Av. Ruhittin Sönmez ile, Yeniden Yapılması Kararlaştırılan İstanbul Belediye Başkanı Seçimi Hakkında Konuştuk

76

Oğuz Çetinoğlu: Yüksek Seçim Kurulu İstanbul Belediye Başkanı Seçimi’nin yenilenmesi kararını hangi hukuki gerekçeleri ileri sürerek aldı?

Av. Ruhittin Sönmez: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Seçiminin yenilenmesi kararı asla hukuki değildir, tamamen siyasi bir karardır. YSK’nın bu kararı Türkiye Cumhuriyeti hukuk tarihine kara bir leke olarak geçmiştir. Hukuki açıdan değerlendirmek bir hukukçu olarak bana ağır gelmektedir. Ama mademki sordunuz, hukuki kılıfın üstüne ve altına bir göz atalım.

Kurul’un, 4 üyeye karşı 7 üyenin oy çokluğuyla aldığı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptali ve yenilenmesi kararının, “bir kısım sandık kurullarının ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması nedeniyle” alındığı açıklandı.

“Seçim kurulu başkan ve üyelerinin kamu görevlisi olması” kuralı 2018’de yapılan yasal düzenleme ile getirilmişti.

Kanunun açık hükmüne rağmen, 225 sandık kurulu başkanı ile 3 bin 500 sandık kurulu üyesinin kamu görevlisi olmaması iptalin ana gerekçesi idi. (Buradaki rakamları AKP memur olmayan sandık başkan ve görevlilerinin sayısını belirleyerek verdi. Oysaki kamu görevlisi olanların bir bölümü devlet memuru değildir. Mesela kamu bankalarında görevli olanlar memur olmasa da kamu görevlisidir.)

Ak Parti’nin itirazlarında bu durum ‘TAM KANUNSUZLUK’ olarak nitelendirilmişti. Ancak YSK kararında sadece “KANUNA AYKIRILIK” olarak tanımlandı.

“Kanuna aykırılık” halinde sandık görevlilerinin kamu görevlisi olmaması tek başına yeter bir gerekçe olamazdı. Bu sandıklarda seçmen iradesinin sandığa yansımasını önleyen işlemlerle hatalı kullandırılan veya sayılan oyların miktarının Ekrem İmamoğlu’nun Binali Yıldırım’ın aldığı oy farkından fazla (en az 13730) olması gerekiyordu.

Bahsedilen kanuna aykırı görevlendirmelerin yapıldığı sandıklarda kullanılan oyların seçim sonucunu etkiler nitelikte olduğu bildirilmekle beraber, ne tür kanuna aykırı işlemler yapıldığı, bu sandık görevlilerinin yaptıkları hilenin ne olduğu kararda belirtilmemiştir. Gerekçeli kararda, seçimin iptali için oy kullanan yedi YSK üyesinin delilleri ile ortaya koyması gerekiyor.

YSK, kamu görevlisi olmayan sandık başkan ve üyelerinin, büyükşehir belediye başkanı seçiminde hangi yöntemle seçimin sonuçlarına etki ettiklerini delilleriyle açıklamak durumundadır.

YSK Kararında seçmen iradesinin sandığa yansımasını etkiler görülen sandık kurullarının kanuna aykırı düzenlenmesinden İlçe Seçim Kurulları sorumlu tutulmuştur. İlçe Seçim Kurulları da Yüksek Seçim Kuruluna bağlı olarak görev yapar.

O halde Yüksek Seçim Kurulu kendi kusurlu işlemi sebebiyle seçimi iptal ederek seçmeni ve seçimin kazananı Ekrem İmamoğlu’nu cezalandırmıştır.

Oysaki YSK daha önceki benzeri vakalarda aldığı kararlarında seçmen iradesine öncelik vermişti.

Mesela “Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan birleşik oy pusulaları geçerli değildir” yasa kuralına rağmen, mühürsüz oyları geçerli sayarken şu gerekçeyi ortaya koymuştu:

“Oy kullanma işleminin, oy güvenliğini sağlamaya yönelik ve sahte oy kullanılmasını engellemek amacıyla getirilen sandık kurulunca mühürleme işleminin yapılmaması tek başına seçmenin oyunun geçersiz sayılması için yeterli değildir. Aksine bir uygulama, bu hakkı korumak için getirilen ve araç niteliğinde olan usul kurallarından sadece birinin ihlalinin, hakkın özünü ortadan kaldıracak şekilde uygulanması sonucunu doğurur ki, bu sonuç, beklenilen amaca aykırıdır.”

