‘Önce Türkiye, sonra yine Türkiye, daha sonra ve her zaman Türkiye için…’ Öğrenci yurdundan ve İTÜ’den arkadaşı Aziz Gümüş, Mehmet Turgut’u anlatıyor.
Oğuz Çetinoğlu: Merhum Mehmet Turgut ile ne zaman nerede ve nasıl tanıştınız?
Aziz Gümüş: 1947 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’ne başladığım yıl tanıştık. O Makine Fakültesi’nin 2. Sınıfında idi. Ben Elektrik Fakültesinde idim. Matematik derslerinde ve deney laboratuarında berâber oluyorduk. Ortak özelliklerimiz bizi birbirimize yaklaştırdı.
Cetinoğlu: Ortak özellikleriniz nelerdi?
Gümüş: Hal ve tavırlarımızdan Anadolu çocuğu olduğumuz belli oluyordu. Aynı kültür kaynaklarından beslenmiştik. Frekanslarımız bizi birbirimize yaklaştırdı. İlk temaslar neticesinde aile yapılarımızın, yetişme tarzımızın aynı zemin üzerine kurulu olduğunu keşfettik. Birbirimizin dilinden konuşuyorduk. Kısa zamanda kaynaştık. Kaynaştıkça birbirimizi daha fazla sevdik.
Çetinoğlu: Grubunuzda kimler vardı?
Gümüş: İdris Yamantürk, Hulusi Çetinoğlu, Haluk Aksüyek, Kaya Karadeniz, Cemal Külahlı ve daha birkaç arkadaş…
Çetinoğlu: Bir araya geldiğinizde konuşmalarınızın ağırlık merkezinde hangi konular vardı?
Gümüş: Dersler, hocalarımızın örnek alınacak yönleri, kitaplar, yeni öğrendiğimiz bilgiler ve benzerleri. O dönemde imkânlar gibi ilgi alanları da sınırlıydı. Daracık dünyamızı dostluk ve sevgi ile derinleştirme, yardımlaşma ve paylaşma ile zenginleştirme gayretindeydik.
Çetinoğlu: Fakülteleriniz farklı olmasına rağmen birbirinizden kopmadınız…
Gümüş: Fakültelerimiz farklıydı fakat bâzılarımız aynı yurtta kalıyorduk. Mehmet Turgut’la ben ve İdris Yamantürk, Kadırga Yurdu’nda kalıyorduk.
Çetinoğlu: Sultanahmet Camii’nin alt tarafları, sâhile yakın…
Gümüş: Evet. Her sabah Kadırga’dan Gümüşsuyu’na yürüyerek geliyor, ders bitiminde de yürüyerek yurda dönüyorduk.
Çetinoğlu: Neden yürüyerek?
Gümüş: O hat üzerinde yararlanabileceğimiz otobüs, tramvay gibi vâsıta yoktu. Bu yürüyüşler bizi birbirimize daha çok yaklaştırdı. Ortak paydalarımızı artırdı.
Çetinoğlu: Memleket meselelerini konuşur muydunuz?
Gümüş: Tabîi. En çok konuştuğumuz konu idi. Fakat yöneticileri tahkir edercesine tenkit etmek gibi sakil davranışlarımız olmazdı.
Çetinoğlu: Neden?
Gümüş: Büyüklerimize saygımızdan… Sokağa dökülmek, slogan atmak, pankart taşımak, taşlarla güvenlik güçlerine saldırmak… Bunlar akla hayale bile getirilemeyecek eylemlerdi. Bu tür eylemler o dönemde bilinmiyordu. Yalnızca fikir bazında konuşmalar olurdu.
Çetinoğlu: Hiçbir sokak gösterisine, öğrenci veya halk eylemine katılmadınız mı?
Gümüş: Genel Kurmay eski başkanlarından, Millî Mücâdele kahramanlarından ve Atatürk’ün silah arkadaşı Fevzi Çakmak 1950 yılında vefat ettiğinde, Türkiye radyolarında mâtem programı uygulanmadı. Çünkü Fevzi Çakmak, 1946 yılında Demokrat Parti (DP) listesinden bağımsız milletvekili seçilmişti. 1948’de de DP’den ayrılıp Millet partisi (MP) kurucuları arasında yer aldı. Tek parti yönetimi bu sebeple Çakmak Paşa’yı pek sevmiyordu. Radyolarda şarkılar, türküler devam etti. Komşu ülkelerin radyolarında bile müzik yayınları, neşeli programlar durdurulmuştu.
