Araştırmacı Yazar, Emekli Albay Mehmet Şâdi Polat, Diyor ki: ‘Türkiye, Irak Türkmenlerinin haklarını korumada ve yapılandırmada etkili değildir.’

91

Oğuz Çetinoğlu: Irak Türkleri ile hangi tarihte ve hangi vesile ile ilgilenmeye başladınız?

 

Mehmet Şadi Polat: Menkıbeler ve kahramanlık hikâyeleri ile dolu Türk coğrafyasının aslî unsurlarından biri olan Irak ve Suriye’deki Türk varlığına ilgimiz; Yüce Türk Milleti’nin her evlâdı gibi bu aziz vatan toprakların dilden dile dolaşan menkıbelerini ve kahramanlık hikâyelerini dinleyerek, türkülerini hoyratlarını, mânilerini terennüm ve yaşayarak başlamıştır. Zaman içinde aldığımız eğitimler, okuduğumuz ve dinlediğimiz olaylar, savaşlar ilgimizi artırmıştır. Özellikle tarih merakımız ve mesleğimiz icabı harp tarihi çerçevesinde bölgenin geçmişten bu güne kadar geçirdiği tarihi olaylar, savaşlar, isyanlar, rejimlerin uygulamaları ilgimizi artırmış ve inceleme için zemin hazırlamıştır. Irak ve özellikle Musul, Kerkük meselesi ile ilgilenen, olayları yaşayan ve mücadele veren bölge insanları, ilim adamları, çeşitli vakıf ve dernek mensupları ile temaslarımız ilgimizi bu alanda derinleştirmiştir.

Çetinoğlu: Osmanlı Devleti’nin, Musul vilayeti ile ilişkisinin kesilmesinden sonra, Türkiye’nin Irak Türklerine bakış açısını nasıl buluyorsunuz?

Polat: Bu konuda Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile Türk Milletinin Irak Türklerine bakışlarını, esasta aynı olmakla beraber ayrı ayrı değerlendirmekte fayda vardır. Türk Milleti için büyük bir harp sonunda kaybedilen aziz vatan parçası ve O Vatan’da hayatta kalma mücadelesi veren kardeşlerimiz, akrabalarımız var. Yüzlerce yıllık kültür mirasımız var. Manevi bağlarımız var. Hatıralarımız var. Şehitlerimiz var. Türk Milleti Irak ve Suriye’yi ebet müddet Diyarbakır gibi, Sivas, Kayseri gibi görmektedir. Buralardaki vatandaşlarımızın, kardeşlerimizin gördükleri zulümleri, soykırımları kendileri görüyormuş gibi hissetmekte ve içleri kan ağlamaktadır. Milletimizin bu duygu ve düşüncesi elbette ki Balkanlar için de, Kafkaslar için de, Kırım için de, Doğu Türkistan için de geçerlidir. Dünyanın neresinde bir Türk var ise orası için de geçerlidir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti ‘ebet müddet devlet felsefesi’ ve tecrübesine sahiptir. Tarihin derinliklerinde de görüldüğü üzere gerek iç, gerekse dış meselelerinde başarılı olduğu kadar, zaman zaman idarî zafiyet de göstermiştir. Yeri gelmiş isyanlarla boğuşmuş, yeri gelmiş savaşlarda yenilerek toprak kayıpları yaşamıştır. Düzeninin bozuk olduğu dönemlerde kalanı toparlamak için tavizler verebildiği gibi, güçlü dönemlerinde de başka bir hedefini gerçekleştirebilmek maksadıyla icabında işgallere veya toprak kayıplarına göz yumabilmiştir. Ancak devlet anlayışı ve aslî hedeflerinde bir değişiklik olmamıştır. Çünkü Türk Milletinin karakterinde bu haslet vardır. Burada devletin yönetiminde ve yöneticilerin uygulama ve dış ilişkilerinde dönemin şartlarına göre farklılıklar olmuştur. Bu çerçevede Osmanlı Devleti’nin, Musul Vilâyeti ile ilişkisinin kesilmesinden sonra, Özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında iktisadî, siyasi sıkıntılarla beraber iç düzenin ve ordunun henüz istikrara kavuşamamış olması, idarecilerin büyük güçlere karşı mücadelede çekingen davranış ve uygulamaları beraberinde getirmiştir. Özellikle Millî Şef döneminde ve İkinci Dünya Savaşı’nın korkunç yıllarında dış Türkler ve diğer Müslüman topluluk ve devletlerle olan ilişkilere ara verilmiştir. Bu dönemlerden itibaren dışişleri mensuplarının dış Türklerle olan münasebetleri genellikle idâre-i maslahat tarzında, ilgisiz ve tavizkâr olmuştur.