Kamu görevlisi olmayan sandık görevlisi uygulaması 24 Haziran 2018’de yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekili Genel Seçimlerinde de vardı. Kanunun açık hükmüne rağmen bu seçimlerde de Türkiye’nin hemen her yerinde benzeri görevlendirmeler yapılmıştı. O halde CHP’nin Cumhurbaşkanlığı Seçiminin de iptali talepli başvurusu kabul edilmesi gerekmez mi?

Denilebilir ki, “zamanında itiraz edilseydi, olabilirdi.” Hak düşürücü süreler TAM KANUNSUZLUK halinde geçerli değildir. Mademki sandık kurullarında kamu görevlisi olmayanların görevlendirilmesi tam kanunsuzluktur, YSK’nın bu itirazı kabul etmesi ve “Cumhurbaşkanlığı seçiminin yenilenmesi gerekir” kararı vermesi mümkün mü?

Bu soruya toplumun kahir ekseriyetinin acı bir tebessümle “asla” diye cevap vereceğinden eminim. Çünkü halkımızın çoğunluğu “YSK’nın hukuki karar verme yeteneğini yitirmiş, talimata göre karar veren bir kurum haline geldiğine” inanıyor da ondan.

Çetinoğlu: Tartışmalı iptal kararını alan Yüksek Seçim Kurulu’nun yapısı hakkında lütfedeceğiniz bilgilerle röportajımıza devam edebilir miyiz?

Av. Sönmez: Sorunuzun cevabı ve fazlası 7062 sayılı “Yüksek Seçim Kurulunun Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun”da belirlenmiştir.

Yüksek Seçim Kurulu “yedi asıl ve dört yedek üyeden oluşur. Üyelerin altısı Yargıtay, beşi Danıştay Genel Kurullarınca kendi üyeleri arasından gizli oyla ve üye tamsayılarının salt çoğunluğuyla seçilir.”

“Kurul, kararlarını salt çoğunlukla verir. Oyların eşitliği hâlinde Başkanın bulunduğu tarafın görüşü doğrultusunda karar verilmiş olur.”

“Kurulun prensip kararları on beş gün içerisinde Resmî Gazete’de yayımlanır; seçime ilişkin diğer kararları ise Kurulun resmî internet sitesinde yayımlanır.”

Çetinoğlu: Sandık kurullarının oluşturulmasında prosedür nedir?

Av. Sönmez: Sandık Kurullarının Oluşumu İle Görev ve Yetkileri ilgili kanun (298 sayılı Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun) ve YSK’nın Genelgeleri ile düzenlenmektedir. 298 sayılı kanuna göre;

Sandık Kurulu:

Madde 21 – Sandık kurulu bir başkan ile altı asıl ve altı yedek üyeden kurulur. Bu kurul asıl üyeleriyle toplanır.

Sandık Kurulu Başkanının belirlenmesi:

Madde 22 – (Değişik: 13/3/2018-7102/3 md.) İlçede görev yapan tüm kamu görevlilerinin listesi, mülki idare amiri tarafından yerleşim yeri adresleri esas alınmak suretiyle ilgili ilçe seçim kurulu başkanlıklarına gönderilir. İlçe seçim kurulu başkanı, bu kamu görevlileri arasından ihtiyaç duyulan sandık kurulu başkanı sayısının iki katı kamu görevlisini ad çekme suretiyle tespit eder ve bu kişiler arasından mani hali bulunmayanları sandık kurulu başkanı olarak belirler.

“Seçim kurulu başkan ve üyelerinin kamu görevlisi olması” kuralı 13.03.2018’de yapılan yasal düzenleme ile getirildi. Önceden sandık kurulu başkanı olabilmek için “okuryazar olmak ve iyi ün sahibi olmak” yeterli idi. Değişiklik yapılmadan her partiden sandık başkanı seçilebiliyordu. Yapılan değişiklikle iktidar sandık başkanlarının kendinden olması için, kendi seçtiği kamu görevlilerinden atanmasını zorunlu kıldı.

