Azerbaycan Millî İlimler Akademisi Üyesi Dr. ELÇİN İBRAHİMLİ ile Geçmişten Günümüze TÜRK DÜNYÂSINDA ALFABE PROBLEMİ Hakkında Konuştuk.

85

(Birinci
Bölüm)

Oğuz Çetinoğlu: Kimilerine göre 40.000 yıl, kimilerine göre 4000
yıllık târihimiz, bu târihten günümüze gelen köklü kültürümüzün mahsulleri olan
Ergenekon, Göç, Türeyiş, Oğuz Kağan, Yaratılış ve Satuk Buğra Han gibi
destanlarımız var. Orhun Kitâbeleri, Dede Korkut Kitabı, Dîvânu Lugati’t-Türk,
Kutadgu Bilig, Atebetü’l-Hakayık ve daha niceleri gibi yazılı eserlerimiz
olduğu biliniyor. Bunlar bizim ortak değerlerimizdir. Bu ortak değerlerimize
rağmen, elem vericidir ki ‘Ortak
Alfabemiz
’ yok.

Ortak Alfabe ile alakalı olarak
giriş mahiyetinde lütfedeceğiniz izahatınızla mülâkatımıza başlayabilir
miyiz? 

Dr. İbrahimli: Türkçenin binlerce yıllık geçmişinde birçok alfabe
kullanılmış ve bu alfabeler üzerinde değişiklikler yaşanmıştır. Aynı dilde
konuşan Türk kabile ve toplulukları zamanla büyük alanlara yayıldıkları için
daha sonraki dönemlerde aynı dili konuşan topluluklar farklı ağızlarda
konuşmaya başladılar. Zaman geçtikçe bu kabile ve topluluklar geniş arazilerde
birer birer devlet kurdular; özellikle bu etkiler aynı dili konuşan
toplulukların farklı lehçelerde konuşmasına sebebiyet verdi. Buna rağmen
Türkler, yakın dönemlerde bazen birden çok alfabeyi birlikte kullanmışlardır.
Bu durum sonucunda da edebiyat ve dil çevresinde değişiklikler ortaya çıkmış ve
bu, farklı gelişmelerin yaşanmasına yol açmıştır.

N. A. Baskakov’un yazdığı gibi ‘Türkçe Kaşgar’dan İstanbul’a kadar arazide
(bu arazi Çin Seddi’nden Tuna nehrine kadar) kullanılan ve anlaşılan edebî dil
olmuştur
.’

Çetinoğlu: Bu gelişmeyi, Gaspıralıİsmâil Bey’e borçluyuz. Türk dünyasında
‘Ortak Alfabe’ üzerinde anlaşma sağlanırsa, (ki buna mecburuz, hatta
mahkûmuz)   Gaspıralı’nın başlattığı
hareketi devam ettirme imkânı bulmuş olacağız. Ne dersiniz?

Dr. İbrahimli: ‘Dilde, fikirde, işte birliğin sağlanması
düşüncesini dile getiren ünlü Türkolog Gaspıralı İsmail Bey’in büyük ülküsünün
günümüzde gerçekleştirilmesi için siyâsî, kültürle alâkalı ve teknolojik
şartlar şu anki durumda en üst seviyededir.

Günümüzde Türkler için en güncel
mesele olan ortak konuşma dili için de en önemli konu alfabe meselesidir. Bugün
bunun basit bir iş olmadığını savunanlar, sâdece tarihe baktıklarında,
yanıldıklarını görebilirler. Geçmişte birbirlerini anlamak şimdikinden daha kolay
olmuştur. Hatta Ruslar, Türkler arasındaki medenî konuşma ve anlaşmayı kısıtlı
şekilde ve planlı olarak bozmak için çaba sarf etmiştir. 19. yüzyılda bu durum
şimdikinden daha kolaydı. Zamanında, aslında en az bin yıl süresince Türk
lehçelerinin birbirine yakın olmasını, Türklerin birbirini okuyup
anlayabilmesini şartlandıran sebeplerin başında, ortak alfabe ve aynı imla
kurallarının kullanılması gelmiştir. Mâlûm olduğu gibi, bir zamanlar (kastımız
bin yıl süresince) Doğu, Batı ve Volga nehri kenarındaki Türkler, bütün
Müslüman Türkler Arap alfabesini ve onun imla prensiplerini kullanmışlardı.
Onun için Ahmet Yasevi, Yunus Emre, İmadeddin Nesimi, Mehmed Fuzûlî vb, hatta
daha sonraları, yani Türkçeler arasında büyük farklılıkların olduğu zamanlarda
(19. yüzyılın ikinci yarısı ve 20. yüzyılın başları) İstanbul’da yazan Namık
Kemal, Şamahı’da yazan Mirze Alekber Sabir, Kazan’da yazan AbdullaTukay ve
diğerleri hem Anadolu’da hem Bakü’de hem Kazan’da hem de Taşkent’te rahatlıkla
okunuyordu.

