Millî Eğitim Bakanlığı son birkaç yıldır Fen ve Sosyal Bilimler Liseleri dışındaki Liseleri 2013 yılı sonuna kadar Anadolu Lisesine dönüştürmek istiyor. Gelişmiş Batı ülkelerinde öğrencilerin farklılıklarına, özel ilgi, yetenek ve becerilerine göre çeşitli Liseler açılırken, Türkiye’de tek tip Lise uygulamasına gidilmesi gariptir. Çünkü Anadolu Liseleri bir ihtiyaçtan doğmuş, misyonu ve vizyonu olan okullardır.
Anadolu Liseleri, ülkenin çok iyi yabancı lisan bilen insan ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nda özellikle dışişleri bürokrasisinin ihtiyaçlarını karşılamak üzere 1850’li yıllarda Paris’te bir Lisan Okulu açılmıştır. Fakat bu okul yeterli ilgiyi görmeyince bir müddet sonra kapatılmıştır. İhtiyaç uzun süre özel eğitimle yabancı dil öğrenen Osmanlı aristokrasisinin çocuklarıyla karşılanmıştır. 1868’de Fransız ve Osmanlı hükümetlerinin ortak Kültür Anlaşması ile Mekteb-i Sultanî (Galatasaray Lisesi) açılmıştır. Özellikle Osmanlı İmparatorluğu’ndaki azınlık çocuklarının eğitilmesi amacıyla açılan bu okula, Osmanlı saray çevresi ve aristokrasisinin çocukları da belli oranda alınmışlardır. Bu yüzden uzun süre Türk hariciyesinde Galatasaraylılar ve onların çocukları görev yapmışlardır.
Galatasaray Lisesi dışında İmparatorluk coğrafyasında kolejler açan ülkeler, bu okullarda kendi dillerinde eğitim ve öğretim yapıyorlardı. Bu kolejlerden Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde kalanlar, Lozan Anlaşması’nın güvencesi altında bugün de eğitimlerini sürdürmektedirler. 1872 yılından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nda öncelikle Hukuk, Tıp ve Mülkiye Mektepleri gibi yüksek okulların ihtiyacını karşılamak üzere “İdadi” adıyla Liseler açılmaya başlamıştır. Bu Liselerin ilki “Dersaadet İdadi-i Mülkî-i Şahanesi” adıyla “Vefa Lisesi“dir. Bu Liselerde, öğrencilere hazırlanacağı yüksek öğretim programının ihtiyacına göre yabancı dil öğretiliyordu. 1916 yılından sonra İstanbul Lisesi’nde de Almanlarla yapılan bir anlaşma gereği 22 Alman Öğretmenle Almanca ağırlıklı eğitim başlamıştır. Fakat bu okulda Almanca ağırlıklı eğitim, ancak 1957’de Türk-Alman Hükümetleri arasında yapılan bir Kültür Anlaşması ile kalıcı bir statüye kavuşmuştur.
Cumhuriyet‘in ilk yıllarında ülke genelinde, büyük kısmı İstanbul’da olmak üzere toplam 30 civarında Lise bulunmaktaydı. Bunlarda da yabancı dil öğretimine fazla önem verilmiyordu. Milli Eğitim Bakanlığı, 1954 yılında iyi yabancı dil bilen insan ihtiyacını karşılamak için okullar açılması gereğini hissetti. Bunun sonucunda 1955-1956 öğretim yılında 6 Maarif Koleji (İstanbul-Kadıköy, İzmir-Bornova, Diyarbakır, Konya, Samsun, Eskişehir) öğretime açılmıştır. Bu okulların adı, 1975 yılında “Anadolu Lisesi“ne dönüştürülmüştür. Milli Eğitim Bakanlığı, 1976 yılında bu okulların sayısının arttırılmasına karar vermiştir. Bu karar sonucunda Anadolu Lisesi açılmasına hız verilmiş ve l993 yılı sonunda bu sayı 193‘e ulaşmıştır. 2003 yılına gelindiğinde bu sayı 500‘e varmıştır. Mevcut hükümetin 2013 yılı sonuna kadar, Fen ve Sosyal Bilimler Liseleri dışındaki bütün liseleri Anadolu Lisesine dönüştürme projesi sonucunda 2011 yılı sonu itibariyle Anadolu Liselerinin sayısı 1700’e ulaşmıştır.