Çetinoğlu: Türkiye’nin, Irak Türkleri için neler yapmasını beklersiniz?

Polat: Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak her yönüyle güçlü devlet güçlü millet felsefesini içine sindirmesi ve bu çerçevede içerde ekonomisini bağımsız olarak güçlendirirken, özellikle dış ilişkilerinde ileriye dönük tavizsiz adımlar atmalıdır. Kardeş dış Türklerin birebir yanında olduklarını hissettirmelidir. Şu safhada Irak ve Suriye’nin bütünlüğü Türkiye ve Bölgedeki Türkler için önemlidir. Parçalanmış Irak, özeklikle dış güçlerin kullanımına açık olduğu kadar Türk vatandaşlarımızın zarar görmesini hızlandırır. Devletin bir taraftan Irak devleti ile tavizsiz ilişkilerini devam ettirirken, diğer taraftan çeşitli sivil toplum kuruluşlarının önünü açarak, destekleyerek ve yönlendirerek Irak Türklerinin her yönüyle kuvvetlenmesine ve teşkilatlanmasına zemin hazırlamalıdır. Sivil Toplum Kuruluşlarıyla beraber Güçlü Türkiye’nin varlığı Irak ve diğer dış Türklerin en önemli güvencesidir. Lozan Anlaşması’nın Türkiye’ye tanıdığı Irak’taki menfaatlerinin, uzmanlarca yeniden ve ayrıntılı olarak incelenmesi ve dünya kamuoyunu bilgilendirmek açısından gündemde tutulması sağlanmalıdır.

Çetinoğlu: ABD’nin Irak’ı işgal etmesinden önce ve sonra, Irak’taki Kürt toplumundan yana tavır koymasının sebep ve sonuçlarını tahlil eder misiniz?

Polat: Kim ne derse desin Amerika; İsrail’in askerî, İngiltere siyâsî gücüdür. Çünkü bugün Amerika’yı idare edenler Yahudiler, İngiltere Kraliçesi veya kıralı Mason ve Maşrık-ı Âzam’dır. Amerika bölgedeki iktisâdî kaynakları kontrol edebilmek için ve ilerde İsrail’in Arz-ı Mev’ut hedeflerine ulaşabilmesi için kullanabileceği en önemli etnik unsur bölge Kürtleridir. Kuracağı (ki kurulmuştur) sözde Kürt devletini bölgedeki hedef devletleri olan Türkiye, İran ve Suriye’ye karşı iktisâdî kaynakların kontrolü ve hedeflerin ele geçirilmesi için kullanacaktır. ABD Büyük Ortadoğu Projesini uygulamaya koyduğunda, bölgede etkinliğini arttırmak için, etnik yapıları ve oluşumları tahrik ederek çatışma ortamını canlı tutmayı amaçlamaktadır. Bunun sonucu olarak ta uyguladığı stratejiyi Ortadoğu ülkelerinde tatbike devam edecektir.

Çetinoğlu: Türkiye’nin Irak’ın yeniden yapılandırılması döneminde yeterli ölçüde etkili olduğu kanaatinde misiniz?

