Anneler Günü

114

“Bana
okuduğum kitapların en güzelinin hangisi olduğunu sorarsanız, söyleyeyim:
Annemdir.”

 

Anne
aile, yuva, birlik olma, paylaşma, mutluluk devşirme demektir. Annenin var
olduğu evde zenginlik, şatafat o kadar önemli değildir. Çünkü anne; zenginlik,
huzur, dayanışma, hayata tutunma, yaşama sevinci demektir.

O,
var olmanın şifresidir. Dünya kurulduğundan bu yana her sorunun, her engelin
çözücüsü, dikenli tarlaların goncası, susuz çöllerin vahası, beceriksiz ellerin
mahareti, başarılı erkeklerin mimarı, başarısız erkelerin kamuflajı olmuştur. Tarlada
ırgat, evde hizmetçi, fabrikada işçi, onca çocukların bakıcısı, dadısı,
bekçisi, aşçısı, terapisti, öğretmeni “hatta babası” olmuştur.

O
yüzden toplumda en çok ihtimam gösterilmesi gereken kadındır. Muhataplarının
O’na hitap ederken “kırmamak ve üzmemek adına” çok dikkatli ve titiz davranması
gerekir. Çünkü kıymetlidir, çünkü hassas ve narindir. Sözlerin, zarafetsiz ve
uluorta söyleniş biçimi O’nu derinden yaralayabilir. O’nun ruhu has ipeklerden
daha şeffaf, en nadide tüllerden daha müstesnadır. Söylenen sözcüklerin bile
filtre edilmeden O’na sarf edilmesi haksızlıktır, kabalıktır.

Kadın
her şeyin en iyisine, en güzeline, en seçilmişine layıktır. Böyle düşünmek, bir
kadın için kesinlikle ayrıcalık değil, ihmal edilmemesi gereken bir vazifedir,
vicdanlar için borçtur.

Bazen
de anne demek; hüzün, çile, keder, meşakkat, heder olma, kendini feda etmenin
adıdır. İtilip kakılmanın, hakaretin, aşağılanmanın, değersizleştirilmenin,
küçük düşürülmenin, özgürlüğünün ipotek altına alınmasının, şiddetin, bazen de
canını vermenin adıdır anne olmak.

Ağaçların
kesilmesine, karettaların yuvasının bozulmasına, kıyıya vuran ölü balıklara,
koparılan çiçeklere ağlayan, haklı ve cesurca haykıran bizler, kadınlarımıza neden
gereken ihtimamı gösteremiyoruz? İşte insanlık duygularımızın sınavı burada
yatmaktadır.

Kadınlarımız
hak ettikleri ilgi ve ihtimamı doya doya yaşadığı, gözlerinin içi gülerek
mutluluğa doyduğu gün, bu toplumun bayramı olacaktır. Bu da O’nu yeterince anlamaktan,
anlayabilmekten ibarettir sanırım. Çünkü O eşsiz bir kıymet ve bir hazinedir.

Kadın,
erkekler için de bir aksesuar değildir. Eğlenilecek eşya, iş gördürülecek
makine veya çocuk üreticisi hiç değildir. O’nu böyle görmek, bir maharet,
erkeklik semeresi, güç gösterisi olamaz. Böyle bir hak veya ayrıcalık, hiç
kimseye, hiçbir güç tarafından verilmiş değildir. Verilmesi de mümkün olamaz.

O,
toplumun ve erkeğin; tamamlayıcısı, ekmeği, suyu, evi, canı, cananı, en
sevgilisi, gözünün nuru, kalbinin sevinç kaynağı, yaşama sevinci, dostu,
sırdaşı, biricik arkadaşı, ömrü, evinin direği, başının tacı, tesellisi, en
kıymetlisidir. Kızı, kardeşi, eşi, anası ve var oluş sebebidir.

O’nsuz
bir hayat düşünülemez. Olsa bile bu hayat yaşanamaz. Çünkü hayat O’nunla anlamlıdır.
Maddi yer küresinin değer kazanması, kıymetli olması da kadın sayesindedir. Metafizik
boyutumuzun içinde de O vardır. Ruhumuzun huzur bulması, sevinçlerimiz,
mutluluğumuz, değer yargılarımız vb. hep kadının bize verdiği manevi kıymet
sayesindedir.

Çocuklarına
daha güzel bir dünya kurma adına hayatını feda etmenin adıdır anne. Temizliğe
gitmek, gündelikli en zor koşullarda çalışmak, sokaklardan çöp toplamak da
annenin yaşam biçimidir bazen. Çünkü o yemez yedirir, giymez giydirir. Kendine
zaruri ihtiyaçlarını almaz, evladı rencide olmasın diye en kalitelisini ona
almaya çalışır. Okusun “adam olsun” diye çalıştırmaz, hırpalatmaz, yormaz,
kendine yardım dahi ettirmez.

Anne
alın teriyle, onurluca, dürüst ve helalden kazanıyorsa, çalıştığı işin
utanılacak hiçbir yönü yoktur, olamaz da. Hatta bu özveriden gurur
duyulmalıdır.

