendi takımına doğru fırlatır. Oyuncuların koşarak getirmelerine izin verilmez. Takım arkadaşları bezi havada tutmak zorundadır.

4. Güreş: Güreşin aletli ve aletsiz olmak üzere çeşitli türleri bulunmaktadır. Halatla yapılan Hun Güreşinde yarışmacılar vücutlarına bağladıkları iple rakiplerini çekmeye çalışırlar.

Baranta savaş sanatının amblemi Turul kuşu olarak kabul edilmiştir. Hunlar kartala SÖLYOM derler ve 3 farklı türünden söz ederler: Kerecsen, Zongor (Sungur) ve Turul. Turul kuşu güç ve iktidar sembolüdür. Ayrıca Macaristan topraklarına göç ederken Hunlara yol gösterdiğine inanılmaktadır.

Baranta savaşçılarının en önemli amaçlarından biri Hun savaş kültürünü ve Baranta savaş sistemini yaymaktır. Onlara göre Baranta önce Macaristan’da sonra tüm dünyada popüler olmalı, Hun kültürü ve dünya görüşü tanıtılmalıdır. Bu gelişimin en dikkate değer yönü Orta Asya Türk Cumhuriyetleri olarak görülmektedir.

 

 

 Kartal figürü

Kartal figürü