Polat: Şimdilik değilim. Hükümetin özellikle ticarî ve yatırım konularında ve komşularla sıfır problem çerçevesinde bir hayli çalışmaları var ise de Musul, Süleymaniye ve bilhassa Kerkük’te Türklerin haklarını koruma ve yapılandırmada etkili değildir.

Çetinoğlu: Arzu edilen ortam hangi şartlarda oluşturulabilir?

Polat: Türkiye’nin bugün milletler arası şartlarda, iktisadi, siyasi ve dış ilişkiler bakımından düne göre daha ileride ve sözü dinlenebilir durumdadır. Ancak bu durum kanaatimce geçicidir. Milletler arası güç aktörleri değişmektedir. Türkiye bu süreyi fırsat bilerek Irak ve Suriye’de daha aktif rol oynayarak ve bu devletleri yönlendirerek Türklerin konumunu güçlendirebilir, yönetimde söz sâhibi yapar. Özellikle Kerkük’te nüfus oranını eski durumuna getirebilir. Ayrıca Türkiye de ki Kürt vatandaşları ile barışık hale gelinince istenen ortam oluşturulur. Çünkü Irak topraklarında bulunan Türkmenler ile Irak Kürtleri arasında Körfez Savaşı olana kadar kayda değer ihtilaf olduğu söylenemez. Hatta Saddam yönetimine karşı birlikte hareket ettikleri bilinmektedir. Türkiye ile barışık Kürt vatandaşlarımızın Irak Kürtlerine etkisi büyük ve önemli olacaktır.

Çetinoğlu: Irak Türklerinin yaşamakta oldukları ecdat topraklarında can ve mal güvenliklerinin teminat altında bulunmadığı biliniyor. Bu durumda uygulanması gereken hareket tarzı ne olmalıdır?

Polat: Öncelikle Irak Türkleri arasında arzu edilen birliktelik ve teşkilât yeterli değil. Bu konuda Sivil Toplum Kuruluşlarının gerek Türkiye ve diğer ülkelerde, gerekse Irak’ta birlikte karar alma ve hareket insicamı zayıf. Ankara’dakiler farklı, İstanbul’dakiler farklı uygulama içindeler. Dolayısı ile yönlendirilmeleri ve icraatları temelde aynı olmasına rağmen faaliyetlerinde farklılar. Aslında diğer dış Türklerin durumu da aynı ve birlik için de değiller. Dolayısı ile etkili olamıyorlar. Bu noktada Devletimizin yeni teşkilatlanmalarla her birini bir çatı altında birleştirmesi ve her yönü ile desteklemesi önem arz etmektedir. Türkiye’de bulunan diğer Sivil Toplum Teşekküllerini ve diğer bağımsız Türk devlet ve toplumlarını da bu konuda yönlendirmesi doğru olan hareket tarzıdır.

Çetinoğlu: Irak’ta azınlıkta bulunan Kürtlerin, Irak’ın bütününde söz sahibi olmalarında Türkiye, hangi hataları sebebiyle bilerek veya farkında olmadan katkıda bulunmuştur?

