Türkiye’nin en çok tâkip edilen en büyük biyografi deposu www.biyografi.net sitesinin kurucusu ve yöneticisi Mahmut Çetin
‘Analiz edemezseniz bilgi kirliliği sizi boğar.’ Diyor.
Oğuz Çetinoğlu: Önce biyografi. net’ten başlayalım… Nasıl doğdu?
Mahmut Çetin: Türkiye’de internet yayıncılığı başladığı zaman bir ihtiyaçtan doğdu. 15 yıldır güncellenen bir site. Mâzeret üretmeden akıntıya karşı bir uğraş verdik. Şimdi daha rahat şartlarda çalışıyoruz. Ailemiz ve dostlarımız katkıda bulunuyorlar. Geri dönüş alıyoruz. Artık hemen her sahanın ünlüsünün yolu www.biyografi.net adresinden geçiyor. Biyografisini tâkip edip, güncellemek isteyenler çoğunlukta. Giderek meselenin ciddiyeti anlaşılıyor.
Vahan İhmalyan, TKP’li bir ressam. Oğlu güzel bir Türkçe ile hatta Osmanlı Türkçesi ile babasının biyografisi ile ilgili tashih yapmak istediğini içeren bir elektronik mektubu, e-posta adresimize gönderdi. Hemen cevap verdim. Oğlunun katkılarıyla güzel bir sunum oluşturduk.
Çetinoğlu: Peki Mahmut Çetin biyografisi nasıl oluştu?
Çetin: Tanpınar Günlük’te ‘kendini yapmak‘ tâbirini kullanır. İnsan aslında tercihleriyle kendi biyografisini kendi yazar. Ben gazetecilik ve televizyonculuk yıllarımda önemli insanlarla tanıştım. Bu insanlardan faydalanmaya gayret ettim. Onlardan öğrendiğim temel kazanım, ‘bir şey yapmak istiyorsan onun oluş hâlini yaşamalısın‘ düsturu oldu. Mehmet Kaplan, Miyasoğlu’nu uyarır, ‘yazar olmak istiyorsan, yazar gibi yaşamalısın.’ Ben bu nasihatleri dinledim. Memuriyete, rutin işçiliğe mecbur kalmadıkça bulaşmadım. İçki öldürür, memuriyet süründürür. Türk kültür hayatının temel çıkmazlarından biri yazanların önemli bir kısmının memur olmasıdır. Memur, emir alan adamdır. Yazar, inşa ve iddia sâhibidir. Ben memuriyetten hiç hazzetmem.
Çetinoğlu: Yayın dünyasına nasıl ve niçin girdiniz?
Çetin: İmamı Rabbani, ‘herkes bir iş için yaratılmıştır‘ buyurur. Ben kendimin biyografi, kupür, kitap işleri için yaratıldığıma inanıyorum. Sevdiğim işi yapmaya çalışıyorum. Hobilerini iş edinenler, hiç işe gitmemiş gibi zevkle çalışırlar. Ben de böyle bir şanslı kulum.
Çetinoğlu: Sizce biyografi niçin önemli?
Çetin: Devlet Arşivleri Eski Genel Müdürü İsmet Miroğlu anlatmıştı: ABD’ye arşiv araştırmaları için gidince, karşısındaki insanların kendisi hakkında en ufak bilgilere bile vâkıf olduğunu görüyor. Miroğlu, bu bilgilerin sıradan biyografi araştırmasıyla tespit edilmediğini, istihbarat raporlarıyla tanzim edilmiş detayların Amerikalılar tarafından bilindiğini hayretle anlatıyordu. Kısacası biyografi başta istihbarat olmak üzere her konuyla bağlantılı bir disiplin. Zâten bir şey ya ‘konu’dur, ya ‘biyografi’. Biyografi o kadar geniş bir sâha….
Çetinoğlu: En çok satan kitabınız, zannederim ‘Boğaz’daki Aşiret’ Bu kitaptan bahseder misiniz?
Çetin: ‘Boğaz’daki Aşiret‘ Boğaziçi’nde kast oluşturan büyükçe bir ailenin hikâyesi… Eser, yer yer Türk solu târihini, yer yer de batılılaşma tarihini anlatır. Aileler arasında evlilikler yolu ile kurulan ilişki sanata, ticârete, eğitime, bürokrasiye ve giderek yabancılaşmaya yansır.