Geçen gün
haberlerde; bir çöpçünün kızı, babasının görev başında gizlice fotoğrafını
çekerek, “babam beni okutmak uğruna çöpçülük yapıyor, onunla gurur duyuyorum”
söylemiyle medyada paylaşmıştı. Bizler de gurur duyduk.

Hadis-i
şerifte buyuruldu ki: Annesinin ayağını öpen, Cennetin eşiğini öpmüş olur. Anne
hakkı önemlidir.

Hazret-i Musa,
Cennetteki komşusunun kim olduğunu Hak Teâlâ’dan sorup öğrendikten sonra yanına
gider. Bu bir kasaptır. Kasap, bir parça et pişirir. Asılı zembili aşağı
indirir, çok zayıf bir kadına et ve su verir. Üstünü başını temizleyip, zembile
koyar. Kasap, “Bu annemdir. Yaşlanıp bu hale girdi; sabah-akşam böyle bakarım”
der. O sırada kasabın annesinin, “Ya Rabbi oğlumu Cennette Musa aleyhisselama
komşu eyle” dediğini Hazret-i Musa da işitir. Kasaba, “Müjde, Allah-ü Teâlâ,
seni Musa aleyhisselama komşu etti” buyurur. Veysel Karani’nin kavuştuğu bütün
ihsan ve derecelerin, anasına yaptığı iyilik sebebiyle olduğu bildirilmektedir.

“Anam-babam çok
şefkatsiz, onlara nasıl itaat edeyim” diyen bir kimseye, Resulullah efendimiz
buyurdu ki: “Anan seni 9 ay karnında gezdirdi. 2 yıl emzirdi. Seni büyütünceye
kadar koynunda besledi ve kucağında gezdirdi. Şimdi nasıl olur da, şefkatsiz
olur? Bundan daha büyük ve kıymetli şefkat olur mu?”

“Ya Resulallah,
yaşlı anama elimle yedirip içiririm. Abdestini aldırır, sırtımda taşırım.
Hakkını ödemiş olur muyum?” diye soran kişiye buyurdu ki: “Hayır, yüzde birini
bile ödemiş olamazsın. O sana, yaşaman için hizmet ediyordu, sen ise, ölümünü
bekleyerek hizmet ediyorsun. Ancak Allah-ü Teâlâ, bu az iyiliğine karşılık çok
sevap ihsan eder.”

Her
makam ve meslek sahibi, annesi sayesinde bir yerlere gelmiştir. Anne, milleti
oluşturan her ferdin mihenk taşıdır. Yeri geldiğinde işçidir, askerdir,
polistir, hemşiredir, doktordur, mühendistir, öğretmendir, Kaymakamdır,
Validir, genel müdürdür, vekildir, bakandır başbakandır.

Bütün
bunların hem öğretmeni, hem annesidir. Yani anne “millet” demektir, vatan
demektir, bayrak demektir, namus demektir, haysiyet ve şeref demektir. Bu
yüzdendir kıymeti, bu yüzdendir ayağının altının öpülmeye layık görülmesi.

Öyleyse
bir ülkenin felakete gitmesinin, ya da yükselmesinin sebebi annedir. Çünkü anne
geleceği inşa edecek olan biricik çocuklarımızın yetiştiricisi, hayata
hazırlayıcısı ve mimarıdır.

Mukaddes
dinimizin emirleri, köklü saygın ve değerli bir millet olarak; geleneklerimiz,
göreneklerimiz, onurlu bir insan olarak taşıdığımız; merhamet, değer verme,
sevgi, hürmet vb. gibi hasletlerimiz, görgü kurallarımız anneye gerekli
saygıyı, değer vermeyi, sevmeyi, kırıp incitmemeyi emretmektedir.

Cennet
O’nun sayesinde çok yakınımızda, ayaklarının altındadır. Bu ayakları laikiyle
öpebilenlere ne mutlu. Dualarında, başarılarımız, sağlığımız, mutluluğumuz,
huzurumuz, kurtuluşumuz vardır. Bunları idrak eden kalplere, gönlüne
yerleştirmiş yüreklere ne kadar gıpta edilse azdır…

Annenin
gönlünü, rızasını kazananların, duasını alanların sırtı yere gelmez. İşleri
kolay, kazancı helal, bol ve bereketli, yüzü güleç, hayatı dertsiz belasız,
kazasız olur. Ömrü huzurlu ve mutlu geçer.

Vakarlı,
özverili, merhamet timsali, sevgi çağlayanı, ömrümüzde açan eşsiz çiçeklerimiz.
Nefesimiz, suyumuz, ömrümüzün anlamları, yüreklerimizin huzuru, hanelerimizin
mutluluk kaynağı, ecemiz, gündüzümüz ve gecemiz.

Her
gününüz mutlu, sağlıklı ve esen geçsin… İyi ki varsınız… Bizler bir hiçtik
sizler olmasaydınız… Kadınlarımız, pırlantalarımız…Kızımız, eşimiz, anamız,
bacımız…O’nlar bizim baş tacımız…

Hep
var olun, sevgiyle kalın…