Balyoz’un İdeolojisi

70

Türkiye, darbe girişimlerini konuşmaya ve tartışmaya her zamanki gibi devam ediyor. Ancak tartışmalar darbe korkularını ortadan kaldırmıyor. Bir çıkış yolu da ortaya koymuyor. Halkın oyları ne darbelere ne de darbe korkularına çözüm olmuyor. Demokratik seçimler ne kadar güçlü iktidar ortaya çıkarsa da sonuç değişmiyor. Darbe planları, girişimleri ve simülasyonları yapılmaya, konuşulmaya ve tartışılmaya devam ediyor.

Bu yazıda 4-6 Mart 2003 yılında resmi adıyla Birinci Ordu Plan Semineri olarak adlandırılan, içeriği bakımından ise, hazırlıkları son aşamaya gelmiş, ancak gerçekleşme imkânı bulamamış olan Balyoz darbe planının veya senaryosunun ideolojisi üzerinde duracağım. İdeolojiyi, bir girişimde bulunmayı besleyen duygu, kültür ve zihniyet anlamına kullanmaktayım. Yani Balyoz darbe planını veya senaryosunu hazırlayan grubun zihniyeti, inançları, kültürel dünyaları ve amaçlarını ortaya koymaya çalışacağım.

Balyoz darbe planında, camilerin bombalanması, cemaatin toplu olarak Irak’ta benzerlerine her gün şahit olduğumuz biçimlerle öldürülmesi, Türk ordusu içindeki bir çok subayın faşist ve dinci iddiasıyla tutuklanması ve bertaraf edilmesi, bir çok gazetecinin tutuklanması ve benzeri bir çok ürkütücü, dehşet verici ayrıntı yer almaktadır. Bu ayrıntılarla ilgili bir çok eleştiri yapılmaktadır.  Bu ayrıntıların insan hakları, milli birlik ve beraberlikle ilgisi zaten yoktur. Bundan dolayı ben bunlar üzerinde durmayacağım. Bu plan ister gerçek bir darbe planı olsun, isterse bir senaryo veya uydurulan bir yalanın gerçeğe dönüşen simülasyonu olsun fark etmez. Artık bir gerçek olarak karşımızdadır, bizi ürkütmektedir.

Balyoz darbe planı ile ilgili olarak ortaya çıkan tartışmaları üçe ayırmak mümkündür.  Birincisi planı hazırlayanlar, bunun bir darbe planı olmadığını, bir muhayyel senaryo yani simülasyon olduğunu iddia etmektedirler. Bu bir oyundur diyorlar. Planın resmi bir görüş ve uygulama olmadığını söylemektedirler.

İkincisi, planın içeriğine, ayrıntılarına ve yansımalarına bakıldığında bunun bir oyun olmadığı anlaşılmaktadır. Kamuoyu da bu kanaattedir. Çünkü halk 12. Eylül darbesinin şartlarının da bu şekilde hazırlandığına inanmaktadır. Şimdi yaşları 45’in üzerinde olan ülkücülerin ve marksistlerin ileri gelenlerinin bir çoğu oyuna getirildiklerini düşünüyorlar. 12 Eylül darbesini yapan subayların darbe yapmak için kendilerini kullandıklarını ifade ediyorlar.

Üçüncüsü daha önce adları basında yer alan,  Ayışığı, Yakamoz, Sarıkız, Eldiven ve Kafes darbe planları gibi, sahipsiz bırakılan bir plan değildir. Planın altında imzası bulunanlar, imzalarını kabul ediyorlar, ancak kamuoyunun sandığı gibi, bunun bir darbe planı olmadığını, bir senaryo olduğunu iddia ediyorlar. Plan ister gerçek olsun isterse uydurulan bir yalanın simülasyonu yani göstergesi olsun fark etmez. Yukarıda belirtmiştik. Artık bir gerçeğe dönüşmüştür. Üstelik bu palanların benzerleri şu anda bir çok islam ülkesinde uygulanmaya devam etmektedir.