“Boğaz’daki Aşiret“te yer alan isimler bazen çelişkili durumlar oluşturuyor. Mesela Gazi Osman Paşa’nın torunu Haydar Kutlu’nun TKP Genel sekreteri olması… Dedesinin durumuyla bir çelişki. Bu kişiler neden dedelerinin misyonu ile savaşır hâle geliyor sorgulanması gerekiyor. Şecere kitaplarını, aile tarihi alanını komplo kulvarından kurtarmak için yazıyorum.
Çetinoğlu: Çalışma sahanızda bir de Biyografi Analiz Dergisi var…
Çetin: Biyografi dergisi çıkarmak sürekli aklımdaydı. Ekonomi ile alakalı sıkıntılar sebebiyle Biyografi Analiz dergisini çıkarma işini tehir ettim. Ancak 2003 yılında ABD Irak’a girme kararı alınca, ben de dergiyi yayımlama kararı aldım. Bir tavır gerekiyordu… Belki komik ama ben de böyle bir tavır sergileyerek fikir savaşımı başlattım: Her toprağın vatan olma özelliği vardır. Ve hiçbir vatan toprağı işgal edilmemeli.
Çetinoğlu: Belge ile biyografi arasında nasıl bir ilişki var?
Çetin: Biyografi masum bir alan olarak gözükse de, diğer bilgi alanları ile arasına bir virgül konularak geçilebilecek bir alan değil. Her devlet, her ideoloji bir evren tasavvuru oluşturur. Bu tasavvur, giderek insanı şekillendirir. Mesela bir Stalin figürü var. Fırça bıyık bir model
Che Guevara fotoğrafı… Bunların hepsi bir sunum… Herkes Che’yi bir savaşçı olarak görüyor. Oysa O, Küba Merkez Bankası’nı yönetmiş. ‘nun bir baba fotoğrafı var. Çocukları kucağında, eşi yanında… Eğer bu fotoğrafı dünyaya sunulsaydı, eminim yaşanabilir bir sosyalizm anlayışı ortaya çıkardı.
Çetinoğlu: İyi çıkmamış. Bizim kızılcıklar o sosyalizm elbisesini komünizm ideolojisine giydirirler, Ülkemizi felâkete sürüklerlerdi.
Peki, en çok ilgilendiğiniz şey nedir?
Çetin: Belgeler…
Çetinoğlu: Neden? Yaptığınız iş belgesiz olmuyor mu?
Çetin: Çevremizde belge ve bilgiye çok önem verildiğini söyleyemeyiz.
Uzun yıllar yayın hayatını devam ettirmiş olan Nokta dergisinin arşivi bir sahafa düştü. En az 20 işadamına söyledim. Gelin şunu yurtdışına çıkmadan alalım. İçlerinden sâdece bir işadamı ‘Arşivden bir zarf getir bakalım‘ dedi. Bunu sahafa söylediğimde ise: ‘Gerçekten isteseydi gelir kendi bakardı‘ dedi. ‘Ben Avrupalı bir arşiv uzmanına veya basın mensubuna bundan bahsetseydim iki gün içinde yüzlerce arşiv uzmanı ve meraklısı kapımı çalardı.’ Ne yazık ki, gelişme düşüncesi batının alamet-i farikası.
Çetinoğlu:İnternetin bilginin yeniden oluşturulmasındaki rolü ne olabilir?
Çetin: Mevlânâ Hazretleri diyor ki:
Dünle beraber
Gitti cancağızım
Ne kadar söz varsa
Düne ait
Şimdi yeni şeyler
Söylemek lâzım.
Mevcudu bilmeyenler, yeni bir şey ortaya koyamaz. Yeni şeyler söylemek, yeni şeyler yazabilmek için iyi bir biyografi arşivine sâhip olmak gerekiyor. İnternet büyük bir nimet, yeni bir akış. Bilginin tasnif edilip, analiz edilip hizmete sunulması lâzım. Aksi takdirde insan zihni bilgi kirliliğinin kurbanı olur. Bilgi, malâmattan ayıklanmalı. Bu bir işçilik, bir ön eğitim gerektiriyor tabii… İnternet iyi bir kaynak ama analiz edilmezse bilgi kirliliği sizi boğar.
Çetinoğlu: Sıkça seslendirdiğiniz ‘Türk Biyografi Arşivi’ nasıl bir kurum olmalı?
