Anadilin İdeolojik Gösterimi

105

Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül, Kürtçenin ikinci bir remi dil olması yönündeki kışkırtıcı tartışmalara yeni bir boyut kattı. TES-İŞ Sendikasının, 19 Aralık 2010 tarihinde yapılan 9. Kongresinde, “resmi olmayan farklı ana dilleri ideolojik ve siyasi saiklerle gündeme taşır ve tartışırsak, huzurumuzu, düzenimizi bozarız”, dedi.

Bilindiği gibi, BDP ve taraftarları uzun zamandır, kürtçenin ikinci bir resmi dil olması, özerklik ve teröristlerin af edilmesi konularında, sürekli propaganda yapmaktadır. Konu tartışıldıkça, Türkiye gerilmektedir. İnsanların karşılıklı kuşkuları artmaktadır. Bu durum AK Parti’ye halkın verdiği desteği de olumsuz yönden etkilemektedir.

Sayın Cumhurbaşkanı Gül’ün “yerel anadilin ideolojik bir değere dönüşmesi” konusundaki uyarısı üzerinde, özellikle durmak gerekir. Çünkü bir halk kültürünün, geleneğinin ve anadilin ideolojik bir değere dönüşmesi, başlı başına önemli bir konudur. Sosyolojik tahlilleri gerektirmektedir. Bir taraftan yaşayan bir yerel kültür yani anadil var. Diğer taraftan bu kültürü, çağdaş manada siyasi ve ideolojik bir değere dönüştürme süreci var.

Konu iki yönden önemlidir. Birincisi ideolojik ve siyasi bir değere dönüşen her hangi bir anadil veya inanç, kendiliğinden çatışma, çözülme ve siyasi kutuplaşma inşa eder. Bu çatışmalar, çözülmeler ve kutuplaşmalar, sadece ötekileştirilen geniş sosyal yığınlarla yaşanmaz. Aynı zamanda ideolojileştirilen yerel kültürün taşıyıcısı ve mensubu olan halk arasında da ortaya çıkar. Böylece karşıtlık ve çatışma hem adına ortaya çıkartılan kültürün/anadilin mensupları arasında, hem de ötekileştirilen geniş halk yığınları, yani toplumun geneliyle yaşanır.

İkincisi, ideolojik bir değere dönüştürülen otantik kültürler/anadiller, aynı zamanda özgün bağlamlarından da kopartılmış olurlar. Kökeninden kopartılan bir inanç, bir değer ve bir anadil zamanla kendine yabancılaşır. Bizzat ideolojiye öncülük eden grupları elimine eder. Bu durum onlarda kimlik krizi yaratır. Marksist öğretinin fanatik sol gruplar tarafından sürekli yeniden üretilmesi, kalıplaştırılması, bilindiği gibi zaman içerisinde öğretiyi sosyolojik bir muhayyile olmaktan çıkarttı. Bilimsel bir öngörü olmasını da böylece engelledi.

Benzer bir durum son zamanlarda post-modern bakış tarzlarıyla inşa edilmeye çalışılan etnik kimlikler için de geçerlidir. Bilindiği gibi, Yerel değerlere dayalı tabii varoluş biçimlerinin ideolojik gömleklerle sunulması, söylemleştirilmesi ve yeniden üretilmesi uygulamaları, Türkiye’de fazlasıyla yapılmaktadır. Halen de bu tür çabalar devam etmektedir.

Örneğin İslam’ın ideolojik bir doktrin ve siyasi düzen olarak sunulması konusunda çok çalışma yapıldı. Bu konuda birçok sosyal grup faaliyet gösterdi. Şimdilerde Alevilik için aynı uygulamaları tekrarlamak isteyenler vardır. Bundan dolayı Aleviler arasında ciddi bölünmeler, inanç farklılıkları ve çekişmeler yaşanmaktadır. Çeşitli etnik varoluşlar da bu süreci hala yaşamaktadır. Lazları, Kürtleri vb. yerel anadilleri siyasi ideolojik değerlere dönüştürme çabaları ise halen devam etmektedir.

Terör örgütü ve BDP’nin yerel düzeyde yaşanan ve konuşulan Kürtçeyi, siyasi bir ideolojiye dönüştürmesi ve siyasal bir malzeme olarak kullanması çabaları gittikçe artmaktadır. Onların bu çabası anadil olarak yerel düzeyde konuşulan Kürtçeyi kendi otantik ortamından kopartmaktadır. Kürtçe konuşmayı bir dili konuşmaktan çıkartmaktadır. Konuşmayı bir gösteriye ve meydan okumaya dönüştürmektedir. Böylece anadili konuşma, sade bir topluluk, grup ve insan davranışı olmaktan da çıkmaktadır.

BDP’lilerin bu çabaları aynı zamanda Kürtçeyi de kendi içinde yapı-bozumuna uğratmaktadır. Onu doğal ortamından koparmaktadır. Kendi özgün yapısına ve gelişimine yabancılaştırmaktadır. Çünkü bir dil doğal haliyle bırakılırsa zaten kendi kendini geliştirir. Gelecek zamanlara taşır. Siyasi ve ideolojik bir çaba olmadan yüz yıllardır konuşulan Kürtçenin, günümüze taşınmış olması bu durumun tipik örneklerinden birisidir. Benzer bir örneği Selçuklulardan da vermek mümkündür. Onların anadili Türkçe olduğu halde, yaklaşık iki buçuk yüz yıl boyunca resmi dil olarak Farsçayı kullandılar. Ancak buna rağmen Türkçe yaşamaya devam etti. 

Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün anadil tartışmaları konusundaki uyarısı, bir yönüyle kışkırtıcı siyasi ve ideolojik davranışların akıbetine işaret ederken; diğer yönüyle, yaşayan anadillere saygıyı da ifade etmektedir.