Polat: Türkiye başından itibaren Irak meselesine yeterince sâhip çıkmamıştır. Irakta meydana gelen çok çeşitli ve bir kısmı soykırıma varan olaylarda Irak’ın iç işleri düşüncesi ile fazla ilgilenmemiştir. ABD’nin müttefiki olmanın ceremesini çekmiştir. Hâlâ da çekmektedir. Amerika’nın kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye’deki yandaşları vasıtasıyla tesis ettiği idarî, siyasî, ekonomik ilişkiler bizim doğru bildiğimiz olmazsa olmazlarımızdan dahi taviz vermemize sebep olmuştur. Avrupa, Amerika ve İngiltere’nin siyasi ve iktisadi gücünün ve NATO prensiplerinin etkisinde kalarak Irak’ın kuzey ve güneyinin ayrılması ve kuzey Irak’ta ileride bir Kürt devleti kurulabilmesi ortamının hazırlanmasına göz yummuştur. Özellikle İsrail güdümlü mason yöneticilerin yanlış uygulamaları; Amerika ve İsrail güdümündeki Kürtlerin söz sâhibi olmalarına fırsat vermiştir. Talabani ve Barzani’nin Türkiye’deki isyan ve tedhiş hareketleri esnasında ele geçirilen zoralım silâh ve mühimmatın, Türkiye taraftarı olarak değerlendirilen Irak Kürt guruplarından birine verilerek olayları önleme ve terörü yok etmek düşüncesi ve uygulaması, Kürtlerin silâhlı olarak güçlenmesine vesîle olmuştur. Amerika’nın Türk toprakları ve kuzey Irak’ta bulunan Peşmerge ve PKK’yı desteklemelerine Türkiye Hükümeti, Sivil Toplum Teşekkülleri ve Basın Yayın olarak göz yumulmuştur. 12 Eylül sonrası PKK terör örgütü tedhiş hareketlerine karşı yapılan operasyonlarda zarar gören vatandaşların durumunu fırsat bilen bu örgüt, özellikle sınır köy ve mezraların boşalttırılıp Irak’a zorla göç etmelerine gayret ederken, aynı zamanda bunu bir propaganda aracı olarak kullanmış ve taraftar toplamıştır.

Çetinoğlu: ABD’nin Irak’ı işgal etmeyi kararlaştırdığı tarihten günümüze kadar; Çevik Güç, 1 Mart 2003 tezkeresinin TBMM’de reddedilmesi, Türk askerinin başına çuval geçirilmesi… gibi pek çok siyasî ve askerî olaylar yaşandı. Türkiye’nin bu olaylardaki tutumunu tahlil eder misiniz?

Polat: Bir kere şunu iyi bilmek ve tahlil etmek lâzımdır. Türkiye bulunduğu coğrafya itibarı ile dünyanın kaderine tesir etmesi bakımından çok önemlidir. Etrafında bulunan 7-8 stratejik öneme sahip geçit ve boğazları kontrol etmektedir. Doğuda Kafkaslar ve Basra ile Batı ve Güney Asya ve Doğu Avrupa’yı, Boğazlar ile Balkanlar, Doğu Avrupa Adalar Denizi’ni ve Akdeniz’i, Süveyş ve Cebel-i Tarık boğazlarını dolayısı ile Arabistan ve Kuzey Afrika’yı, Kıbrıs ile Doğu Akdeniz ve çevresini kontrol etmektedir. Ayrıca başta Anadolu olmak üzere bölge yer altı ve yerüstü ile zenginlik kaynağı, eskiden İpek veya Baharat yolu, şimdi ise başta petrol olmak üzere her türlü iktisâdi, ticârî, iletişim ve ulaşım yolu olarak kullanılan bir coğrafyadır. Netice olarak bütün dünyânın gözünün üstünde olduğu önemli bir hedeftir. Dünya hâkimiyeti bu coğrafyanın ele geçirilmesinde veya buralarda kendine müzahir küçük devlet veya topluluklar hâlinde kullanılmasından geçer. Tarihi süreçte bu bölgede yaşanan Haçlı Seferleri dâhil bu güne kadar yapılan bütün savaş, sefer ve olayların arka plânında esâsen bu hedefe ulaşma ve hâkimiyet düşüncesi ve uygulaması yatar.  Bu genel çerçeveden baktığımızda bölgeye en hâkim ve en önemli hedef devlet Türkiye, coğrafya Türkiye coğrafyasıdır. Güçlü bir Türkiye var iken bölgenin dışarıdan kontrol edilebilmesi zordur. Onun için Türkiye’nin; etki ve ilgi alanında bulunan ve Türkiye’nin bekasına doğrudan tesir eden her türlü mesele ve faaliyetlerden uzak tutulması, diğer taraftan Türkiye’yi zor durumda bırakacak şekilde komşuları ile problemleri olan ve çatışan ortam hazırlayacak yaptırımlarda bulunulması dış devlet ve mihraklar için önem arz etmektedir.  Çevik Gücün Türkiye’ye kısa süre için yerleştirilmesine rağmen yıllarca kaldırılamaması bu yüzdendir. Burada küçük tavizler karşılığı Türkiye kullanılmıştır.