Çetin: Asıl problemimiz Türk Biyografi Arşivi’nin yokluğu. Türkiye’nin müstakil bir kurum olarak Türk Biyografi Arşivi’ne ihtiyacı var. Almanların Dünya Biyografi Arşivi’nin Türkiye’ye it bölümünde 65.000 kişinin biyografisi var. Bu rakamlar 1996 yılının rakamları. O günden bugüne bu sayı en az iki katına çıkmıştır. Osmanlı döneminde memurlar için ‘Sicil-i Ahval’ kayıtları vardı. Bugün Türk Biyografi Arşivi’ni oluşturmak bir mecbûriyettir. İşi devlet kurumlarına havâle etmek iş yapmak istememenin en kısa yoludur. Bu şi özel sektör mantığı ile çözmek gerekiyor. Bu konuda belirli bir mesafe kat ettiğimiz bir vakfımız var. Yakında Türk Biyografi Arşivi daha somut hale gelecek.
Çetinoğlu: Devlet bu mevzuda ne yapabilir?
Çetin: Öncelikle üniversitelerin biyografiyi ders olarak programa alması gerekiyor. Buna göre eğitim şart. Bunu Türkiye parça parça zaten diğer bilimler içinde yapıyor. Sâdece bir sunum değişikliğine ihtiyaç var.
Üniversitelerimizin yanlışı, çok genel sâhaları yaygınlaştırıp ayrıntılara girmemesi. ‘Târih’ veya ‘edebiyat’ diye bölüm olmaz. Bu alanları dönemlerine göre, uzmanlık alanlarına göre ana bilim dallarıyla ele almak gerekir. Dünya bu işi böyle yapıyor.
Çetinoğlu: Biyografi kitapları artıyor, bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çetin: Çok şükür ki, Türkiye’nin çok canlı ve geneş bir kültür çevresi ve buna bağlı olarak çok renkli yayın dünyası var. Biyografi kitapları da bu dünyanın ana damarlarından biri. Artık sâdece arz talep işi değil, insanın var olma savaşı devam ettiği sürece bu canlılık devam edecek. Türkiye’deki bu hareketli yayın dünyasını sâdece ekonomik beklentilerle izah edemeyiz. Hayra yönelik güzel şeyler oluyor. Biyografi alanındaki gelişmeler de bu güzelliklerin bir parçası. Mâlûm 200’ü aşkın üniversitemiz, eğitim gören milyonlarca gencimiz var.
Çetinoğlu: Mektepsiz olmaz diyorsunuz…
Çetin: Evet mektepsiz olmaz… Benim ‘Biyografi Kitabı’nı okuyan bir genç aradı. ABD’de şecere eğitimi almış. Türkiye’de şecere, eğitim sitemi içinde değil. Şecere’yi de içine alan biyografi bile bir edebî tür olarak anlatılıyor. Oysa biyografi ne yalnızca edebiyat ne de târih içinde yer alır. Biyografi ayrı bir bilim dalıdır, ayrı bir disiplindir. Üniversitelerde güzel çalışmalar oluyor. Fakat biyografi ve dallarından altbölümlerin oluşması lâzım. Öbür türlü bir bilim dalını hobi olarak görmek olur ki, bu da yanıltıcıdır.
Çetinoğlu: Biyografiye meraklı insanların, alayda yetişmesi keyfiyeti devam eder mi?
Çetin: Şimdilik öyle görünüyor. Ama bu işle ilgilenenler de temelde sosyal bilimlerle irtibatlı insanlar. Gönül tabii ki, bu işin üniversitelerde bölümleri olsun, ana bilim dalları olsun istiyor. Türk üniversiteleri bunu yapabilecek durumda. Mevzuat hazretlerini, bürokrasiyi zorlamak gerekiyor.
Çetinoğlu: Çalışmalarınıza karşı çıkan oldu mu?
Çetin: Hayır. Aksine ilgi gösterdiler. Boğaz’daki Aşiret’e mensup ailelerle aramızda dostluklar oluştu. Hatta bazı aileler eksik kalan bazı bilgileri tamamladılar. Ben yaptığım işleri usulüne uygun yapalım istiyorum. Altunizadeler ile aramızda dostluk kuruldu. Bana aile ile ilgili ayrıca bir kitap yapalım teklifi geldi. Ama vakit yokluğundan bunu gerçekleştiremedim.