ANADOLU LİSELERİ NASIL KAN KAYBETTİ ?
Anadolu Liseleri Yönetmeliği’nin (Amaçlar) maddesinde, bu okulların amaçlarının ; öğrencilerini bir taraftan diğer Liseler gibi “ ilgi, yetenek ve başarılarına göre yüksek öğretim programlarına hazırlarken“, bir taraftan da diğer okullardan farklı olarak “öğrencilerine yabancı dili, dünyadaki bilimsel ve teknolojik gelişmeleri izleyebilecek düzeyde öğretmek” olduğu belirtilmiştir. Görüldüğü gibi, Anadolu Liseleri, “bilgi toplumu” aşamasına geçen ve ulaşım, bilişim ve iletişim teknolojisindeki baş döndürücü gelişmelerle hızla küreselleşen dünyamızda, ülkemizin “çok iyi” düzeyde yabancı dil bilen insan ihtiyacını karşılamak üzere kurulmuş özellikli okullardır. Bir ülkede herkesin “çok iyi” düzeyde yabancı dil bilmesine gerek yoktur. Ülkenin yüzde 10-15’inin “çok iyi” düzeyde yabancı dil bilmesi yeterlidir. Diğer Liselerdeki öğrencilerin de, en azından yurt dışına çıktıklarında ihtiyaçlarına cevap verecek, yurt dışı ile iş yapabilecek kadar yabancı dil bilmeleri gereklidir.
Anadolu Liselerine başlangıçtan beri özel sınavla ülkenin en zeki ve çalışkan öğrencileri alınmaktadır. Acaba bu okullar, kuruluş amaçlarına öğrencilerini ulaştırabiliyorlar mı? On sekiz yıl Anadolu Lisesi türündeki okullarda yöneticilik yapmış ve son yirmi yılda bu okullarla ilgili bilimsel çalışmaların çoğuna katılmış biri olarak, bu soruya vereceğim cevap maalesef olumsuzdur. Bu amaca uygun başarılı Anadolu Liseleri yok mudur? Vardır, fakat sayıları yüzde yirmiyi geçmez. Peki 1997 yılına kadar çok iyi yabancı dil öğrettiğine çeşitli platformlarda tanık olduğumuz bu okullar bugün nasıl sıradan okullar durumuna gelmişlerdir? Bu uzun ve hazin bir hikâyedir. Bu durumun birçok sebebi ve sorumlusu vardır.
Maarif Koleji döneminden itibaren –1955’ten 1998’e kadar 43 yıl– bu okullar, İlkokul mezunu öğrencileri alıyorlardı. Bu öğrenciler, bu okulların Ortaokullarına başlamadan önce bir yıl Hazırlık Sınıfında 24 saat yabancı dil dersi okuyorlardı. Zor ve sıkı bir eğitimden sonra başarılı olan öğrenciler bu okulların üç yıllık Ortaokullarına başlıyorlardı. 6., 7. ve 8. Sınıflarda haftada 7’şer saat yabancı dil dersi görüyorlardı. Lise 9. Sınıfta haftada 10 saat, 10. ve 11. Sınıflarda haftada 4’er saat yabancı dil dersi okuyorlardı. Şimdi hesap edelim. Bir öğretim yılı 36 hafta olduğuna göre, Ortaokul Hazırlık’ta toplam 864 saat, Ortaokulda toplam 756 saat, Lise 9. Sınıfta toplam 360 saat, 10. ve 11. Sınıflarda toplam 288 saat olmak üzere yedi yılda toplam 2268 saat yabancı dil dersi okunuyordu. Bu dönemde Vefa Lisesi’nde Müdürdüm. Ortaokulu bitiren öğrencilerimiz, istedikleri yabancı koleje girebilecek düzeyde yabancı dil bilgisine sahiptiler. Peki sonra ne oldu da, Anadolu Liseleri bugünkü acınacak durumlarına düştüler?
