Asırlık Gecikme (10)

80

Muasır / çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak ve hatta onu bile geçmek için, terakkî / ilerleme / gelişme ve yükselme meyil ve isteğini; sırf istekte bırakmayıp hayata geçirmek, potansiyel enerjimizi daha çok kinetiğe çevirmek ve dönüştürmek zorundayız. Bunun için bir çalışıyorsak ikiye, iki çalışıyorsak dörde çıkarmak ihtiyacındayız. Her şeyden önce yoksulluk, fakirlik ve zaruretin belini kırmak mecburiyetindeyiz. Elbette bir şey yapmıyor değiliz. Ama daha çok çalışmak azminde olmalı. Normal faaliyetin üstüne çıkmalıyız.

Aynı zamanda maddî zaruret, fakr ve yoksulluğun yanında; manevî zaruretin gereğini yapmakla da, mükellef ve yükümlüyüz. Zira madde manasız, mana maddesiz olmaz. Hatta mana maddesiz olur, fakat madde manasız olmaz. Çünkü madde; mana olduğu için ortaya çıkmıştır. Zira mana, maddenin değil; madde mananın zuhur, çıkış, tecellî ve görünüm yeridir. İşte bunun için, maddeten terakkî etmek / yükselmek ihtiyaç ve gereksinimi içindeyiz.

Çünkü bu devletin, bu milletin yaşama sebebi, hayat kaynağı İslâm dinidir. Her Türk vatandaşı; İslâmın yüceliğini yayma ve ilân etmeye kendini mecbur ve zorunlu bilmeli. Çünkü her müslüman, her mü’min ve müslim; îlâ-yı kelimetullah / Allahın ismini yüceltmek, yaymak, müessir ve etkili kılmakla; muvazzaf, vazifeli ve görevlidir.

Bütün bunları, mezkûr çerçevede ele aldığımızda; bu zamanda Îlâ’nın / yükseltme ve yüceltmenin en büyük sebebi; maddeten / maddî olarak terakkî / yükseliş ve ilerleme olacağı görülmektedir. Bundan dolayıdır ki, terakkînin en müthiş / dehşetli ve ürkütücü düşmanı olan cehalet / cahillik / bilgisizlik ve ZARURETİ / şiddetli ihtiyaç, fakirlik, yoksulluk ve ihtilâfı / ayrılık ve gayrılığı; ilim kılıcı ile kesip atmalıyız. Bunun için büyük gayret ve çaba sarfemeliyiz. Özellikle, hedefe ancak ittihat / birlik ve beraberlikle ulaşabileceğimizi asla unutmamalıyız.

Bizde kamuoyunun uyanması, mükemmel / tam bir başlangıç yapması; medeniyeti kucaklayıcı ve kapsayıcı vasıta, araç ve gereçlerin teminiyle mümkündür. Sadece temin değil, onları bizzat kendimiz yapmalı ve yapabilmeliyiz de. Çünkü istenen sonuç, ancak bu şekilde sağlanabilir. Yine büyük eksikliğini duyduğumuz gelişmeye ve tam bir adalete de, ancak bu şekilde kavuşabiliriz.

İşte tüm bunları sağlamak için her şeyden evvel, tam bir sulh ve sükûn içinde olmamız gerekiyor. Bunu sağlayacak olan da, bu zamanın en büyük farzı / görevi sayılan İttihad-ı İslâm / İslâm Birliği / Panislâmizm’dir.

Kalpte, ruhta, içte, dış siyaset ve politikada, beynelislâm / İslâm Devlet ve Milletleri arasında her bakımdan kardeşlik havası esmeli. Türkiye Türkiye kalarak, Pakistan Pakistan kalarak, İran, Irak, Suriye, Suudî Arabistan, Mısır vs. kendi millî hudut ve sınırları içinde, bağımsız olarak ve kendileri kalarak; fakat dünya siyaset arenasına; hepsi bir kalp, bir vücut olarak, emperyalist devletler karşısına dimdik ve birlik – beraberlik içinde çıkmadıkça; dünyadaki yerlerinde hiçbiri rahat edemez. Zaten ettirmezler. Nitekim ettirmiyorlar. Emniyet ve güven içinde kalamazlar. Zaten kalamıyorlar. Öyleyse, onlara bu fırsatı vermemek ne kelime; onlara karşı; İslâm devletlerini düşünemiyecekleri bir durum almalı.

Binaenaleyh, İttihadın hedef ve maksadı; o kadar çok şubelere ayrılmış, muhit / ihata edici / kuşatıcı merkezleri, İslâm mâbet ve ibadet edilen yerleri birbirine bağlayan nuranî / nurlu bir silsileyi; ihtizaz ve titreyişe getirerek, onları harekete geçirmek olmalı.

Onları ikaz edip uyararak; ilerleme, gelişme ve yükselmeye karşı istekli hale getirmek olmalı.

Bununla da yetinmeyerek, onları vicdanî bir sevk ve dürtüyle de harekete geçirmek olmalı.

Bu ittihat, birlik ve beraberliğin meşrep, meslek ve gidişatı ise; muhabbet ve sevgi olmalı.

Husûmet / düşmanlık ise cehalet, zaruret ve nifaka / ikiyüzlülüğe ve bozgunculuğa karşı olmalı.

Çünkü düşmanlarımız cehalet, zaruret ve ihtilâf / ayrılık – gayrılık gütmektir.

İşte Avrupa da bundan istifade edip yararlanarak; Âlem-i İslâmı -maalesef- manevi istibdat ve baskı altına aldı ve almakta.

Bu ittihat ve birlik içinde hareket etmekle ancak; bu üç insafsız düşmanın hakkından gelinecek inşallah.

 

 

Önceki İçerik‘Çekirdekten Yetişme Öğretmen’ Prof. Dr. Süleyman Hayri Bolay Osmanlı Eğitim Sistemini Anlatıyor.
Sonraki İçerikBir Başka Açıdan Türk İstiklâl Harbi
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.