İnsanlardan hep destek gördüm. Ölüm ilanlarını tâkip etmek için Hürriyet gazetesi alamıyordum. Yesevî Vakfı Başkanı Erdoğan Aslıyüce her hafta Hürriyet gazetelerini büroma getirirdi. Siz benim Çalıntı Polemikleri isimli kitabım üzerine ‘Türk Edebiyatında Müşaare‘* isimli kitabı getirmiştiniz. Şimdi ‘Çalıntı Polemikleri’ isimli kitabımın ikinci baskısı yapılıyor ve bu kitap için oradan faydalandım.
Ağlamayı bırakmalıyız. Niyetimiz doğru olursa melekler bize kanat gerer…
Çetinoğlu: Çok teşekkür ediyor, çalışmalarınızda kolaylıklar diliyorum.
Çetin: Ben de size teşekkür ediyorum.
MAHMUT ÇETİN: 1 Ocak 1963 tarihinde Ankara’da doğdu. Reşat Bey İlkokulu, Sokullu Mehmet Paşa Ortaokulu, Atatürk Lisesi ve Adapazarı Akyazı Lisesi’nde okudu. Erzurum Atatürk Üniversitesi Fen ve Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirdi (1986). Mezuniyet tezinin mevzuu: ‘Yahya Kemal’in Eski Şiirin Rüzgârıyla adlı eserinin indeks-sözlüğü’ idi. TRT Yardımcı Prodüktörlük Kursu’na katıldı. Tuzla ve Söke’de askerlik yaptı. 1989 yılında İstanbul’a geldi, çeşitli gazete, dergi ve televizyon kuruluşlarında çalıştı. Nilüfer Edebiyat, Yeni Hafta, Kültür Dünyası, Târih ve Düşünce, Okumuş Adam, Platform, Yarın, Türk Yurdu ve Biyografi Analiz dergilerinde yazdı. ‘Çağdaş Osmanlı Ekseni‘, ‘Beyan‘ ve ‘Biyografi Analiz‘ dergilerini çıkardı (1995) yayımladı. Halen biyografi.net yayınevinin editörlüğünü yapıyor. ESERLERİ: *İslam Sanatı’nın Yeniden Teşekkülü, *Aydın Yabancılaşması, *Hünkar Hacı Bektaş Veli (roman), *Bebek ile Mücâhit (destan-şiir), *Boğaz’daki Aşiret, *Hırka (roman), *Radyo İçin Üç Oyun, *Perinçek ve Aydınlık Hareketi, *X İlişkiler, *Kart Kurt Sesleri, *Teyze ile Prenses, *Çalıntı Polemikleri, *Genetik İhanet, *Çinli Hoca’nın Torunu Ecevit.
|
*müaşere: Karşılıklı olarak şiir söyleme, şiirle atışma.
Boğaz’daki Aşiret
Mahmut Çetin’in ‘Boğaz’daki Aşiret‘ isimli eserinde, İstanbul’un seçkin yerleşim alanı Boğaziçi’nde yaşayan bâzı ailelerin belirli dönemlerini resmediliyor. Aileler arasında evliliklerle kurulan bağların, sanata, ticarete, eğitime, bürokrasiye ve giderek bir yabancılaşma zihniyeti şeklinde hayata nasıl yansıdığını görmek mümkün olabiliyor.
Boğaz’daki Aşiret, dört büyük ailenin birbirleriyle irtibatından oluşuyor. Eser bu sebeple dört bölümdür. Aile büyüklerinin asıl isimleri seçilerek de ‘Konstantin’in Çocukarı’, ‘Detrois’in Çocukları’, ‘Sotori’nin Çocukları’, ‘Topal Osman Paşa – Nâmık Kemal kanadı’ bölümleri ortaya çıkıyor.
Boğaz’daki Aşiret, şenlikli bir kitap. Ali Fuat Cebesoy’dan Nâzım Hikmet’e, Oktay Rifat’tan Refik Erduran’a, Rasih Nuri İleri’den Ali Ekrem Bolayır’a, Zeki Baştımar’dan Sabahattin Ali’ye, Numan Menemencioğlu’ndan Abidin Dino’ya uzanan ilgi çekici akrabalık zinciri…
Polonez, Hırvat, Alman, Macar ve Rum kökenli meşhurların, yerlilerle evliliklerinden oluşan ‘Boğaz’daki Aşiret’in, batılılaşma târihinde oynadığı roller… Kimlerin kimlikleri, çıldırtan çizelgelerle soyağaçları ve dipnotlar! Onlar hiç bu kadar sevimli olmamışlardır.
Çalıntı Polemikleri
Kim çalmış, kimden çalmış, nasıl çalmış, neden çalmış, niçin çalmış?