Sandık Kurulu Üyeleri ise İlçe seçim kurulu başkanı, seçime katılma yeterliliğine sahip ve o ilçede teşkilatı bulunan siyasi partilerden tamamlanır. Son milletvekili genel seçiminde o ilçede en çok oy almış olan beş siyasi parti tarafından bildirilen birer asıl ve birer yedek üye isimleri arasından görevlendirilir.

Ayrıca 298 sayılı Kanunun; “Adaylar ve müşahitler” başlıklı 25. Maddesine göre; “Sandık başı işlemlerini takip etmek üzere, siyasi partiler ve bağımsız adaylar, birer müşahit gönderebilirler.”

Çetinoğlu: Siyasetle yakından alakalı bir hukukçu; bu konularda düşünen, tahliller yapan, doğruyu- yanlışı ayırt edebilen ve ulaştığı neticeleri yazan ve de kamuoyunu aydınlatan bir kişi olarak, 31 Mart 2019 seçimlerinde İstanbul’da vazife yapan sandık kurullarının oluşmasında usulsüzlük olduğu kanaatinde misiniz? (Bu usulsüzlüklere itiraz edilemez miydi, itiraz süresi geçtikten sonra dikkate alınmasının makul bir izahı var mı? gibi hususlar da belirtilebilir mi?

Av. Sönmez: Bahsettiğimiz yasal düzenlemelerin pratikte seçimlere yansıması nasıl oluyordu ona bakalım.

Benim takip ettiğim son seçimlerin hepsinde de sandıklarda resmi görevlendirmelerde AKP’ye yakın Memursen üyesi kamu görevlileri tercih edilmektedir. Ayrıca AKP eksiksiz olarak bütün sandıklarda sandık kurulu üyeleri ve müşahit bulundurma konusunda çok iyi organize olmaktadır. Zaten AKP Genel Başkanının “seçim sandık hâkimiyeti sağlanarak kazanılır” demişti. İstanbul yerel seçimlerinde de bu anlayışla motive edilen AKP teşkilatları sandık hâkimiyetini tam olarak elinde bulunduruyordu. Bu şartlarda sandıklarda bilerek ve isteyerek AKP adayı aleyhine bir hileli işlem yapılması mümkün değildir.

Aynı sebeple, sandık kurulları başkanlarının kamu görevlilerinden teşekkül ettirilmemesinin seçim sonucunu etkilemesi de mümkün değildir.

Kanuna aykırı olsa da, Türkiye’nin her seçim bölgesinde benzeri görevlendirmeler vardır. Aynı görevlendirmeler 24 Haziran 2018 seçimlerinde de yapılmıştır. Eğer bu hatalı görevlendirmeler seçim sonucuna müessir oluyorsa, 31 Martta bütün Türkiye’de yapılan seçimlerde ve 2018’de yapılan Cumhurbaşkanlığı ile milletvekilliği seçimlerinde de şaibe olduğu sonucu çıkar.

Bu, Türkiye’de seçim güvenliğinin kalmadığı anlamına gelir ki, seçim iptalinden de vahimdir.

Sandık kurullarına ait itiraz ve şikâyet, 298 sayılı Kanunun Madde 119’da düzenlenmiştir. YSK Genelgesinde de aynı hükümler yer almıştır.

“Sandık kurullarının teşkiline dair, ilçe seçim kurulu veya başkanı tarafından yapılan işlemlerin düzeltilmesi için, bu işlemlerin neticesinden itibaren en geç iki gün içinde şikâyet yoluyla düzeltilmesi istenebilir.”

AKP’nin şikâyeti süresinde yapılmadığı için YSK’nın usulden reddetmesi gerekirdi. Yapmadı.

Çetinoğlu: Yapıldığı iddia edilen usulsüzlükler nelerdir?

Av. Sönmez: AKP’nin itirazında kanunun imkân verdiği her konuda, 9 başlık altında sıraladığı gerekçelerle iptal talep etti. Bunların içinde “hükümlü, kısıtlı, ölü 19 bin 350 kişiye oy kullandırıldığı, sahte seçmen, KHK ile kamu hizmetinden çıkarılan seçmenlerin oy kullanma hakkının bulunmadığı, 62 bin sandık başkanı ve memur üyenin yaklaşık 19 bininin kamu görevlisi olmadığı” gibi iddiaları yer alıyordu.

YSK bu iddialardan sadece birini ciddiye aldı ve “bir kısım sandık kurullarının ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması nedeniyle” seçimin yenilenmesine karar verdi.