Halk ve gençlik, millî yas ilan edilmesi isteklerini ilgili makamlara duyurdu. İstek kabul edilmeyince çok kalabalık bir gençlik topluluğu Nişantaşı’ndaki evinin önünde toplandı. İstanbul Teknik Üniversitesi öğrencileri olarak bizler de oradaydık. Tabutun top arabasına konulmasını engelledik ve eller üzerinde Beyazıd Camii’ne götürdük. Cenâze namazı kılındıktan sonra da yine omuzlar üzerinde değil… eller üzerinde ve tekbirler getirerek Eyüp Sultan’a kadar taşıdık.
Bizim dönemimizin gençlik hareketleri böyleydi. Kimseye zarar vermeden, kırmadan, dökmeden ve sessizce tepkimizi ortaya koyardık.
Çetinoğlu: İstanbul Teknik Üniversitesi’nden mezun olduktan sonra çalışma ve yerleşim şartlarınız gereği gönül bağlarınız devam etmekle birlikte fizikî ayrılıklar olmuştur. Neler yaşandı, anlatır mısınız?
Gümüş: Ben ve Mehmet Turgut, Sümerbank’tan aldığımız burs sebebiyle mecburî hizmet borcumuzu ödemek için Malatya’da görevlendirildik. Sümerbank’ın önemli tesislerinden biri olan Bez Fabrikası’nın inşaatında çalıştık. Bir müddet sonra babam, mecburî hizmet bedelini ödedi ve ben Konya Belediye’sinde çalışmaya başladım. Mehmet Turgut da Ankara’da, günümüzde Enerji ve Tabîi Kaynaklar Bakanlığı’na bağlı Elektrik İşleri Etüd İdaresi’ne geçti.
Çetinoğlu: Böylece birbirinizden fizikî olarak ayrıldınız. Sonra nasıl oldu da tekrar bir araya geldiniz?
Gümüş: Ben, Konya Belediyesi’nden sonra Aydın Belediyesi’ne, daha sonra da İzmir Belediyesi’ne geçtim. İzmir’de çalışırken 27 Mayıs 1960 İhtilali oldu. Yeni bir Anayasa yapılıp Siyasî partilerin kurulmasına izin verilince, Mehmet Turgut, Adalet Partisi’nin kurucuları arasında yer aldı. Milletvekili seçildi. Enerji ve Tabîi Kaynaklar Bakanı oldu. 1965 Milletvekili Genel Seçimleri’nde Adalet Partisi tek başına iktidar ve Süleyman Demirel Başbakan olunca, Mehmet Turgut da Sanayi Bakanı oldu. Bana haber gönderip görüşmek istediğini bildirdi. Ankara’ya gittim. Berâber çalışmayı teklif etti. Nasıl ve nerede görev vereceğini bile sormadan erhal kabul ettim. Benim için Sümerbank Genel Müdürlüğü’nü düşündüğünü söyledi. Çok geniş bir teşkilat olduğunu ileri sürerek tereddütte oluğumu söyleyince; ‘O halde SEKA Genel Müdürü olarak hemen göreve başlıyorsun!’ Dedi. Böylece yakın ilişkilerimiz yeniden başlamış oldu.
Çetinoğlu: Mehmet Turgut nasıl bir bakandı?
Gümüş: Memleketimizin kalkınmasından, ekonomide dışa bağımlılıktan kurtarılması idealinden, Türkiye’yi sanayide kendi kendine yeter konuma eriştirmekten, Türk milletinin refah içerisinde olmasından, vatanın imar edilmesinden başka hiçbir düşüncesi yoktu. ‘Tekrar milletvekili seçileyim, yeniden bakan olayım…’ gibi bir düşünceye sâhip değildi. ‘Önce Türkiye, sonra yine Türkiye, daha sonra ve hep Türkiye için…’ prensibiyle hareket etti. Milletvekilliği ve bakanlık O’nun için amaç değil, araçtı. Ülkeye hizmet etmek için araç… Particiliği ve siyâseti devlet mekanizmasına yaklaştırmadı bile. ‘Tek hedef: hizmet‘ düsturu ile çalıştı. Devlet malını şâhsî işlerinde kullanmadı. Makam arabasına, eşi dâhil hiçbir yakınını, akrabasını oturtmamıştır. O kadar titizdi.