Bu planı hazırlayanlar hangi örnekleri düşünerek böyle bir planı hazırladıklarını açıkça belirtmediler. Ancak planın içeriğine bakıldığında aklımıza bazı uygulamalar ve örnekler gelmektedir. Bu örneklerden birincisi bu plan, Cezayir’de islami partilerin seçimle iktidara gelmeleri üzerine, Cezayir ordusunun ülkedeki islami gruplara saldırmasına benzer şartlar düşünülerek hazırlanmış gibi bir görüntü vermektedir. Konuya bu açıdan bakıldığında AK Partinin iktidara gelmesi, Cezayir’de İslami Selamet Cephesinin iktidara gelmesi gibi düşünülmüştür. Cezayir ordusu, emperyal değerlerin ve ilkelerin bekçiliğini yapma sıfatıyla, bilindiği gibi ülkede ihtilal yaptı. İktidarı güç kullanarak ele geçirdi. İslami Selamet Cephesi’nin bir çok mensubunu kurşuna dizdi. Sokak çatışmalarıyla öldürdü. Balyoz darbe planı bir yönüyle bunları çağrıştırmaktadır.

İkincisi, Balyoz darbe planı, Nato’nun soğuk savaş sonrası konseptine uygun olarak, müslüman kimlikleriyle kendilerini ifade eden grupları ve halkı bertaraf etme ve ortadan kaldırma amaçları doğrultusunda hazırlanmış olabilir. Bilindiği gibi, Nato, medeniyetler çatışması tezini esas alarak, Batı değerlerini dünyada egemen kılmak amacıyla müslümanlara saldırmayı resmi bir konsept olarak uygulamaya koydu. Ancak Nato’nun karşısında örgütlü ve resmi bir devlet ve kuvvet mevcut değildir. Bir çok İslam ülkesi resmi anlamda Batı değerlerini benimsemiş bulunmaktadır. Dolayısıyla savaş müslüman halkla yapılacaktır. Dindar gruplarla yapılacaktır. Bundan dolayı yönlendirmelerle, psikolojik savaş teknikleri ile dindar halkı sokaklara döküp öldürme yolları denenecektir. Balyoz darbe planındaki kurgulara bakıldığında sanki ABD’nin Irakta yaptıkları düşünülerek bu eylem planı hazırlanmıştır.

Üçüncüsü, ikinci maddede belirtilen amaç doğrultusunda, İşgalci ABD kuvvetlerinin doğrudan veya dolaylı olarak Irak, Pakistan ve Afganistan’da gerçekleştirdiği cami bombalamaları ve kitlesel kıyımlar düşünülerek hazırlanmıştır.

Dördüncüsü, otuzbir mart vakıası olarak bilinen ve 1908’de İkinci Abdülhamid’in devrilmesi ile sonuçlanan darbe planı şartları düşünülerek hazırlanan bir plandır da denebilir. Plan bu özellikleri ile 27 Mayıs ve 12 Eylül darbelerini hazırlayan şartlara benzemiyor. Daha çok Cezayir iç savaşı ve  31 Mart ihtilali şartları düşünülerek hazırlanmış gibi bir görüntü vermektedir. Aynı zamanda Amerika’nın Irak, Pakistan ve Afganistan’da müslümanlara yaptığı saldırıları da çağrıştırmaktadır. 

Balyoz darbe planı veya planlayıcıların adlandırmasıyla senaryosu, bilindiği gibi, her şeyden önce, ülkedeki kurulu yasal düzeni güç kullanarak değiştirmeyi amaçlayan bir plandır. Emasya protokolünün Türk Silahlı Kuvvetlerine böyle bir yetkiyi verdiği söylenmektedir. Ancak hiçbir protokol ve iç yönetmelik anayasadan daha üstün olamaz. Ülkenin yasal düzenini güç kullanarak değiştirmeyi planlayan bir planın Cumhuriyetin kurucu ilkeleri ile ve anayasal yetkiyle alakası da kurulamaz. Bilindiği gibi, daha önce yapılan 27 Mayıs ve 12 Eylül darbeleri de mevcut anayasal düzeni lağv etmişlerdi. Her ikisi de yeni bir anayasa hazırlamıştı. Dolayısıyla Balyoz darbe planının anayasal bir yetkiye dayalı olarak hazırlandığını mantıken savunma imkanı yoktur.