Çetinoğlu: Usulsüzlüklerin sorumlusu kimdir? Yürürlükteki kanunlarımıza göre haklarında müeyyide uygulanması gerekir mi?

Av. Sönmez: AKP’ye göre, organize bir suç işleme kastıyla, bir kısım sandıklarda kurulların kamu görevlisi olmayanlardan oluşturulduğu iddia edildi. Belki de eski alışkanlıkla, bir kısım sandıklarda kamu görevlisi olmayanlardan oluşturulmuş olabilir.

Seçimin yenilenmesi kararının gerekçesi olan Sandık Kurulu başkanlarının ve sandık kurullarında görev yapacak görevlilerin kanuna uygun veya aykırı olarak belirlenmesi seçmenin, siyasi partilerin veya adayların iradesine bağlı değildir. Bu kişileri ilçe seçim kurulları belirlemektedir.

Bu kurullarda görev yapanlar hakkında suç duyurusunda bulunuldu. Ancak bu soruşturma ve kovuşturmalar seçimin sonucunu etkilemez.

YSK’nın yerleşik kararlarında; “seçimden sonra sandık kurulu başkan ve görevlilerinin görevlerini kötüye kullanmalarının söz konusu olması ve suçun oluştuğunun anlaşılması, ilgililerin cezalandırılmalarını gerektirir. Ancak seçimin iptaline neden olmaz” denilmekte idi.

YSK bu seçimde, yerleşik içtihadından sadece İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi için vazgeçti.

Çetinoğlu: Bu usulsüzlükler, seçim yapılmadan önce tespit edilemez miydi? Tespit mükellefiyeti kimlerin vazife ve sorumluluğu altında idi?

Av. Sönmez: “Seçim hukuku, usul ve şekil hukukudur.” Seçim hukukunda usulsüzlüklere karşı itirazlar ve şikâyetler hak düşürücü kesin sürelere bağlanmıştır.

Seçmen listelerine, sandık kurullarının teşekkülüne dair itiraz ve şikâyetler de kanun ve genelgede belirlenen sürelerde yapılmak zorundadır. Oy kullanılırken veya sayılırken usulsüzlük yapıldığına inanan parti yetkilileri şerh koydurmak zorundadır.

YSK seçim takviminde, sandık kurullarının usulsüz oluşturulduğu gerekçesiyle tam kanunsuzluk itirazının 2 Mart 2019 tarihine kadar yapılabileceği yazıyor.

Süresinde sandık kurullarının oluşumuna itiraz edilmediği halde, seçim gününden sonra yapılan itirazları YSK değerlendirmeye almakla hukuka aykırı davranmıştır.

Aynı YSK başka seçim çevrelerinde CHP, İYİ Parti ve SP’nin benzer konulardaki itirazlarını jet hızıyla reddederken, AKP itirazlarını kabul etmesi adalet duygusunu zedelemiştir.

Çetinoğlu: İstanbul’daki bütün sandık kurullarının hepsinin usulsüz olarak teşkil edilmiş olması, akıl ve mantığa uygun mudur?

Av. Sönmez: YSK Kararında bütün sandık kurulları değil, bir kısım sandık kurullarında usulsüzlük olduğu belirtiliyor.

Çetinoğlu: Hatalı tespit söz konusu ise; Aynı sandık kurulu gözetiminde yapılan; muhtar, ilçe belediye meclisi üyeleri ve ilçe belediye başkanları ile alakalı seçimlerin de iptali gerekmez miydi? Neden yalnızca Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi iptal ediliyor?

Av. Sönmez: İfade ettiğiniz gibi, 31 Martta yapılan seçimde bir zarfta dört farklı oy kullanıldı. Sandık kurullarının oluşumunda yapılan hata sebebiyle seçmen iradesini etkileyen bir takım kanunsuzluklar yapılmışsa bunun sadece İBB seçiminde yapılmış olması, İlçe

Belediyeleri ile Meclis üyelerinde ve muhtar oylarında yapılmaması akla ve hayatın olağan akışına aykırıdır.

YSK, sandık kurullarının oluşumunda kanunsuzluk var gerekçesiyle, aynı zarflardan çıkan üç seçim sonucunu geçerli kabul etmiş, sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı sonucunu iptal etmiştir. Bunun makul ve mantıklı bir açıklaması yapılamaz.