Kültür ve sanatta daha önceki eserlerden esinlenme, tabiî bir durumdur. Esinlenmenin nerede başlayıp nerede bittiği ise henüz sonuçlanmamış bir tartışma.
‘Çalıntı bir bakıma, cinayete benzer. Zor olan cinayeti gerçekleştirmekten çok onun izlerini yok etmektir.’ Sigmund Freud.
‘Edebiyat hırsızlıktır.’ James Atlas.
‘Çok iyi söyleyemediğim bir şeyi, başkalarına söyletirim.’ Montaigne.
‘Öykünme eylemi, gerçeklikten yoksunluk anlamına gelmez.’ Milan Kundera.
‘İyi ressamlar kopyalar, büyük ressamlar çalar.’ Picasso.
Teyze İle Prenses
Kitapta Sultan Vahdettin ile Bülent Ecevit’in, Rahşan Ecevit’le Atatürk’ün sosyal doku beraberliğine şâhit oluyoruz. Doğrudan bir akrabalık ilişkisi olmasa da birbirine zıt kişilikler olarak düşündüğümüz bu ünlülerin birbiriyle dolaylı şekilde irtibatı okuyucuya hoşça vakit geçirtecek gibi görünüyor. Kitaptaki olaylar, Sultan Vahdettin’in kızı Prenses Ulviye ile Bülent Ecevit’in teyzesi Ferhande Okday etrafında gelişiyor.
Teyze; Bülent Ecevit’in annesi Nazlı Ecevit’in büyük teyzesi Ferhande Okday.
Prenses; Sultan Vahdettin’in kızı Prenses Ulviye.
*Son sadrazam Tevfik Paşa’nın oğlu İsmail Hakkı Okday’ın birinci eşi Prenses Ulviye, ikinci eşi Nazlı Ecevit’in annesinin teyzesi Ferhande Hanım. Yani Bülent Ecevit; Sultan Vahdettin’in üvey kuzeni.
*Refik Hâlid Karay, Bülent Ecevit, Engin Noyan. Üç farklı kuşaktan üç meşhur insan. Bu üç kişinin bağlantıları şöyle: Engin Noyan’ın annesinin dedesi Niyazi Hâlid, Refik Hâlid’in ağabeyi. Refik Hâlid’in teyzesi İsmet Hanım, Bülent Ecevit’in babaannesi.
*Rahşan Ecevit ile Aydın Boysan kuzen. Boysan Ailesi’nden Mecdi Boysan, Atatürk’ün kız kardeşi Makbule Atadan’ın kocası.
*İsmail Hakkı Okday’ın kardeşi Şefik Okday’ın torunu Aylin Okday, Alp Yalman’ın yeğeni Ahmet Yalman’la evlenir.
*İsmail Hakkı Okday’dan boşanan (Sultan Vahdettin’in kızı) Prenses Ulviye, Ali Haydar Germiyanoğlu ile ikinci evliliğini yapar.
*Ali Haydar Germiyanoğlu’nun ikiz kardeşi Celalettin Germiyanoğlu’dur. Manken Billur Kalkavan, Celalettin Germiyanoğlu’nun torunudur.
Kart Kurt Sesleri:
Mahmut Çetin, bu kitabı yazmaktaki maksadını: ‘Farklılık içinde birliğin, birlikte yaşamanın, kardeşliğin poetikasını oluşturmak…’ şeklinde açıklıyor.
Kitapta, ‘Bedirhan Ailesi‘ inceleniyor.
Mahmut Çetin diyor ki: ‘: Bedirhan Bey ve çocukları, siyâsî Kürtçülük faaliyetlerine karışmış olmasına rağmen aile fertlerinin birçoğu sonraki yıllarda milletimize hizmet etmiştir. Bu aileyi ve akrabalarını yazarken karşımıza çıkan şey, sıradan bir Türkiye manzarasıdır.’
Bedirhan ailesi renkli ve ünlü insanlardan oluşuyor. Aile içinde ideolojik ve siyasi farklılıklar görülür. Kürtçü ile Türkçü, Atatürkçü, dindar, birlik yanlısı, bölücü aynı aile içinde, aynı târih diliminde yaşamıştır. Abdülhamit Han’ın kitabın girişine konulan bir cümlesi var: ‘Kürtler ve Bedirhan Paşazadeler bizim Müslüman kardeşlerimizdir. Ayrımız gayrımız yoktur.’