Bir zamanlar Bahçesaray’da
basılan Tercüman gazetesi, Tiflis’te çıkan Molla Nasreddin dergisi; Volga
nehrinde, Türkistan’da, Kafkas’ta, Anadolu’da, Kırım’da ve başka Türk
coğrafyalarında elden ele dolaşmıştır. Büyük Azerbaycan edibi, Molla Nasreddin
dergisinin kurucusu Celil Mametkuluzade şöyle yazıyordu: ‘Bizim dilcilerimiz edebî, akademik dil arayışında oldukları zamanlarda
bile ‘Molla Nasreddin’ dergisi açık ve basit Türkçesiyle kısa zamanda herkes
tarafında beğenilen ve okunan bir dergi olmakla kalmadı, Kür, Aras nehirlerini
de geçerek Hazar ve Kara deryaları da vurup Türkiye’ye ve Türkistan’a, oradan
da uçarak Kafkas dağlarını aşarak Kırım’a ve diğer Türk ülkelerine geçti
…’

Çetinoğlu: Molla Nasreddin Dergisi Türkiye Türkleri için olduğu
kadar dünya Türklüğü için de çok mühim bir isim. Biraz daha bilgi verebilir
misiniz?

Dr. İbrahimli: Molla Nasreddin dergisinin 7 Nisan 1906’daki ilk
sayısında derginin editörü Mirza Celil bizi düşündüren meseleler karşısında
şöyle yazmıştır: ‘Birlikte Kafkas
Türkleri için genelde bir dil konusunda anlaşmaya varmamışlardır. Peki, Osmanlı
Türkleri, peki Kırım ve Kazan Tatarları, peki Türkistan Türkleri ve Özbekistan,
peki İran’da yaşayan Azerbaycan Türkleri? Peki, biz bunu itiraf ediyoruz ki
evvel ve sonda ilelebet Türkler için edebî dile ve imlaya, alfabeye çok büyük
gerek vardır. Tüm varlığımızla inanıyoruz ki ortak bir alfabe esasında ortak
konuşma dili vücuda gelecektir
.’

Sallı: Gecikmeler olmasına rağmen Türk dünyası hâlâ o ümitle
yaşıyor. Sizce durum nedir?

Dr. İbrahimli: Dikkat edilmesi gereken en esas konu, Azerbaycan
aydınının daha 1906 senesinde Türkler için ortak bir konuşma dilinin var
olacağına inanmasıdır. Şimdi ise en önemli konuyu belirtmek isterim: Tarihten
de belli olduğu gibi, Sovyetlerin en sert olduğu bir dönemde onun zulmü altında
sıkışan ve ezilen Türk edibinin böyle umutla, inanışla söylediği sözü, bugün
biz, bağımsız Türk devletlerinin adımlarını tartışıyoruz, hatta bazılarımız
buna inanmamakla kalmayıp karşı da çıkıyoruz.

Çetinoğlu: Lenin öldü, ideolojisini yaşatmaya çalışanlar var… Biraz
daha sabredeceğiz, eski kafaların nesli tükeniyor…

Dr. İbrahimli: Günümüzde Türk dünyası için büyük mesele olan alfabe
ve alfabe birliği bir alfabe tipini seçmekle bitmiyor. Mesela, bugün Kiril
alfabesinden çıkan Türklerin hepsi Latin alfabesini kabul etmiş. Ancak bu tek
alfabe ölçüsüne sığıyor mu? Aynı ses için gereklidir ki aynı harfi kullanmış
olasın. Bu bakımdan aynen Sovyetler dönemindeki durumdayız, belki de ondan da
kötü durumdayız. Şöyle ki Sovyet döneminde bozgunculuk işi bir merkezden,
Moskova’dan yönetiliyordu. Ancak şimdi her bir Türk devletinde başka başka taraflardan
farklı bakışlar, farklı.