AKP ve YSK hangi hukuki gerekçeler ileri sürerse sürsün, maşerî vicdan bu adaletsizliği asla kabul etmeyecek. Beynini ve vicdanını muktedirlere teslim etmemiş her vatandaş bu haksızlığın sızısını ruhunda hissedecek.

Çetinoğlu: Alınan iptal kararının hukuki olmaktan çok siyasi olduğu yönündeki yorumları nasıl değerlendirmek gerekir?

Av. Sönmez: Yukarıda açıkladığım gibi ben de YSK kararının hukuki olmadığına, siyasi etkilerle alınmış hukuk dışı bir karar olduğuna inanıyorum. Seçimden önce emekli olmaları gereken 6 YSK üyesinin görev süresinin uzatılması, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın karardan bir gün önce YSK üyelerine baskı oluşturan beyanatı da benim gibi düşünenlerin kanaatini pekiştirdi.

TC siyasi ve hukuk tarihine kara bir sayfa geçen, toplumsal vicdanı kanatan bu kararı alanların evlatlarına çok kötü bir miras bıraktıklarını düşünüyorum.

Çetinoğlu: Yenilenen seçimde de aynı sonuçlar alınırsa, üçüncü seçim söz konusu olabilir mi?

Av. Sönmez: Bu ikinci seçimin bile toplumun kamplaşmasını, ayrışmasını artıran, adalete ve yargıya güveni sarsan, yurtdışında diktatörlükle yönetilen bir ülke algısı yaratan etkileri yanında ekonomimiz açısından telafisi imkânsız zararları olacaktır.

Üçüncü bir seçimi Türkiye kaldıramaz.

Çetinoğlu: 12- 31 Mart 2019 târihinde İstanbul’da yapılan mahallî idâreler seçimi ile alakalı gelişmeler, demokrasi anlayışımızı, yönetim kadrolarına karşı itimadı ve dünya kamuoyu nezdindeki itibârımızın zedelendiği görüşüne katılıyor musunuz?

Av. Sönmez: İstanbul nüfusu, konumu ve ekonomik büyüklüğü açısından dünyanın en önemli şehirlerinden biridir. “İstanbul bir devlet olsaydı AB’nin 13. büyük ülkesi, dünyanın 41. büyük ülkesi olurdu.”

Böyle bir şehrin belediye başkanlığı seçiminin, bu kadar hukuksuz gerekçelerle, iptalinin dünyada belli algılara yol açması kaçınılmaz.

Zaten son senelerde, demokratik ülkelerde, Tayyip Erdoğan’ın tek adam yönetiminin diktatörlüğe doğru gittiği, “AKP’nin seçimle işbaşından gitmeyeceği” gibi bir algı yerleşmeye başlamıştı. Hukuk devletinden uzaklaşmanın ekonomik faturası da ağır olur. Şimdi bu kanaatin kuvvetlenmesi ile batıdan para ve yatırımcının gelmesi daha da zorlaştı.

Erdoğan’a, 25 seneden beri yönettiği, İstanbul’u kaybetmek çok ağır geldi. İstanbul Belediyesinden beslenen partisi ve yandaşlar bu kaynağı kaybetmek ve dev ihalelerde yapıldığı iddia edilen yolsuzlukların hesabını vermekten korktu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan dünya kamuoyundaki olumsuz algıyı azaltacak, itibarımız yükseltecek çıkışlar yerine aksi tutum ve davranışlar içinde. Bu durum hem kendisine ve hem de ülkemize ciddi zarar veriyor.

Oysaki İstanbul Belediyesinin demokratik bir şekilde el değiştirmesi, AKP’nin Meclisteki çoğunluğuyla denetleyebildiği yeni Belediye Başkanının hizmetlerine destek vermesi ülkemizin normalleşmesi ve toplumdaki gerilimin düşmesine imkân sağlayacaktı.

23 Haziran’da yenilenecek seçimde Ekrem İmamoğlu tekrar seçilirse bu fırsatı yeniden değerlendirmemiz mümkün olacak.

Aksi halde AKP seçimi alsa da çöküşe geçecek. Yaşanacak gerilimle Türkiye’nin bağışıklık sisteminde zafiyet oluşacak, iç ve dış etkilere direncimizi kaybedecek, istenmeyen gelişmelere doğru yelken açacağız.

 

 

Önceki İçerikKâfir Ağlar Bizim Ahvâl-i Perişânımıza
Sonraki İçerikKur’an Nedir? (2)
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.