Yıllarca uygulanan yanlış politikalar neticesinde Türkiye de maddî ve manevî değerlerde erozyon oldu. Hukuk sistemimiz örf ve ananelerimize uygun olmayan birçok maddelerle doldu. Tüketim toplumu olduk. Eğitim sistemimizi çağdaş hale getirelim derken allak bullak ettik. Güzel yurdumuzu çocuklarımıza tanıtamadık. Bu hale gelen topluma Amerika’nın dayatmaları çok rahat destek buldu. Ne zaman Amerika’nın dayatmalarına karşı dolaylı da olsa karşı durduğumuzda, milletlerarası politik dilde anlaşılır biçimde ikaz edildik veya cezalandırıldık. Her cezalandırılmada bizi yönetenler, aman kriz çıkmasın endişesiyle, kamuoyunu yanıltıcı bilgilerle oyaladılar. Türkiye uyguladığı korkak politikayı kamuoyuna başarı gibi gösterdiler.

1 Mart 2003 Teskeresi esnasında uygulanan oyun da aslında hedefe giden plânın parçası idi. Teskereden önce Amerikan askerlerinin Irak’a Türkiye üzerinden geçirilmesi plânında, Karadeniz bölgesi ve boğazlar (Sabiha Gökçen Havaalanı) dâhil Türkiye’nin her tarafında yığınak yapılacağının açıklanması ve kısmî uygulamaları dikkate şayandır. Bir taraftan hükümeti teskereye teşvik ederken, diğer taraftan her türlü plân ve icra edilen bâzı faaliyetleri abartarak Anadolu’nun sanki Amerika tarafından işgal edilecek fikrini topluma yaymak suretiyle teskerenin reddedilmesine ortam hazırlamışlardır. Buradaki amaç Türkiye’nin Irak’ta devre dışı bırakılması idi. Şayet Teskere geçmiş ve Türkiye Kuzey Irak’a girmiş olsa idi; bir taraftan Türkiye’nin hassas bölgelerine yerleştirecekleri ve Türkiye’nin kontrolü dışındaki deniz ve hava üsleri vasıtasıyla Asya’yı (Rusya, Afganistan, Kafkaslar ve İran) kontrol edebileceklerdi. Bu arada dikkat edilirse, Türk Ordusu’nun kendi hududumuzda değil, çok daha güneyde görevlendirileceği ağırlık kazanmıştı. Hatta başlangıçta Bağdat’ın kuzeyinde düşünülmüştü. Bu arada dönemin Başbakanı Abdullah Gül ve Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün daha uzlaşmacı bir görüşü paylaşıyorlar olmasına rağmen, Genelkurmay İkinci Başkanı Yaşar Büyükanıt dâhil Silâhlı Kuvvetler üst yönetimi ile Türkiye’nin ABD konusundaki geleneksel kuşkularını paylaşan o zamanki Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’ın isteksizliği etkili olmuştur. Ayrıca ABD’nin Kuzey Irak’ta başka emelleri olduğu yönündeki inancın kuvvetlendiği, ABD’nin bağımsız bir Kürt devletini hoş görmeye hazır olduğu ve Irak Türkmenlerinin oradaki topraklardan ve petrolden âdil bir pay alması yönündeki Türk taleplerine duyarsız kaldığı yönünde Genelkurmay’da derin kuşkular vardı. Türkiye’nin ABD’ye katılma konusunda ihtiyatlı davranmalarının bir başka sebebi de asıl amacın kitle imha silahlarından kurtulmak değil, Irak’ın petrol rezervlerini denetlemek olduğundan emin olunması idi. Teskerenin geçmemesi kısa vadede özellikle Kuzey Irak Türklerini mağdur etmiş, Türkiye ABD arasındaki ilişkilerde soğukluk ve güvensizlik artmış, Türkiye iktisaden sıkıntıya düşmüş olmakla beraber uzun vâdede düşünüldüğünde daha hayırlı olmuştur.