Ülkemiz gençlerine, çağdaş dünyanın gençleriyle rekabet edebilecek düzeyde eğitim ve öğretim verme amacı ile kurulan bu okulların bu duruma düşmesine sebep olan birçok etken var. Akademik başarısına bakılmaksızın her okulun Anadolu Lisesi yapılması, yetersiz yöneticilerin bu okullarda görevlendirilmesi, seçilmiş öğrencilere -sınav kazananlar hariç- seçilmemiş öğretmenlerin atanması, fiziki yetersizliklerin bulunması (bina, donanım, teknoloji, salon ve akademik birimler) gibi sebeplerin bu süreçte mutlaka etkisi olmuştur. Fakat, bu işin asıl sorumluları siyasetin rotasını saptıran toplum mühendisleri ve bizzat siyasilerin kendileridir.
28 ŞUBAT EN ÇOK ANADOLU LİSELERİNİ VURDU
28 Şubat 1997’de toplanan olaylı ve sonuçları hükümet değişikliğine kadar giden Milli Güvenlik Konseyi toplantısı, Türkiye için bir milattır. Bu tarih Anadolu Liseleri için de bir milattır. “Laiklik elden gidiyor” paniğiyle alınan 28 Şubat Kararlarının en önemlilerinden birisi, zorunlu eğitimin kesintisiz olarak beş yıldan sekiz yıla çıkarılmasıdır. Zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılması doğru bir karardır. İmam-Hatip Liselerinin Ortaokullarını kapatmak için zorunlu eğitimin kesintisiz olmasına karar verilmiştir. Bu doğru bir karar olmamıştır. Ayrıca İmam-Hatip Liselerinin orta kısımları kapatılırken, Anadolu Liselerinin ve diğer meslek liselerinin de orta kısımları kapatılmıştır. Bu durumda, belki İmam-Hatip Liselerinden fazla Anadolu Liseleri zarar görmüş, bu okullarda yabancı dil öğretmedeki verim, birden yüzde 50 düşmüştür.
1998-1999 Öğretim yılından itibaren Anadolu Liselerine İlköğretim Okulu mezunları alınmaya başlamıştır. Bu okullara giriş sınavlarında, o tarihlerde Yabancı Dil sorusu da sorulmuyordu. Değişik muhitlerden, özel kolejlerden gelen öğrencilerle, varoşların Yabancı Dil Öğretmeni bulunmayan ilköğretim okullarından gelen öğrenciler birarada okumak zorunda kalmışlardır. Yabancı dil düzeyleri farklı, ergenlik çağındaki öğrencilere yabancı dil eğitimi vermek, öğretmenler için oldukça sıkıntılı ve zor bir iştir. Çünkü, özellikle dil eğitiminde başarı oranı, küçük yaşlarda daha yüksektir.
1998-1999 Öğretim yılında Anadolu Liseleri Hazırlık+3 yıllık okullar haline getirildi. Hazırlık Sınıflarında 24 saat, 9. Sınıfta 10 saat, 10. ve 11. Sınıflarda 4’er saat olmak üzere dört yılda toplam 1512 saat Yabancı Dil dersi okutulmaya başlandı.2000-2001 Öğretim yılında Yabancı Dil dersi, Hazırlık Sınıfında 24’ten 20’ye indi, böylece toplamda 1368 saate inilmiş oldu. 2004-2005 Öğretim yılında Anadolu Liselerinin Hazırlık Sınıfları kapatıldı, bütün Liseler 4 yıla çıkarıldı. Anadolu Liselerine indirilen 28 Şubat’tan sonraki ikinci darbe bu karar oldu. Çünkü Anadolu Liselerini hedefine taşıyacak Hazırlık Sınıflarıdır. Bu tarihte Anadolu Liselerinin Yabancı Dil dersleri 9. Sınıfta 10 saat, 10., 11. ve 12. Sınıflarda 4’er saat olarak belirlendi. Dolayısıyla 4 yıldaki toplam Yabancı Dil dersi birden bire 792 saate inmiş oldu. Milli Eğitim Bakanlığı bu konuda son düzenlemeyi 2010-2011 öğretim yılında yaptı. 9 Sınıftaki 10 saatlik Yabancı Dil dersi 6 saate indirildi. Diğer sınıflarda yine 4’er saat olarak kaldı. Böylece Anadolu Liselerindeki Yabancı Dil ders saati sayısı toplamda 648 saate inmiş oldu.