Balyoz darbe planının hangi ideolojik referansa dayalı olarak hazırlandığı da açıkça belirtilmiş değildir. Laik rejimi korumak ve yeniden temellendirmek amacıyla hazırlandığı ifade edilmektedir. Ancak Planın uygulama aşamalarına bakıldığında islami grupların yanı sıra, milliyetçi liberal ve laik grupların da hedeflendiği görülmektedir. Balyozun ideolojisinin anlamı da bu duruma bağlı olarak gittikçe karmaşıklaşmaktadır. Küresel düzeni hedeflediği de görülmektedir. Laikliğin küresel düzene karşı olmayı gerektiren bir özelliği bilindiği gibi yoktur. Bilakis laiklik küresel ekonomik düzeni besleyen bir değerdir. Bu bakımdan Balyoz’un ideolojisi, laikliğin dolaşımdaki anlamıyla da uyuşmamaktadır.

Planın Türk Silahlı Kuvvetleri’nin resmi görüşü doğrultusunda hazırlandığı de tam olarak açıklığa kavuşmuş değildir. Ancak planları hazırlayanların Türk Silahlı Kuvvetleri’nin komuta kademesindeki subaylar oldukları belli olmuştur. Emekli subayların beyanatlarına ve Genel Kurmay Başkanının açıklamalarına bakılırsa, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin cami bombalamak, insanları toplama kamplarında toplayarak işkence altında tutmak ve kendi uçağını düşürmek gibi bir planı olamaz. Gerçekten bu plan Genel Kurmay Başkanı Sayın Başbuğ’un açıkladığı gibi bir senaryo ise, bu kadar tartışmadan sonra kimlerin camileri bombalayacağı varsayılarak bu plan hazırlanmıştır? Hangi düşman kuvvetlerinin planlarına karşı, böyle bir senaryo hazırlanmıştır. Bunu açıklamaları gerekir. Şu ana kadar bu konuda bir açıklama da yapılmadı. Halkın kendi ordusuna olan güveni de bu suskunluktan dolayı sarsılmaya devam etmektedir.

Balyoz darbe planı, yukarıda belirtildiği gibi, acaba Nato’nun yeni saldırı planları esas alınarak mı hazırlandı? Nato kuvvetlerinin son yıllarda ABD’nin öncülüğünde, Balyoz eylem planında yer alan saldırılara benzer eylemleri Irak, Pakistan ve Afganistan’da gerçekleştirdikleri bilinmektedir. ABD’denin istihbarat kuruluşlarının İslam ülkelerinde müslümanları biri biriyle çatıştıracak provaktif cinayetler işlediklerini her gün izlemekteyiz. İntihar saldırısı şeklinde gerçekleşen bu vahşi eylemlerden dolayı her gün onlarca müslüman ABD’nin işgal ettiği ülkelerde öldürülmektedir.

Balyoz darbe planını besleyen duygulardan birisi de iktidar hevesi olabilir. Bilindiği gibi iktidar hırsı ve hakimiyet kurma arzusunun gerçek manada mutlaka güçlü bir felsefi temele dayanması gerekmiyor. Politikacılar iktidara gelmek için bir çok dini, ahlaki, milli ve insani değeri araçsallaştırırlar. Bunu kitleleri ikna etmek için yaparlar. Ancak darbeciler veya eşkiyalar, sadece silahlarına, güçlerine ve hiyerarşik örgütsel kuvvetlerine güvendikleri için, ideolojik beslemeden ziyade, saldırı stratejileri üstünde dururlar. Hakimiyetlerini bu yolla kurmaya çalışırlar. Balyoz darbe planı bu yönüyle çok ayrıntılı ipuçlarını araştırmacılara sunmaktadır. Çünkü yapılacak her şey çok iyi hesaplanmıştır.