Çuval olayı her ne kadar ABD’nin bir intikam davranışı gibi görünse de Tamamen Türk Silâhlı Kuvvetlerinin ve Dışişleri’nin hatası ve ayıbıdır. Şartlar ne olursa olsun bu mücadele verilmeli idi. Bu olayın yeniden incelenmesinde arka plânının ve bağlantılarının ortaya çıkartılmasında yarar vardır.

Çetinoğlu: ABD, İngiltere, Almanya ve İsviçre ile diğer batılı ülkelerin Kürtlere; buna karşılık Türkiye’nin Irak’taki Türklere gösterdiği ilgiyi ve uygulanan desteği mukayese ettiğinizde, nasıl bir tablo ile karşılaşıyorsunuz ve hangi hükme varıyorsunuz?

Polat: Hedef Ortadoğu ve Türkiye olunca, başta İsrail olmak üzere batılı ülkelerin ileride kullanabileceği Kürtlere gösterdiği ilgiyi, her türlü desteği ve yönlendirmeyi normal karşılamak lâzımdır. Onlar kendi hedefleri ve menfaatlerine göre hareket etmektedirler. Bu ilgilenme bu güne mahsus da değildir. Osmanlı son döneminden beri devam etmektedir. Ancak Türkiye’nin Iraktaki kendi vatandaşlarına karşı ilgisi yıllardır farklı, yetersiz ve çoğu zaman yanlış olmuştur. Sadece Kürt meselesi olarak değil, İsrail’in kurulmasına zemin hazırlandığı dönemlerde Yahudilere yer açıp iskân edilmelerini kolaylaştırmak amacıyla 1. Dünya savaşı yıllarında bölgedeki Türk ve Arap aşiret ve aileleri sudan sebeplerle başka yerlere sürülmüştür. Boşalan yerlere zaman içinde Yahudiler yerleştirilmiştir. İsrail’i kurulduktan sonra ilk tanıyanlardan biri de Türkiye olmuştur. Bu olaylarda harp döneminde Talat ve Cemal Paşaların, Cumhuriyet döneminde de İsmet Paşa ve ekibinin önemli katkıları olmuştur.

Ayrıca batılı ülkeler tarihin derinliklerinden gelen kin ve düşmanlıklarını haçlı zihniyetiyle ayakta tutarken biz, bizi biz yapan değerlerden uzaklaşarak, birlikte yaşadığımız insanları küçümsedik ve onların hukukunu göz ardı ettik. Uygulanan politikalarla toplum Türklük şuurundan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Türkiye dışındaki Türklerden habersiz bir nesil yetişti. Irkçılıkla suçlanan bu korkak ve bilgisiz nesil, siyasî rekabete kapılarak birbirleriyle kıyasıya mücadeleyle,  potansiyel gücünü boşa harcayarak ibretlik bir dönem yaşattılar. Irkdaşlarımızı destekleme fırsatı verilmedi. Yabancı güçler de bizim bu vurdumduymazlığımızdan istifade ile içimizdeki kanayan yarayı deştikçe deştiler. Kürtleri desteklerken tarihî gerçekleri bir kere daha yaşatma çabası içine girerek Türkü birbirine, kardeşi kardeşe kırdırarak hedeflerindeki Türkiye Cumhuriyetini yıkmaya gayret ettiler.

Çetinoğlu: Türkiye’nin Filistin ve Somali’ye olan ilgisi ile Doğu Türkistan ve Irak Türklerine ilgisini mukayese eder misiniz?

