Son günlerde Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi Almanya’da da eğitim alanında Türk ve İslam düşmanlığı giderek yoğunlaşmaktadır. Özellikle son dönemde Avrupa’da İslamın önlemeyen yükselişi, bütün müslüman topluluklara karşı İslamofobianın yaygınlaşmasına yol açmıştır. Her alanda yürütülen bu düşmanlık, özellikle eğitim alanında kendini göstermektedir. Bunun en önemli sonucu olarak, Müslüman ve Türk çocuklarının eğitim düzeyleri çok düşüktür. OECD tarafından yayımlanan bir çalışmada, Almanya’daki göçmenlerin başka ülkelerdeki muadillerine göre okulda daha kötü performans ortaya koyduklarını tespit etmiştir.
Almanya Türklerinin nüfuslarına rağmen eğitim alanında oldukça zayıf oldukları söylenebilir. Buna gerekçe olarak ise 4. sınıftan sonra öğrencilerin ilkokuldan ortaokula, orta liseye veya yüksek liseye yerleştirilme sürecinde, Türk çocuklarının Almancaya yeterince hakim olmamaları gösterilmektedir. Bu yüzden Türk çocukları genelde ortaokula yerleştirilmektedir. Ancak yeni nesilde eğitime ilgi geçmişe oranla daha iyi bir durumdadır.
2002’de yapılan bir araştırmaya göre Berlin‘de yaşayan Almanyalı Türklerin eğitim düzeyi şöyledir:
% 11’i – Okul terk / Diplomasız (Kein Abschluss)
% 46’sı – İlk ve ortaokul (Hauptschule veya Volksschule)
% 25’i – Orta dereceli lise (Mittlere Reife / Fachschulreife)
% 12’si – Yüksek dereceli lise (Hochschule (Abitur) veya Fachhochschulreife)
% 7’si – Üniversite / Yüksekokul (Universität / Hochschule veya Fachhochschule)
Alman eğitim sisteminin fakir, göçmen, mülteci ve engelli çocuklara ayrımcılık uygulanmasına yol açtığı BM‘in insan hakları raporuna da yansımıştır. Türkler, Almanya’da en büyük azınlığı oluşturmaktadır. Bu ülkede Almancadan sonra en çok konuşulan dil de Türkçedir. Avrupa Birliği mevzuatına göre azınlık dillerinin korunması gerekmektedir. Buna rağmen Alman hükümetinin Türkçenin korunması için aldığı tedbirler son derece sınırlı ve yetersizdir ve günden güne daha da yetersiz kalmaktadır.
Bu durumun nedenlerini ikiye ayırabiliriz. Birincisi; Almanya’nın, azınlıkların Alman kültürünü ve yaşayış tarzını bütünüyle benimsemelerini istemeleridir. Bu beklenti, özellikle âdetleri Almanlardan çok farklı olan Türkler için dile getirilmektedir. Hollanda hükümeti daha 1981 yılında Hollanda’yı “çok kültürlü bir toplum” olarak tanımlarken, aynı yıl Alman hükümeti “Almanya’nın iltica memleketi olmadığı”nı açıklamıştır. Son 20 yılda Alman politikasında gerçekleşen değişikliklere rağmen Alman yetkililerinin ve Alman kamuoyunun bu konudaki tutumlarında olumlu bir değişim olmamıştır. Nitekim Türk dilinin eğitim sisteminde aldığı yer konusunda Almanya’yla Hollanda’yı karşılaştıracak olursak hem kanun bakımından, hem de uygulanan tedbirler bakımından Hollanda’nın çok daha ileri olduğunu görürüz.
Türkçe derslerinin bugünkü öğretimine bakacak olursak, örneğin, Hessen eyaletinde, Türkçe dersleri, kanuni değişiklik yapılmadan önceki haliyle, yani velilerin dilekçesi gerekmeden verilmeye devam etmektedir. Ancak, Alman Kültür Bakanlığı, Yabancılar Meclisi, çeşitli dernekler ve başka yabancı kurum ve kuruluşların sert tepkisinden korktuğu içindir ki, ana dili derslerinin okul programından silinip velilerin başvurusuna bağlı olarak yürütülmesine daha geçmemiştir. Öğrendiğimize göre, Bakanlık bu durumun 10 yıla kadar tamamen değişmesini öngörmektedir.