Çetinoğlu: Aziz Gümüş olarak sizden ve genel müdür olarak tâyin ettiği diğer arkadaşlarından neler bekliyordu?
Gümüş: Bize şunu söyledi: ‘Kim olursa olsun, siyâsîlerden, parti teşkilatından gelecek talep ve baskılar karşısında prensiplerinizden vazgeçmeyiniz. Partiden gelecek baskılar karşısında ben paratoneriniz olurum, her türlü baskıyı önlerim. Siz hizmetlerinizi gerçekleştirin.’
Bakanımız olduğu sürece dediklerini aynen yaptı. Bizler de politikanın baskılarından uzak, işin gereği ne ise onu yapma imkânı bulduk. Karşılaştığımız engelleri kendisine anlatırdık. Pratik zekâsıyla çözüm bulur; ‘Bir de bu yolu deneyin‘ Derdi. Bakanlar kurulunda sözü geçen bir insandı. Hizmetlerin yürümesi ve gerçekleşmesi için diğer bakanlıklarla ilgili problemimiz olduğunda, ilgili bakanı, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na dâvet eder, bizim de katıldığımız toplantılar düzenler, sonunda o bakanlık tarafından önümüze konulan engeli mutlaka kaldırırdı. Kaynak yetersizliğinin giderilmesi için Mâliye Bakanı’nı, ithalat zorluklarını aşmak için Ticaret Bakanı’nı ikna edip işlerin yürümesini sağlamıştır.
Muğla’da Dalaman, Zonguldak’ta Çaycuma, Giresun’da Aksu kâğıt fabrikaları O’nun eseridir. O dönemde bu saydıkların çok önemli tesislerdi. Hedefi; Türkiye’yi kâğıt ve kâğıt hammaddesi ithal eden bir ülke olmaktan kurtarmaktı. O dönemde kâğıt; demir ve çimento gibi temel ihtiyaç maddelerinden biriydi. Demir ve çimento fabrikaları gibi azot fabrikaları, Sümerbank tesisleri de O’na bağlıydı. Bu sektörlerin hepsinde dev hamleler gerçekleştirdi.
Bir tesisin temelini atarken, bir fabrikayı hizmete açarken duyduğu mutluluk gözlerinden okunuyordu. Mehmet Turgut; memleketine hizmet için dünyaya gelmiş bir insandı.
‘Mehmet Turgut nasıl bir bakandı?’ Diye sormuştunuz ya… O sorunuzun tek cümle ile cevabı budur: O bir hizmet adamı idi.
Çetinoğlu: Siz de politikanın içerisinde bulundunuz. Gözlemlerinize göre Mehmet Turgut nasıl bir politikacıydı?
Gümüş: Politikayı, memlekete-millete hizmet için araç olarak gören bir insandı. Belki de O’na ‘politikacı‘ demek mümkün değildir. Ancak memleketine-milletine hizmet edebilmek için politik hayata girmek mecburiyetinde kaldığı söylenebilir. Memlekete-millete hizmeti engelleyen, geciktiren, verimini azaltan isteklere, tekliflere kale kapısı gibi sağlam ve kapalıydı. Bu tür teklifler için açılması mümkün olmayan kilitti. Bu yönüyle politikanın dışında idi.
Çetinoğlu: Yaygın kanaat odur ki Türkiye’de politika ve dürüstlük zıt kardeşlerdir. Mehmet Turgut (sizin belirlemenize göre politikacı olmamakla birlikte) politikanın içinde sevilen-sayılan bir insan, hem de dürüstlüğünden asla şüphe edilmeyecek bir insandı. Zıt kardeşleri, nasıl barıştırdı-birleştirdi?
Gümüş: İstediğiniz cevap, sorunuzun içerisinde gizli.
İnsanlar, haklı veya haksız menfaat sağlamak için, yetki sâhiplerinden talepte bulunurlar. Yetki sâhibi; istekte bulunana sağladığı menfaatin 3 misli, 10 misli 100 mislinden daha büyük zararın devletin sırtına yükleneceğini, hak hukuk sistemini zedeleyeceğini söyler ve muhatabını ikna ederse, ârif olan insanlarımız durumu anlayışla karşılar. Üstelik herkese aynı şekilde muamele edildiğini görür-öğrenirse, isteğini yerine getirmeyen yetkiliye kızmaz-küsmez, aksine O’na sevgi ve saygı duyar. Mehmet Turgut bunu yapabiliyordu ve bu konuda çok başarılı idi. Sizin tâbirinizle, ‘zıt kardeşleri’ bu özelliği ve başarısı ile barıştırmıştır.
