“Deniyor ki, ‘TC, Kürtçe yargılama ve Kürtçe eğitim yapmıyor.’ Peki, Bekaa’da eğitimi ve yargılamayı Türkçe yaptıran da TC mi?
“Samimi ve dürüst olalım. Bekaa’yı da gördüm, üç gün kaldım. Abdullah Öcalan da sık sık belirtir, PKK’nin Bekaa kampında eğitim ve yargılama dili Kürtçe değil, Türkçedir.
“Bekaa kampının mevcudu 600 kişiydi. Bu kadar az sayıda insan arasındaki ortak dil bile Kürtçe olamıyorsa, milyonlarca Kürdün yargılama ve eğitim dili nasıl Kürtçe olacak?
“PKK Kongrelerine katılanların sayısı, yayın organlarına göre, yüz delegenin altındadır. PKK’nin Başkanlık Konseyi ise, 10 kişinin altındadır. Oralarda da konuşmaların Türkçe yapıldığını biliyoruz. Hep aynı nedenlerle.
“Meclis’teki BDP Grubu 20 milletvekilinden oluşuyor. Kürtçe eğitim dili olsun diyorlar. BDP TBMM Grup Toplantısını Kürtçe yapsın, Kürtçeyi geliştirmeye ve yaymaya oradan başlayalım. Mümkün değil. Etnik anlamda Türk olanları bir kenara bırakalım, BDP’nin Kürt milletvekilleri içinde de Kürtçeyi bilmeyen veya az bilenler var. Diyelim TC öğretmemiş. Öğretse yine mesele çözülmüyor. Çünkü Kürtlerin dilleri farklı.
“1989 ve 1991 yıllarında 2000’e Doğru dergisi Genel Yayın Yönetmeni olarak görüşme yaptığım zaman, konuyu PKK lideri Abdullah Öcalan’a sordum ve cevabını o zaman yayımladım. Öcalan şunları söyledi:
“Türkçe meramımı daha iyi dile getireceğime inancım tamdır. (…) Haliyle Türkçemiz kuvvetlidir. Ben tamamen Türkçe düşünme ve eylem gücümü geliştiriyorum. Kürtçe ise ikinci planda kalan eylem ve düşünce gücüdür. Hatta şunu söyleyebilirim; birinci zarf Türkçe, ikinci zarf Kürtçedir…
“Görüyorsunuz beni, bütünüyle Türkçe sistemiyle düşünüyorum… Kişisel planda Türk kültürü içinde yaşamak benim için kolaylık sağlar. Ben yaşamımı daha çok Kürtçeyle değil, Türkçeyle götürüyorum. Kürtçeyle belki de çok zor olacak.’ (Doğu Perinçek, Abdullah Öcalan İle Görüşmeler, Kaynak Yayınları, Genişletilmiş 6. basım, İstanbul, Eylül 2009, s. 49 vd; 120, 152)
“Abdullah Öcalan,…yalnız bize değil, diğer gazetecilere de, PKK lideri, yaptığım görüşmede ‘Ne Kürtçesi ben rüyamı bile Türkçe görüyorum’ diyordu.
“Bakınız size yeni bir ana dil tanımı! Ana dil, rüyada konuştuğunuz dildir.
“Televizyon programcısı olsam, Varto’nun Alevi ve Sünni mahallelerinden yurttaşlarımızı çağırır ve açık oturum yaparım. Bakalım Vartolu Kürtlerimiz hangi dille anlaşacaklar.
“Bütün televizyonlara öneriyorum, BDP Genel Başkanı’nı ve milletvekillerinden kura çekerek dördünü çağırınız, bir açık oturum düzenleyiniz. Ancak açık oturumun dili Kürtçe olsun. Beş on dakika içinde Türkçeye döneceklerdir.
“(Kaldı ki,) Anadil, anamızın memesinden emdiğimiz dil değildir; anadil en iyi bildiğimiz, en iyi anlaştığımız dildir. Kürtlerimizin yüzde 95’inin en iyi bildiği ve en kolay anlaştığı ve kendisini geliştirebileceği, çağdaş iletişim ve öğrenim ihtiyacını karşılayabileceği dil, Türkçedir. Türkçe yalnız bütün yurttaşlarımız arasında değil, değişik yörelerden Kürt kökenli yurttaşlarımız arasındaki anlaşma aracıdır.
“ABD ve AB emperyalistlerinin keyfi için, toplumları olmayacak taleplerle kandırmak mümkün mü ve nereye kadar?
“Toplumların zihin tutulmaları geçicidir. Tarihsel süreçler böylesi zorlamaları uzun süre taşımaz.” (www.doguperincek.info’dan: Doğu Perinçek, Aydınlık, 24 Ekim 2010, s. 4-5)
Nitekim: “Orta-Doğu’nun değişik yörelerine dağılmış olan Kürt adı verilen toplulukların konuştukları dile alışagelindiği üzere Kürtçe denmektedir. Bu tanımlama ile adeta bütün Kürt adı verilen toplulukların ortak bir kültür unsuru olabilecek bir Kürtçe akla gelmektedir. Ancak
gerçek bu değildir. Bölgede ne kadar Kürt adı altında birleştirilmeye çalışılan topluluk varsa bir o kadar Kürtçe vardır dersek konuyu biraz abartmış sayılmayız…
“Kürt konusunda en önemli kaynak konumunda olan Şerefname bile Kürt denilen toplulukları konuştukları dialektlere göre dört ana gruba ayırmıştır: Kurmanç, Lor, Kelhur, Goran. (Şeref Han, Şerefname, s.22)…
“Evliya Çelebi onaltı kadar ayrı dialektlerden söz ettiği gibi, bugün de geçerli olan dialektler arasındaki anlaşamamazlığı ‘birbirlerine elfazları ve lehçei mahsusaları mugayirdir, kim nicesi birbirlerinin kelimatların tercüman ile anlarlar.’ ifadesi ile net bir şekilde vurgulamaktadır. (Evliya Çelebi Seyahatnamesi, C. IV., Varak: 219 a.) Evliya Çelebi’nin üçyüz yıl kadar önceki ortaya koyduğu bu gerçeği, kendisini açıkça Pankürdist olarak ilan eden Mehrdad R. İzady; ‘İran’daki Kirmanşahlı bir Kürd’ün, Irak’taki Erbil’li, Suriye’deki Afrin’li veya Türkiyedeki Diyarbakırlı bir başka Kürd ile anlaşması için, basit bir selamlaşmadan sonra üçüncü bir dili kullanması gerekmekte…’ (Mehrdad R. İzady. A Concise Handbook, s. 186.) şeklinde kabullenmek zorunda kalmıştır.” (Her Yönüyle Kürt Dosyası, Prof. Dr. Abdulhaluk M. Çay, Genişletilmiş 8. Baskı İstanbul – Temmuz 2010, s. 168,170)