Asırlık Gecikme (1)

62

15 Temmuz 2016 tarihindeki kanlı, vahşi ve tamamen yersiz kalkışma ve isyanın hiçbir şekilde yenilir yutulur tarafı yoktur.

Bu tehlikeyi askeriyle, polisiyle ve şuurlu, bilinçli yurttaşlarımızın canı, kanı pahasına geçiştirdiğimiz, atlattığımız ve büyük tehlikeden kıl payı kurtulduğumuz, kurtarıldığımız da bir büyük gerçek.

Bu gerçeklerden daha büyük bir gerçek ise, “Bir göz hatırı için, çok gözler sevilir.” hükmünce İndallah makbûl bir kavim oluşumuz sırrınca, Maide suresinin:

“Ey iman edenler! Sizden kim (Yahudi ve Hıristiyanları dost edinmenin sonucunda veya münafıkların etkisinde kalarak veya her hangi bir sebeple fark etmez) dininden dönerse (bilsin ki, din değil kendisi kaybeder) Allah onların yerine öyle bir topluluk getirir ki, Allah onları sever onlar da Allah’ı severler (ve sevgilerini O’nun razı olduğu işleri yapmakla gösterirler.) Onlar (Allah’ın büyüklüğünü bilmenin en büyük alâmetlerinden birinin tevazu olması hasebiyle) müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı (ise imanlarından gelen izzetle) güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda (dinin evrensel mesajını insanlara ulaştırmak için canları ile malları ile) cihat ederler. (Bu yolda bütün dünya karşılarında olsa bile) hiçbir kınayıcının kınamasından da korkmazlar. İşte bu (özelliklere sahip olmak) Allah’ın bir lütfudur. Onu (bu uğurda bedel ödeyenlerden) dilediğine verir. Allah (kullarına karşı lütuf ve ihsanı geniş olan) Vasi’, (her şeyi bilen) Alîmdir.” (Kur’an Bana Ne Diyor? -Açıklamalı Meal- Hazırlayan: Veli Tahir Erdoğan)

Meal ve anlamındaki 54. Ayeti hikmetince; bu çok büyük tehlikeyi atlatışımızda; asıl oyun bozucu olan Yüce Allah’ın da İlâhî hesaplarının, esrar yüklü hikmet ve gayesinin payını unutmamak lâzım. Özellikle asıl faktörün bu olduğunu; hatırdan hiç uzak tutmamak boynumuzun borcu olsun ve olmalı.

Nitekim: “Türkler hakkında sena-i Peygamberî (Peygamber övgüsü) muhakkaktır. Birkaç yerde Türklerden ehemmiyetle bahsetmiş. Hadis var…mânası hakikat ve Türk milletinin sena-i Peygamberîye mazhar olduğu hakikattir. Bir nümunesi Sultan Fatih hakkındaki hadistir.” (E.L. II. 37)

Bütün bu iki aya yaklaşan müddet zarfında, bin bir endişe ve korku yaşadık. Millî duygularla hem hâl olduk. Kâh gurur duyduk. Kâh üzüntü ve kederlere gark olduk. Sanki Sera’dan Süreyya’ya gidip geldik. Tarifi zor ve hattâ imkânsız bir atmosfer ve ortamda bulduk kendimizi.

Böylece şu gerçek bütün çıplaklığı ile ortaya çıkmış. Herşeyden önce kendisini hatırlatmış. Tekrar nazarlara misafir olacak olan asır-dide hakikatle yüzleşmemizi sağlamıştır.

Öyleyse Türk Milleti olarak kendimizi sıgaya çekip; kendimizden hesap sormamız şart olmuştur. Bu gerçeğin gereklerini, yüz senedir lâyıkıyla yerine getirmediğimiz; bir kere daha tüm çıplaklığı ile kendini göstermiştir.

Cehalet, zaruret ve ihtilâf denen üç büyük asır-dide / yüzyıllık düşmanla; sanat, marifet, ittifak silâhlarıyla savaşmak. Bu cehd ve cidalden bir an olsun gafil olmamak. Bu hususta tembellik etmemek ve bunlara karşı lâkayt kalmamaktır.

İşte ancak bu üç düşmanı altetmekle; demokrasiden -ister istemez- uzak düşen insanımız yeis / me’yusiyet ve ümitsizlikten kurtulabilir.

Ancak bu suretle, tarih nazarında küçük düşmez.

Ancak bu şekilde millet; tarih nazarında cünun ve deliliklerden halâs olur.

Ancak bu tespitlerin gereğini yapmakla millet; muhtaç olduğu hakikati, evham / vehim ve şüphelerden azat etmiş, ayıklamış olur.

 

 

Önceki İçerikDünyanın Sayılı, Türkiye’nin Bir Numaralı Çocuk Kalbi Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Tayyar Sarıoğlu Hayatı Doya Doya Yaşamak İsteyenlere Yaşama Sanatının Şifresini Veriyor.
Sonraki İçerikZübükler!
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.