Dünyada küreselleşmeye tepki olarak yükselen milliyetçiliği hesaba katmayanlar, milli menfaate şaşı bakanlar, millet gerçeğine yabancılaştıklarından etnik ve mezhep temelli yaklaşımları aşamazlar. Bundan dolayı milletleşmemiş topluluklar etnik ve mezhep çatışmalarının dışına zor çıkarlar. Zihinlerinde milletleşmeye ters bakanlar ve gençlik yıllarında bu yolda şartlandırılanlar, etnik ve mezhep odaklı ezberi bir türlü terk edemezler. Bundan dolayı Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde ölen vatandaşlarımızın Sünni mi yoksa alevi mi olması bazıları için merak konusu olur. Oysa mezhebi ne olursa olsun ölen vatandaşımız için acı duyarız. Bizim geleneğimizde insanlarımızın mezhebi ile uğraşmak yoktur. Hele Anadolu Aleviliğini Şiilik gibi gören çarpık zihniyet kendi kültürü ile de çelişir.
Irak’taki yanlışları daha da artan bir şekilde Suriye’de tekrar ediyoruz. Türkiye Cumhuriyetinin dış politikasında da Sünnici ve Şiici bir saplantı geleneği yoktur. Ancak mevcut iktidar döneminde taassup derecesine varan bir Sünnici bakış, Türkiye’ye itibar kazandırmamış; tersine kaybettirmiştir. Mezhepler üstü kalmakla Türkiye samimi, itibarlı ve gerçekçi bir arabulucu rolü oynayabilirdi. Ancak bu yapılmadı. “Ortadoğu’yu biz dizayn ediyoruz“, “Yeni Osmanlıcılık“, “Sıfır Sorun“, “İslamın liderliği” gibi duygusal ve gerçekçi olmayan politikalarla Türkiye’yi yalnızlaştırdık. Çevremizde yeni Afganistanların ve Filistinlerin doğuşunu hazırladık.
Son Musul Konsolosluğunun işgali, bazılarının lider Türkiye hayalini belki biraz sarsmıştır. Ortadoğu’yu şekillendiren lider Türkiye; ne idüğü belirsiz, onun bunun oyuncağı ve kiralık malzemesi olan bir takım terör örgütleri ile işbirliği yapmamalıydı. Her İslam’ı kullanan örgütle bir araya gelinmez. Hele onlara yardım eden, hastanelerinde yüzlerce teröristi tedavi eden, Irak Eski Cumhurbaşkanı Yardımcısı Haşimi’yeSünnidir diye kol kanat geren Türkiye,karşılığında IŞİD’i kutlayan bir eski siyasetçiyi karşısında buluverdi. Bu zat yüzünden Bağdat yönetimi ile aramız açılmıştı.
IŞİD kullanılarak Irak’ın yeni haritası son şekline kavuşturuluyor. Burada Türkmenler en zarar eden gruptur. Vatanlarından sürülüyorlar, malları ve mülkleri peşmergelere peşkeş çekiliyor. Üstelik Türkmenler Barzani’ye yönlendiriliyor. Milliyet ve milli kimliği inkar edenler Ortadoğu’da hep açık düşmüşlerdir.
Ortadoğu’da Müslüman Müslümanla çatıştırılıyor. Eğer aynı din dairesi içerisinde olabilme şuuru yeterli olabilseydi bu çatışmalara gerek kalmayabilirdi. Irak’ta son olaylarda 31 Türk şoförü rehin alınmıştı. Bunların milliyeti ve tabiiyeti esas olduğu için kimse kaçının Kürt, ne kadarının Zaza, ne kadarının şu veya bu etnisiteyedahil olduğunu araştırmaya gerek görmedi. Ama bizim sivri akıllılar hep farklılıkları yüceltmek ve etnik taassubu ayağa kaldırmayı demokratikleşme zannettikleri için içeride kısır tartışmaların dışına çıkamadık.
Irak ve Suriye’deki gelişmeler gerçekleri görmemize yardımcı olmalıdır. Önemli milli kurumlarla oynamayı onların içini boşaltmayı ve onlar üzerinde kumpaslar kurarak dış tehlikeler karşısında direnci kırmak, caydırıcı olamamak herhalde makbul bir şey değildir. Irak’ta Bağdat kuvvetleri Bağdat’tan, daha doğrusu büyük patrondan aldıkları emre uyarak çatışmadan geriye çekildiler ve üçe bölünmüş Irak haritasını tamamlıyorlar.
Dış müdahalelere, dıştan kumandalı kumpaslara açık olursanız yarın Ankara’yı da Bağdat haline dönüştürürsünüz. Aynı üzücü örneklerle ileride karşılaşmak herhalde başarılı bir politika olamaz. İç politikada kısır tartışmalar ve Yeni Türkiye adı altındaki tasfiyeci politikalar, devlete yeni yön çizme merakı terkedilmelidir. Türkiye basit bir Üçüncü Dünya ve Afrika ülkesi değildir. Eğer başarılı ve caydırıcı bir devlet olmak istiyorsak yanlış örnekler seçmeyelim. İsrail, Rusya, Almanya ve Amerika gibi ülkeler bu konuda bize örnek olmalı, milli menfaatlerin nasıl korunacağını bazılarımıza öğretmelidir. Ankara, ileride Bağdat olmaya özenmemelidir.