Özet ölerek ifade etmek gerekirse, Anadolu Liselerinde 1998 yılına kadar 2268 saat olan Yabancı Dil dersi, 2010’da 648 saate indirilmiş oldu, yani 1620 saat kaybedildi. Sizin anlayacağınız, Anadolu Liseleri kuşa döndürüldü, sıradan okullar haline getirildi. Ben buradan şu sonucu çıkarıyorum; demek ki, birileri İmam-Hatip Liselerine diş bilerken, birileri de Anadolu Liselerine diş biliyormuş. Yoksa bu ülkenin zeki çocuklarına sahip çıkarak onlara evrensel bir vizyon kazandıran bu okullar böyle bitirilmezdi. Bu bitiriliş sadece ders saatinin azaltılmasıyla olmadı. Bu okulların öğretmenleri, diğer öğretmenlere göre farklı ücret alıyorlardı, bu kaldırıldı. Bu okullara sınavla öğretmen alınıyordu, bu da kaldırıldı. Master, doktora yapan öğretmenler bu okulları tercih ediyorlardı, bu ünvanlarından dolayı aldıkları ücret farkı kaldırılınca onlar da bu okulları tercih etmez oldular. Anadolu Lisesi Öğretmenliği mesleki bir kariyerdi, bu özelliğini hemen hemen kaybetti. Peki Anadolu Liseleri için her şey bitti mi? Bu okulları kendi kaderlerine mi terk delim?
BUNDAN SONRA NELER YAPILABİLİR ?
Gelişmiş Batı ülkelerinde üstün zekalı öğrenciler için özel eğitim okulları bulunmaktadır. Ülkemizde ise üstün zekalı çocukların eğitimi için kurulmuş eğitim kurumları bulunmamaktadır. Türkiye’de ise bu tür okulların önemi yeni yeni anlaşılmaya başlanmış, son yıllarda bazı üniversitelerimizde üstün zekalı öğrencilere eğitim verecek öğretmenlerin yetiştirilmesine başlanmıştır. İşte bu süreçte, Cumhuriyet eğitimi bu açığı kapatmak için, Fen Liseleri, Anadolu Liseleri ve Sosyal Bilimler Liselerini kurmuştur. Merkezi sistem sınavlarıyla öğrenci alan bu eğitim kurumları, Anadolu’daki on binlerce zeki çocuğumuzun harcanmasını önlemiştir. Bunun için, ülkemizde de Batı standartlarında üstün zekalılar okulları açılıncaya kadar, eğitim sistemimizin oluşturduğu bu üç okul türünü, kalitelerini ve özelliklerini kaybetmeden korumalıyız.
Bakanlığımızın son üç yılda ortaöğretimde takip ettiği politika, Fen ve Sosyal Bilimler Liselerini korumak, genel liselerin tamamını da Anadolu Lisesine dönüştürmektir. Bu politika ile varılacak sonuç, genel liseleri Anadolu Lisesi yapmak değil, Anadolu Liselerini genel liseye dönüştürmektir. Eğer bu politikadan dönülmeyecekse, Bakanlık yetkililerine iki önerim var. Birincisi mevcut genel liselerin bir kısmının, yerel ihtiyaçlara uygun meslek liselerine dönüştürülmesidir. İkinci önerim ise, mevcut Anadolu Liselerinin akademik başarısı yüksek olanlarının önüne birer Hazırlık Sınıfı açılmasıdır.
İkinci öneride bulununca, Bakanlık yetkililerinin hemen öne sürecekleri mazeret şudur: “İnsan hayatında bir yıl çok önemlidir. Siz gençlerin bir yıl kaybetmesini mi istiyorsunuz? Sonra öğrenci tercih etmez kontenjanlarınız boş kalır“. Liseler üç yıllıkken de Anadolu Liseleri dört yıllıktı. Hatta en yüksek puanla öğrenci alan Galatasaray, İstanbul Erkek ve Kadıköy Anadolu Liseleri beş yıldı, kontenjanları da hiç boş kalmadı. Şimdi soruyorum: Ülkemizdeki yabancı kolejler ve özel liselerimizin çoğu, (Hazırlık+4 yıl) beş yıllık liseler değil mi? Hem de bu okullara girmek için öğrenciler yüksek puan tutturup, yüksek ücret ödemiyorlar mı? Bir çok aile çocuklarını okullarını bitirdikten sonra yabancı dil öğrensinler, geliştirsinler diye yüksek ödemelerle yurt dışına veya yaz okullarına göndermiyorlar mı?
