Prof. Dr. Ahmet Taşağıl, Türk tarihinin M.Ö. 2259 tarihinden başlatılabildiğini söylüyor ve kaya resimlerine bundan daha fazla bir ömür biçemiyor. Fakat KAZIM MİRŞAN, 30 bin yıl öncesine kadar gidiyor….’Alman araştırmacılar, Hakkari’deki Gevaruk Yaylası kaya resimlerinin sekiz bin yıl önce çizilmeye başlandığını söylüyor.’
“Asya’da 250’den fazla kaya resmi alanı var. Bunların 30 tanesi Anadolu’da…
“Bütün motiflerde Gök kültü var. Gobi çölündeki motiflerde AY YILDIZ var. Yine hayat ağacı ve elinde kadeh tutan kadın veya erkek motifleri her alanda var. Hayat ağacı, geyik boynuzu ile temsil ediliyor. Zaten bütün alanlarda ağırlıklı olarak en çok geyik ve keçi resimleri var.
“Hiçbir kaya resmi alanında Tanrı resmedilmemiş. Kök Tengri inancının çok eski bir temeli olduğu anlaşılıyor.
“Yazıya bu kaya resimlerinden sonra tamgalarla geçiliyor. Tamgalar alfabeye dönüşüyor. Eski Türk alfabesinin 28 harfi kaya resimleri alanında açıkça görülüyor. Servet Somuncuoğlu,…’64 kaya resmi alanında Türkçe yazı dışında hiçbir yazıya rastlamadık’ diyor.
‘Karlı dağların ardındaki sır’ çözülmesine çözülmüştü ama Servet Somuncuoğlu bunları yeterli görmüyordu. Dünya bilim literatürüne Orta Asya’da 10 bin kaya üzerindeki 100 bin resmi kazandırmak ona yetmezdi. Rusya, Moğolistan, Kazakistan, Kırgızistan, Azerbaycan ve Türkiye’de 138 gün çalışmış, sadece çekimler 93 gün sürmüştü.
“Saymalıtaş’a TRT ekibinden önce, dünyada başka hiçbir televizyon ekibi gitmemiş ve kaya resimlerini görüntülememişti. Araştırma devam edecekti.” (Arslan Bulut, Yeniçağ, 10 Aralık 2007)
Bütün bu çok değerli alıntılar gösteriyor ki: Anadolu’da Türk tarihi 1071’de başlamamıştır. Anadolu, söylenenlerin aksine binlerce senedir Türk vatanıdır. Nitekim aşağıdaki iktibasımız da bu gerçeği ortaya koyar mahiyettedir:
“Öntürklerin yalnız Orta Asya kökenli değil, aynı zamanda Doğu Anadolu / Mezopotamya kökenli oldukları yönündeki ciddi tarih tezleri tartışılmaktadır. Sümercenin Türkçe ile akrabalığı kanıtlanmıştır. Hitit uygarlığının en önemli beslenme kaynakları olan Hurrilerin ve Mittanilerin Türkçe gibi bitişken dil konuştukları da tarih ve dil uzmanları tarafından oybirliğiyle saptanmaktadır.
Doğu Anadolu uygarlığının daha sonraki halkasını oluşturan Urartuların dili de bitişkendir. İskitler (Sakalar), Sarmatlar, Utrigurlar, Oturogurlar, Guzlar, Kıpçaklar (Kumanlar) gibi Türk veya Türklere akraba kavimlerin özellikle serpintileri de kuşkusuz Doğu Anadolu’nun nüfus yapısını etkiledi. Bu saptamaları hesaba katmasak bile, Uzlar (Oğuzlar), Peçenekler gibi Türk topluluklarının Bizans zamanında Anadolu topraklarına geldikleri biliniyor. Bu nedenlerle Anadolu’ya 11 ve 13. yüzyıldaki iki büyük göç dalgasından önce de Anadolu’nun yerli halkları içinde özümlenmiş olarak veya öbekler halinde yaşayan bir Türk mirası vardı.
“Türkler ve Kürtler, bu derin geçmiş bir yana, binyıldan bu yana Selçuklu ve Osmanlı feodal imparatorlukları içinde birlikte yaşamış, birbirine karışmışlardır. Bir kısım Kürt Türkleşirken, Kürt nüfusun içinde kalan bir kısım Türk aşiretleri de Kürtleşmiştir. Ancak aşiret adları hala Türkçedir. – Bu konuda bkz. Ziya Gökalp, Kürt Aşiretleri Üzerine Sosyolojik Tetkikler. Sosyal Yayınlar, İstanbul. – ” (Doğu Perinçek, Milliyetçilik ve Devrimcilik, Teori, Şubat 2008, s: 10)
Demek ki, Türklerle Kürtler, et ile kemik gibidirler. Ayrılması ve ayrışması mümkün değildir. Kürtlerin ataları diye ileri sürülen kavimler; karşımıza Proto – Türkler / Ön – Türkler olarak çıkmaktadır. Fakat, köklü tarih bilgisinden mahrum, nesil ve kuşakların arasına yazık ki, dış güçler ve içteki gafillerce, ayrılık tohumları ekilmekte: Aynı vatanda aynı dili konuşan, aynı dine inanan insanları, birbirine düşürmek istemektedirler.
“Hülasa Türkler’le Kürdler (en az) bin senelik müşterek din, müşterek tarih, müşterek bir coğrafya neticesi olarak hem maddi, hem manevi bir surette birleşmişlerdir. Bugün ise müşterek düşmanlar, müşterek tehlikeler karşısında bulunuyorlar. Bu tehlikelerden ancak müşterek bir azm ile kurtulabilirler. O halde büyük bir kanaatle diyebiliriz ki bu iki milletin birbirini sevmesi her iki taraf içün hem dini, hem siyasi bir farizadır.
“Kürdler’i sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir. Türkler’i sevmeyen bir Kürd varsa Kürd değildir.” (Ziya Gökalp, Türklerle Kürdler * Teori, Şubat 2008, s: 68)
* “Küçük Mecmua” nın; Diyarbekir, on şevval sene 340 Pazartesi, 5 Haziran Sene 338 (1922) tarihli 1. sayısından (s. 7 – 11) alınmıştır.