Polat: Bugün Filistin’e gösterilen ilgi Irak Türklerinden esirgenmektedir. İlgiler mukayese edilemeyecek kadar birbirinden uzak ve farklıdır. Dinî tercihler ırkî tercihlerin önüne geçmiştir. Her birini ayrı platformlarda değerlendirmek daha uygun olacaktır.

Çetinoğlu: Irak’ta Federasyon şemsiyesi altında olsa bile bir Kürt devletinin kurulması, Irak Türklerini ve Türkiye’yi nasıl etkiler?

Polat: Irak’ın toprak bütünlüğü bozulacağından, sınırlar değişir. Türkiye’yi doğrudan etkiler. Türkiye’de yaşayan Kürtler yeni kurulan Kürt devletiyle birleşme hayalleri kurarlar. Kuzey Irakta kurulacak Kürt Devleti’nin devamı önce bağımsızlık, sonra Türkiye’deki sözde Kuzey Kürdistan ve İran’daki Doğu Kürdistan ile Suriye’deki Batı Kürdistan ile birleşerek Büyük Kürdistan hayâlini gerçekleştirmektir. Böyle bir uygulama, Irak Araplarının da harekete geçmesine sebep olacaktır. Büyük Kürdistan’ın başkentinin Kerkük olacağı ilan edilmektedir. Tamamen İsrail’in güdümünde kurulacak sözde büyük Kürdistan Devleti’nin varlığı, Türkiye için birinci derecede tehdit olmakla beraber Kürdistan merkezli Ortadoğu savaşına sebep olacaktır.

 

 

MEHMET ŞADİ POLAT

Emekli Piyade Albay, araştırmacı-yazar; 1947 Sivas Zara doğumludur. İlk ve orta öğrenimini Zara ve Suşehri’de okudu. Erzincan ve Kuleli Askeri liselerini, Kara Harp Okulunu, sınıf okulunu bitirdi. Yurt içi ve yurt dışında, değişik rütbelerle Silahlı Kuvvetlerin çeşitli kıt’a karargâh ve kurumlarda komutan ve karargâh subayı olarak görev aldı. Harp Akademileri dâhil çok sayıda kurs ve ihtisas eğitimi aldı.

1974 Kıbrıs Barış Harekâtına iştirak etti. Son görev yeri olan Trabzon Merkez Komutanlığı’ndan 1996 yılında kendi isteği ile emekliye ayrıldı.

Bir süre antika ticareti ile meşgul oldu, çeşitli şirketlerde yöneticilik yaptı. Bazı sivil toplum kuruluşlarında faal üye ve danışmandır. İstanbul’da günlük olarak yayınlanan Önce Vatan Gazetesi’nde, üç yıl süre ile köşe yazıları yazdı. Halen İstanbul’da yayınlanan Dil ve Edebiyat Dergisi’nde, Antalya’da yayınlanmakta olan Nevzuhur Dergisi’nde, ESKADER-Edebiyat-Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği ile Avrasya-Bir Vakfı’nın internet sitelerinde yazmaya devam etmektedir.

Mehmet Şadi Polat, iki evlat ve dört torun sâhibidir.

Kaynak: Oğuz Çetinoğlu: Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri (Röportajlar). Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul, 2012, s: 155-165

 

 