1926 yılında Bakü’de Birinci
Türkoloji Kongresi’nin yapılması ve bu kongrede uzun tartışmalardan sonra Latin
kaynaklı bir alfabe benimsenmesi ve buna birleştirilmiş Türk alfabesi adı
verilmesi, Türkler için yeni bir alfabe sürecini başlatmıştır. Kongreden sonra
Türkler ‘birleştirilmiş Türk alfabesi’ni kabul edildi. 1928 yılından itibaren
‘birleştirilmiş Türk alfabesi’ aşamalı olarak Sovyetlerdeki Türk
cumhuriyetlerince kullanılmaya başlandı. 1928’de Türkiye Cumhuriyeti’nin
kurucusu Atatürk, en büyük atılımlarından birini gerçekleştirerek Türkiye’de
Latin alfabesine geçişi sağladı.

1930’ların başında neredeyse
bütün Türk dünyası aynı kaynaklı ortak yazıyı kullanıyordu. Bu durum bu şekilde
devam etseydi, belki de Sovyetlerdeki Türklerin birbirleriyle anlaşması ve
iletişim kurması daha kolay olacaktı. Ancak Stalin’in 1930’larda başlattığı
kıyım sırasında Sovyetlerdeki Türk halklarının Latin yazısının kullanılmasına
son verdi. Böylelikle Türkler arasındaki tarihî bağların kopma dönemi başlamış
oldu. 1940 yılında Türk dilli milletler yeniden Kiril alfabesine geçtiler ve
böylece Türklerin ikinci Kiril dönemi de başlamış oldu.

Çetinoğlu: Sovyetler Birliği dağıldıktan sonraki durum hakkında da
bilgi lütfeder misiniz?

Dr. İbrahimli: Sovyetlerin dağılmasıyla birlikte Türk cumhuriyetleri
de bağımsızlığına kavuştu. Bunun sonucunda beş bağımsız Türk cumhuriyeti ortaya
çıkmış oldu: Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkmenistan. Dünyanın
değişik bölgelerinde heyecan ve ilgiyle takip edilen bu gelişmeler, Türkiye’yi
de yakından ilgilendiriyordu. ‘Hazırlıksız
yakalandık’
sözlerini o günlerde sıkça duyuyorduk.

Çetinoğlu: Hâlbuki Atatürk; ‘Bugün
Sovyet Rusya, dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa
ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse kestiremez Tıpkı Osmanlı
İmparatorluğu gibi, tıpkı Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gibi
parçalanabilir. Bugün elinde tuttuğu milletler, avuçlarından kaçabilirler. Dünya
yeni bir dengeye ulaşır. O zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim, bu
dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, öz kardeşlerimiz vardır. Onlara
sâhip çıkmaya hazır olmalıyız
.’ Demişti…

Dr. İbrahimli: O’nun düşündüğünü, gördüğünü havsalasına
sığdıramayan insanlar vardı. Türkiye’de vardı, Azerbaycan’da vardı… Ne
yapacağımız, ilişkilerimizi hangi çizgide yürüteceğimiz tam olarak belli
değildi. Milliyetçi çevrelerde daha baskın olmakla birlikte Türkiye’de büyük
çoğunluk, yıllarca esir Türklerin bu esaretten kurtulmasını dillendiriyordu.
Ancak esir Türkler bağımsız olunca neleri nasıl yapacaktık, bunlar üzerinde
fazla durulmuyordu. Çünkü Türk yurtlarının büyük bir kısmının bu kadar kısa
sürede bağımsız olmasına ihtimal verilmiyordu. Bağımsızlık; yeni ordu, yeni
bayrak, yeni para birimi gibi birçok ‘yeni’yi beraberinde getiriyordu.

(Devam
Edecek)

Önceki İçerikDoğu Raporu: Ateş Bacayı Sarmış
Sonraki İçerikAzerbaycan Millî İlimler Akademisi Üyesi Dr. ELÇİN İBRAHİMLİ ile Geçmişten Günümüze TÜRK DÜNYÂSINDA ALFABE PROBLEMİ Hakkında Konuştuk.
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.