Ana dili derslerinin yakın gelecekte uygulamadan kalkacağı veya çok az ölçüde verileceği Alman yetkililer tarafından açıkça söylenmektedir. Genç olan Türkçe öğretmenlerinin kendilerini başka branşlarda yetiştirmeleri maddi olarak teşvik edilmekte, üniversitede yeniden eğitim yapmaları için imkân sağlanmaktadır. 11 Eylül olaylarıyla başlayan süreçte Almanya’daki müslümanların, ve bu arada Türklerin, kendi kimliklerini koruma çabalarını savunmak daha da güçleşmiştir.
ALMAN DERS KİTAPLARINDA TÜRK DÜŞMANLIĞI
Almanya’da eğitim alanında Türk düşmanlığının en belirgin olduğu alan ders kitaplarıdır. Bunlardan birkaçına göz atalım.
İlköğretim Yardımcı Yayını Coğrafya Atlasında;
-Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi “Armanisches Hochland” (Ermeni Dağlık Alanı),
-Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin bir kısmı “kürdistan” olarak gösterilmiştir.
-Haritanın Kıbrıs’ı gösteren kısmında “Türkiye tarafından işgal edilmiştir.”
yazmaktadır.
İlköğretim Coğrafya Kitabında;
Bir halk (Kürtler), milliyeti için savaşıyor. 5000 yıldır yaşadıkları bölgede Osmanlı ve Perslerin değirmen taşları arasında kalmışlardır. Onların bölgesi Birinci Dünya Savaşı’nda birçok ülkeye paylaştırıldı. O ülkelerden hiçbiri Kürtlere bağımsızlık ya da dil özgürlüğü vermedi. Bölgede petrol olması durumu gerginleştiriyor. Kürtlerin bağımsızlığı hedefleyen tüm girişimleri Türkiye ve Irak tarafından çoğunlukla kanlı bir şekilde bastırılmıştır.
İlköğretim Tarih-Coğrafya Kitabında;
-Karadeniz Bölgesi’ndeki Canik Dağları “Pontus Gebirge” (Pontus Dağları)
olarak gösterilmiştir.
–Ermenilerin Rus ordusunu desteklemesinden korkan Osmanlı İmparatorluğu onları göç ettirmeye başladı. Gerçekten de ulusal bağımsızlığı için mücadele eden Ermeniler vardı. Göç oldukça kanlıydı; yüz binlerce Ermeni göç yolunda açlık ve yorgunluktan kervanları soyan göçebelerin baskınlarından hayatlarını kaybettiler. Bu halkın ölüme terk edilmesi Talat Paşa Hükümetinin saf Türk ya da saf Müslüman Anadolu oluşturma hedefinin bir işaretiydi.
İlköğretim Hayat Bilgisi Kitabında;
Türkiye‘de konuşulan resmi dil Türkçe ve Kürtçe’dir.
İlköğretim Sosyal Bilgiler Kitabında; Türkiye Cumhuriyeti milliyetçilik temelinde kurulmuştur. Ülkede yaşayan herkes kendini Türk hissetmelidir ve Türkçe konuşmalıdır. Fakat özellikle Doğu Anadolu’da çeşitli halk grupları geleneksel yapılarını koruyarak yaşamaktadır ve Türk Devleti’ni yabancı görmektedirler. Birinci Dünya Savaşı galipleri Kürtlere kendi devletlerini kurma sözü vermişti. 80’li yıllarda Kürdistan İşçi Partisi’nin bağımsızlık savaşı şiddetlendi. İki cephe arasında kalan Doğu Anadolu halkı bunun acısını çekti.Türk Ordusu iki binin üzerinde köyü tahrip etti. Türk Ordusu işkencecidir.
ALMAN DERS KİTAPLARINDA İSLÂM DÜŞMANLIĞI
Avrupa’da ve özellikle Almanya’da anti-islamizm hızla yükselmektedir. Bunun temel sebebi; Avrupa ülkelerinde yüzyıllardır hüküm süren anti-semitizmin, yani Yahudi karşıtlığının son yıllarda yerini bir başka ırkçı görüşe bırakmış olmasıdır. Avrupa’nın Yahudi karşıtlığından boşalan yere oturtmaya çalıştığı anti-islamizm (bir başka ifadeyle İslamofobia) görüşü, başta Almanya olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde bilinçli ve programlı bir şekilde yayılmaya başlamıştır.