Çetinoğlu: Mehmet Turgut’un memleketin-milletin menfaatlerini; partisinin ve partililerinin menfaatlerinin ve parti ileri gelenlerin isteklerinin önünde tutan bir insandı. Bu özelliği sebebiyle ne türlü bedeller ödemek mecburiyetinde kaldığını düşünüyorsunuz?
Gümüş: Ödediği en büyük bedel; kurmuş olduğu ve genel başkan yardımcılığı yaptığı partisinden ayrılmak mecburiyetinde kalmış olmasıdır. Sağlığını olumsuz yönde etkileyen üzüntüleri de buna ilave etmek gerekir.
Çetinoğlu: 12 Eylül kadrosunda bulunanlar yargılanıyor. Mehmet Turgut hayatta olsaydı, 12 Eylül’ün yargılanması sırasında nelerle karşılaşabilirdi?
Gümüş: Mehmet Turgut; vatan sevgisiyle dürüstlüğüyle, devletten-milletten yana tavır koymasıyla bilinen bir insandır. İhtilalleri tasvip etmeyen demokrat ve demokrasi taraftarıdır.
12 Eylül yönetiminin Başbakanı Bülent Ulusu tarafından Sanayi Bakanı olması teklif edildiğinde; güvendiği kişilerle görüştü. Onlar da ihtilalleri tasvip etmeyen aydın ve şahsiyet sâhibi faziletli insanlardı. İstişârelerin sonunda şöyle bir ortak görüş ortaya çıktı: ‘Siz Mehmet Turgut olarak Sanayi Bakanlığında ülkeye büyük hizmetler yaptınız. Ülkenin bu hizmetlere ihtiyacı var. Hizmetten uzak durmazsınız. Durursanız, bunun hesabını milletimize veremezsiniz.’
Bu gerçekler biliniyor. 12 Eylül Harekâtının yargılanmasının söz konusu olmadığı dönemlerde gerek kendisi gerekse tarafsız gazeteciler tarafından yazıldı. Kayıtlara geçti. Ben inanıyorum ki Ankara’da, İstanbul’da Türkiye’de ‘âdil hâkimler’ var. Onlar bu gerçekleri biliyorlar. Yani Mehmet Turgut’un ısrarlar karşısında ve yalnızca hizmet için bakan olmayı kabul ettiğine inanıyorlar. 12 Eylül yönetiminin, günümüzde ‘suç’ olarak algılanan hiçbir hareketinin gerek karar safhasında gerekse uygulamasında Mehmet Turgut’un dahli yoktur. Hayatta olsaydı, en kötü ihtimalle hazırlık soruşturması sırasında, Mehmet Turgut ‘un ifadesine başvurulur ve hemen ardından, ‘soruşturmanın derinleştirilmesine mahal olmadığı‘ kararı verilirdi.
Bunun aksinin yapılması; Türkiye’ye ihânettir, Türk milletine yapılabilecek en büyük kötülüktür. Mehmet Turgut’u, 12 Eylül yönetiminde, sırf vatana-millete hizmet edebilmek maksadıyla görev aldı diye bırakınız mahkûm etmeyi, ikinci bir defa ifâde vermeye çağrılması bile, ülkesine-milletine dürüstlükle ve sadakatle hizmet edecek insanları, belli dönemlerde bu tür hizmetleri yapmaktan alıkoyabilecek olumsuz bir düşüncedir.
Özetle kanaatim odur ki, Mehmet Turgut, daha başlangıçta, sözünü etiğiniz sorgulamadan vareste tutulurdu.
Çetinoğlu: Mehmet Turgut’un ‘Devlet Adamı’ kimliğinde belirgin hususlar nelerdi?