2006 yılına kadar önünde Hazırlık Sınıfı bulunan üç resmi Anadolu Lisemiz vardı: Galatasaray, İstanbul Erkek ve Kadıköy Anadolu Liseleri. 2004 yılında Anadolu Liselerinin Hazırlık Sınıfları kapanınca, bazı Anadolu Liseleri yönetimleri, yabancı dil eğitimlerini kurtarmak için, okullarının önüne Hazırlık Sınıfı konulması için girişimde bulundular. Bakanlık bürokratlarının şiddetli muhalefetine rağmen, dönemin Bakanı Sayın Hüseyin Çelik’in onayıyla 2005 yılında Vefa, Kabataş Erkek ve Cağaloğlu Anadolu Liseleri de önünde Hazırlık Sınıfı bulunan beş yıllık okullar haline getirildi. Birkaç yıl sonra Ankara Atatürk, İzmir Cihat Kora, Balıkesir Sırrı Yırcalı ve İstanbul Hüseyin Avni Sözen Anadolu Liseleri de bu statü kapsamına alındı. Böylece şu anda Hazırlık Sınıfı bulunan beş yıllık 10 resmi Anadolu Lisemiz var.
Ben on sekiz yıl Anadolu Lisesi Müdürlüğü yaptım. 1992-2012 yılları arasında Anadolu Liselerinin geçirdiği bütün değişiklikleri yaşadım, uyguladım ve sonuçlarını gördüm. Yabancı dil eğitiminin en başarılı olduğu dönem, ilkokuldan sonra öğrenci aldığımız dönemdi. Yeni 4+4+4 eğitim sistemi içinde İmam-Hatip Ortaokulları açılırken, Anadolu Liselerinin Ortaokulları da açılabilirdi. Böylece bütün ülkenin geleceği ile ilgili bir eğitim sistemi değişikliği, sadece bir okul türünün yaralarını sarmak için yapılmamış olurdu. Çünkü, her iki okul türünün de orta kısım açma isteği, okutacakları yabancı dili, küçük yaşlarda öğrencilerine daha iyi öğretecekleri düşüncesidir.
2006 yılında Vefa Lisesi Müdürü iken yeniden Hazırlık Sınıfı konduğunda velilerin, bir yılın öğrencilerinin eğitimine büyük katkı sağlayacağı bilincinde olduklarını, öğrencilerin de bu düşünceye katıldıklarını gördüm. Bunun için diyorum ki, Hazırlık Sınıfı bulunan resmi Anadolu Liselerinin bu statüleri aynen korunmalı, ayrıca tarihi liselerimiz ve akademik başarısı yüksek liselerimiz de bu statüye kavuşturulmalıdır. Böyle her Anadolu Lisesi bu statüye kavuşmak için bir yarışa girmeli ve akademik başarısını yükseltmelidir. Tek tip okullar ancak, komünist ve faşist sistemlerde bulunur.
Beni yakından tanıyanlar, “Sen milliyetçi dünya görüşüne sahip bir Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmenisin. Bu yabancı dil tutkun nereden geliyor, neden bu kadar Anadolu Liselerini savunuyorsun? ” diyebilirler. Bizim kuşağımız yabancı dile önem vermenin zararlarını çok çekti. Küreselleşen dünyada Türk gençleri dünya gençlerinin gerisinde kalmasın istiyorum. Ben sonuna kadar “yabancı dil öğretiminin” yanındayım, uluslararası ilişkisi olan liselerimiz hariç, “yabancı dille eğitimin” karşısındayım. Çünkü bir ülkenin bilim dili, millî dilidir. Sonuç olarak Bakanlığımızın Fen ve Sosyal Bilimler Liselerine sahip çıktığı gibi, Anadolu Liselerine de sahip çıkmasını bekliyorum.