Önceki İçerikHıristiyanlarla Dostluk (2)
Sonraki İçerik“Yetim-i Akran Olduk”
Avatar photo
28 Kasım 1938 tarihinde Bafra’da doğdu. İlk ve ortaokulu doğduğu şehirde bitirdikten sonra Ankara Ticaret Lisesi ve Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde okudu. İş hayatına Ankara’da muhasebeci olarak başladı. Ankara ve Karabük’te; muhasebeci, mali müşavir ve profesyonel yönetici olarak devam etti. İstanbul’da, demir ticareti ile meşgul oldu. SSCB’nin dağılmasından sonra Türk Cumhuriyetlerinde sanayi yatırımları gerçekleştirmek üzere çok ortaklı şirket kurdu. Şirketin murahhas azası olarak Azerbaycan’da ve Kırım’da tesis kurup çalıştırdı. 2000 yılında işlerini tasfiye etti. İş hayatı ile birlikte yazı hayatı da devam etti. İlk yazısı 1954 yılında Bafra’da yayımlanmakta olan Bafra Haber Gazetesi’nde başmakale olarak yer aldı. Sonraki yıllarda İlhan Egemen Darendelioğlu’nun Toprak Dergisi’nde, Son Havadis ve Tercüman gazetelerinde yazıları yayımlandı. Türk Ocakları Genel Merkezinin yayımladığı Türk Yurdu dergisinde yazdı. İslâm, Kadın ve Aile, Yörünge, Ufuk, Emelimiz Kırım, Papatya, Tarih ve Düşünce, Yeni Düşünce, Yeni Hafta, Sağduyu, Orkun, Kalgay, Bahçesaray, Türk Dünyâsı Târih ve Kültür, Antalya’da yayımlanan Nevzuhur, Kayseri’de yayımlanan Erciyes ve Yeniden Diriliş, Tokat’ta yayımlanan Kümbet, Kahramanmaraş’ta yayımlanan Alkış dergilerinde, Dünyâ ve Kırım’da yayımlanan Kırım Sadâsı gibi gazetelerde de imzasına rastlanmaktadır. Akra FM radyosunda haftanın olayları üzerine yorumları oldu. 1990 – 2000 yılları arasında (haftada bir gün) Zaman Gazetesi’nde köşe yazıları yazdı. Hâlen; Önce Vatan Gazetesi’nde, yazmaktadır. Oğuz Çetinoğlu; Türk Ocağı, Aydınlar Ocağı, ESKADER / Edebiyat, Sanat ve Kültür Araştırmacıları Derneği ve İLESAM / Türkiye İlim ve Edebiyat Eseri Sâhipleri Meslek Birliği Üyesidir. Yayımlanmış Kitapları: 1- Kültür Zenginliklerimiz: (2006) 2- Dört ciltte 4.000 sayfalık Kronolojik Tarih Ansiklopedisi: (2008 ve 2012), 3- Tarih Sözlüğü: (2009), 4- Okyanusa Açılan Kapılar / Tefekkür Mayası Röportajlar: (2009). 5- Altaylardan Hira’ya Türk-İslâm Dostluğu: (2012 ve 2013), 6- Bilenlerin Dilinden Irak Türkleri: (2012), 7- Türkler Nasıl ve Niçin Müslüman Oldu: (2013), 8- Türkmennâme / Irak Türkleri Hakkında Bilmek İstediğiniz Her Şey: (2013). 9- Türklerin Muhteşem Tarihi: (Nisan 2014 ve Nisan 2015) 10- 115 Soruda Türk İslâm-Âlimi Mâtüridî (Röportaj): 2015) 11- Cihad – Gazi – Şehid: Kasım 2015. 12-Yavuz Bülent Bâkiler Kitabı (2016 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 13-Her Yönüyle Kâzım Karabekir (2017 Mehmet Şadi Polat ile birlikte) 14-Dil ve Edebiyat Dergisi / İlk 100 Sayı Bibliygorafyası (2017 Mehmet Şâdi Polat ile birlikte) 15-Büyük Türk İslâm Âlimi Serahsî (2018), 16-Âyetler ve Hadisler Rehberliğinde Kutadgu Bilig’den Seçmeler (2018), 17-Edib Ahmet Yüknekî ve Atebetü’l-Hakayık (2018), 18- Büyük Türk İslâm Âlimi Mâtürîdî (2019), 19-Kâşgarlı Mahmud ve Dîvânu Lugati’t-Türk (2019). 20-Duâ / Huzura Açılan Kapılar. (2019) 10-Yesevi Yayıncılık, 12-Yakın Plan Yayınları, 13-Boğaziçi Yayınları, 14-Dil ve Edebiyat Dergisi, diğer kitaplar Bilgeoğuz Yayınları tarafından yayımlanmıştır.