Gümüş: Öncelikle dürüst bir devlet adamı idi. Memleketin, milletin menfaatlerini; her şeyin… akla gelebilecek her şeyin önünde tutardı. Hatta sağlığının bile önünde tutardı. O; faziletiyle, nâmuslu oluşu ile tanınmış bir âbidedir. Güvendiği insanları sever, sevdiği insanları sonuna kadar desteklerdi. İşe adam alınırken, tavsiye ile gelenlerin değil, uygun olanların tercih edilmesini, sıradan işler için İş ve İşçi Bulma Kurumu’nun tercih edilmesini tavsiye ederdi. ‘Devlet Adamı’ sıfatı onun şahsiyeti, karakteri ile özdeşleşmişti. Tarafsız ve âdil olunmasını öğütlerdi.
Çetinoğlu: Bu prensiplerini uygularken ne tür engellerle karşılaştı, engelleri nasıl aştı?
Gümüş: Siyasî baskılarla karşılaştı. Partililere öncelik tanınması isteniliyordu. Prensiplerinden tâviz vermeyerek, bâzen ikna ederek bâzen de kendisine kızılmasını, küsülmesini göze alarak doğru bildiği yolda yürüdü.
Çetinoğlu: Türkiye’nin, her dâim yeni Mehmet Turgutlara ihtiyacı olduğunu düşünüyorsunuzdur. Yeni Mehmet Turgutlar nasıl yetişebilir?
Gümüş: Adını unutturmamak gerekir. Hizmete açılmasında emeği bulunan tesislere, özel sektöre devredilmiş olsa bile, adı verilebilir. ‘Mehmet Turgut Kâğıt Fabrikası‘ gibi… İstanbul Teknik Üniversitesi’nde; ‘Mehmet Turgut Konferans Salonu‘ veya Laboratuarı gibi… İsmi duyanlar merak edip araştırırlar, Mehmet Turgut’un özelliklerini öğrenirler. İleride kendi isimlerinin de bir tesise verilmesini düşündüklerinde, Mehmet Turgut özelliklerine vasıflarına sâhip olmaya yönelirler.
İTÜ’de Mehmet Turgut’a anma toplantıları, Mehmet Turgut konulu mezuniyet tezleri doktora tezleri hazırlatılabilir.
Çetinoğlu: Çok teşekkür ederim.
Gümüş: Çok sevdiğim dostumun aziz hâtırâsını tazim edecek, O’nu genç nesillere tanıtacak bu çalışmanız için ben de size teşekkür ediyorum.
AZİZ GÜMÜŞ: 1929 yılında, ortanın üzerinde imkânlara sâhip çiftçi ailesinin oğlu olarak Düzce’de dünyaya geldi. Babası, Fatih Medresesi’nde eğitim görmüş, aydın bir kişi idi. İlk ve Ortaokulu Düzce’de okudu. Paralı yatılı olarak Afyon’da başladığı lise tahsilini, parasız yatılı imtihanını kazanarak Haydarpaşa Lisesi’nde tamamladı. Sümerbank’tan burs alarak okuduğu İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Elektrik Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu. Babası, tarla satarak burs bedelini ödedi. Konya’da askerî mühendis olarak vatanî görevini ifa ettikten sonra Konya Belediyesi’nde memuriyet hayatına başladı. 3 yıl sonra Aydın Belediye Başkanı İsmet Sezgin’in isteği üzerine Aydın Belediyesi’ne geçti. 27 Mayıs 1960 İhtilali’nden sonra müteahhitlik yaptı. Bir süre sonra İzmir belediye Başkanı rahmetli Osman Kibar’ın isteği üzerine İzmir Belediyesi’nde Elektrik, Su, Havagazı ve Otobüs (ESHOT) İşletmesi’ne İşletmeler Müdürü olarak gitti. Bir müddet sonra Genel Müdür oldu. Mehmet Turgut Sanayi Bakanı olunca, 1965 yılında SEKA Genel Müdürlüğüne tâyin edildi. Bu göreve 12 yıl devam ettikten sonra istifa ederek ayrıldı. İstanbul’da özel sektörde çalıştı. İstanbul Belediye Başkanı adayı, bir başka dönemde Kocaeli milletvekili adayı olarak siyasetle ilgilendi. 1992-1994 yılları arasında İzmir Aliağa Petro-Kimya Holding A.Ş. Genel Müdürü, 2006-2007 yılları arasında aynı şirketin Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yaptı. Evli, biri erkek, diğeri bayan 2 evlat ve 2 torun sâhibi olan Aziz Gümüş, çocuklarının şirketleri ile ilgileniyor. |