Âsım’ın Nesli

76

Âsım’ın Nesli, öyle ki, tek başına bir ümmet
Adam gibi adam, yâni tek başına bir millet

Âsım’ın Nesli, istemeden kazanıyor, ün üstüne ün
Biliyor ki o her zaman, gün olacak dâima hep Türk’ün

Tüm dünyaya gereğinde tutuyor cesurca kafa
Çünkü, olmuş rehberi her zaman, Muhammed Mustafa

Bitmeyen nöbetlerinde, şanlı Ay-Yıldız’ın
Sanki o sorumlusu, cümle erkek ve kızın

Ankara Kalesi burçlarındaymış gibi, gözü ufukta
Arıyor tarıyor var mı diye her yanı, bakıp durdukta

Dalgalanıyor tüm sözleri, yurt sathında, bayrak bayrak
İnsan gururlanıyor, Kartal bakışlılara bakarak

Nerde kurulsa, Türkiye’ye sinsice bir tuzak!
Seziyor bunu, olsa da, kendisinden çok uzak

Türkiye’nin neresinde olursa, millî bir mes’elesi
Âsım Nesli’nin gayreti, geride bırakıyor herkesi

İster iç-dış ticaret, ister dış politika gailesi
Âsım’ın Nesli’ne güvenle, huzur bulur, Türk Ailesi

Türkiye’nin olmazsa olmazı olmuş, Âsım’ın Nesli
Türk Basını’nın inan onsuz geçmiyor hiçbir nefesi

Alır gereken cevabı yeri gelince; Rum’u, Ermenisi
Kalmıyor cevapsız, Türk’e düşman olanın, eskisi yenisi

Diyerek: “Türkiye’de tek bayrak şüphesiz Türk bayrağı’dır.”
Demek ister ki, gölgesi, her Türk’ün en emîn durağıdır.

Millî ve Dinî Bayramları ederek, millî duygulara vesîle
Türkiye’nin aydınlık ufuklarını gösteriyor, yeni nesile

AB’nin art niyetlerini, çıkarıyor ortaya bir bir
Soruyor cesaretle, diyerek bu yaptıklarınız nedir?

Her şey ondan sorulurmuş gibi, herşeyi göğüslüyor
Fikir ve aklını övünçle, millî hislerle süslüyor.             

2245

Âsım’ın Nesli simgedir, aslında akla gelince
Yoksa, sayısız Âsımlar çıkarır bu millet nice

Hâlâ var, Avrupa resmiyetlerine besleyen hüsn-ü zan
Âsım’ın Nesli gibilere, körü körüne, ne çok kızan

Türkiye’nin geleceği parlak, varken böyle Âsımları
Tarihe bak da gör, yendiği nice tarihî hasımları

Sizlerle ne kadar çok övünse azdır, Türk Milleti
Âsım Nesli yurtta bir numara, teşhiste illeti

Çırpınıp duruyor olanca gücüyle, Âsım’ın yiğit Nesli
Göğüslüyor tehlikeleri, çıkmasın diye bir kara sesli

Millet Bedeni’ne Âsım’ın Nesli olmuş, korkusuz baş
Sizlere, onun elinden tutmak yakışır be arkadaş

Ne gece diyor ne gündüz, aklı fikri Türkiye’de yalnız
Hainler çıkardıkça başlarını, alır hız üstüne hız    

 

Bağışlasın Allah onu; mübarek, asîl ve azîz millete
Düşürmesin bu milleti, bir daha geçmişteki o zillete

Başta Türkiye Başkenti Ankara, ne de çok bahtiyar
Çünkü Âsım’ın Nesli gibi cengâver yiğitleri var

Bazan Türkiyem hakkında, kaplar içimi hüzün
Sanki olurum karşısında, sonu gelmez güzün

Tam bu sırada, belirir bir silüet karşımda
Bambaşka bir tat olur artık, suyumda aşımda

Yağız çehreli, kararlı bir bakış, alır benden beni
Der: Vatana kem gözle bakana, giydiririz kefeni

İşte böyle kahraman vatanseverlerin varlığı
Türkiye’ye canlar bahşediyor içten duyarlığı

Varlığı haber veriyor, onun gibi yiğit nicelerinden
Yerini aydınlığa bırakacak Türkiye gecelerinden

Varken sözde Ermeni soykırımından söz eden hâlâ
Ne güne duruyordu Âsım’ın Nesilleri burada

2246

Ulusal / Millî talan, sürerken bütün hızıyla
Seyirci kalırken halkımız, ana ve kızıyla

Batan geminin malları gibi, satılırken millî servet!
Sözde aydın tipi, çılgınca derken evet üstüne evet!

Çıkıp Nesl-i Âsım meydana, seslendi cesaretle halka
Halk hemen etrafını almalı değil miydi; halka halka?

Anadolu iskân / yerleşim tarihi zamânımızdan
Yirmi bin yıl gerilere kadar iniyor ânımızdan

Böyleyken yüzeysel bakan târihe kimi aydın
Daha dün gelmişiz sanıyorsa yurda, günaydın

Öylesine sahipleniyor ki vatanı Âsım’ın Nesli
Kaç milletin içlerinden çıkar acaba, böyle hevesli?
Avrupa uğruna, hiç kalmadı sarsılmadık millî değer!
Umudu keserdik olmasaydı Âsım’ın Nesli gibiler

Umulmadık zamanda, tozu dumana kattı âniden
İlimle, allâme Kâzım Mirşan
Kiminmiş Anadolu, gösterdi, dosta düşmana karşı
Sayısız nişan üstüne nişan

Biri ilmiyle, öteki dirayetiyle,
Bırakmadı vatanı sahipsiz
Değiliz elbette, İstiklâl Şâirimiz
Koca Âkif’ten asla nasipsiz:
“Sahipsiz olan memleketin batması haktır
“Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır.

“Âsım’ın nesli…diyordum ya…nesilmiş gerçek:
“İşte çiğnetmedi nâmûsunu, çiğnetmeyecek.”

 

 

 

 

Önceki İçerikSpor ve Anarşi
Sonraki İçerikYüzleşme
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.