Müslümanların 625 yılında Akdeniz’i aşarak Avrupa topraklarına ayak basması, İslam medeniyeti üzerine Anadolu topraklarına yapılan Haçlı Seferleri, Müslümanların Hristiyan dünyasının merkezi olan İstanbul’u fethetmiş olması gibi sebepler, Avrupalıların Müslümanlara düşman olmalarına yol açmıştır. Batı Kültürü; bu husumetlerin gölgesinde ırkçılık, tek kültürcülük, yabancı düşmanlığı gibi özellikleri bünyesine almış, yıllar yılı sürdürdüğü anti-semitizm düşüncesinin yanına anti-islamizmi de eklemiştir. Bu durum, Avrupa’da yaşayan 20 milyon Müslüman için büyük bir tehdit oluşturmaktadır.
Halen Alman okullarında okutulan ders kitaplarında İslam dinine ilişkin yer alan bilgilerin son derece yanlış ve hatalıdır. Köln Üniversitesi’nde görev yapmakta olan Prof. Dr. Abdulcavad Falaturi’nin girişimleriyle kurulan bir komisyon tarafından, Almanya’daki okullarda okutulan okul kitaplarının İslam dini ile ilgili bölümleri taranarak 6 ciltlik bir külliyat oluşturulmuştur. M. Zeki Okur, bu külliyatın içerisinden seçerek hazırladığı “Alman Okul Kitaplarında İslam” adlı eserde, Alman okullarında İslam diniyle ilgili yer alan gerçek dışı bilgilerden bazıları şöyledir:
İslam: Alman okul kitaplarında İslam, insan ile Allah arasındaki ilişkiyi, köle ile efendisi arasındaki ilişkiye benzeterek, insanı baskı altında tutan ve ilahi irade karşısında boyun eğen bir varlık olarak tanımlamaktadır. İslam tanımlanırken, bu dinin aslının fatalizme, yani kör bir kaderciliğe dayandığı iddia edilmektedir.
Allah (c.c) : Alman eğitimciler, Allah’ın ‘her şeye gücü yeten’ sıfatına sahip bulunmasından ötürü; Allah’ın, “zor kullanan, cebbar, sert, merhameti olmayan bir hükümdar ve mahkûm eden bir hâkim” olduğunu ifade etmektedirler. Allah’ı insana ait özelliklerle tanımlayarak, O’nu duygusuz, kendi isteklerine boyun eğilmesi için çabalayan, gücünü kötüye kullanan, insana uzak duran bir ilâh olarak tarif etmektedirler.
İnsan: Alman okul kitaplarında, İslam’da “Allah ile insan” arasındaki ilişki, “köle-efendi” ilişkisi gibi tanımlanmaktadır. İnsan, efendisinin çıkarları doğrultusunda çalışan bir köle olarak açıklanmaktadır.
Kur’an: Alman okullarında Kur’an’ın, Cebrail vasıtasıyla Allah tarafından vahiyle gönderilmediği ve Hz. Muhammed’in onu kendisinin uydurarak yazdığı iddia edilmektedir. Kur’an, Ortaçağ’daki cezaları kabul ederek bunu insanlar üzerinde uygulayan bir kitap olarak tanımlanmaktadır. Almanya’da Kur’an’ın, Hz. karşı yapılan bu hakaretlere ve haksızlıklara Muhammed’in düşman kabul ettiği Yahudi, Hıristiyan ve Araplara karşı uydurduğu, inanmayanlara karşı kullandığı bir çeşit savaş aracı olarak yazdığı varsayılmaktadır.
Almanya’da eğitim gören gençlerin küçük yaştan itibaren İslam diniyle ilgili son derece hatalı bir eğitime tabi tutulduğu görülmektedir. Alman okul kitaplarında İslam dini üzerine yukarıda verilen bilgilerin dışında insanın tüylerini ürperten birçok çarpıtılmış düşünce de görmek mümkündür. Konusunda uzman kişilerin hazırladığı “Alman Okul Kitaplarında İslam” adlı eserde birçok örneğe daha ulaşılabilir.. Bütün dünya Müslümanlarının İslam dinine, Türklerin tarihleri, coğrafyaları ve milliyetlerine yapılan bu hakaretlere ve haksızlıklara karşı sorumluluklarının gereğini bir an önce yerine getirmelidirler.