Almanya’da bir çok yerde şato görebiliyorsunuz. Şatolarda krallar ve büyük kişiler yaşamış. Bulunduğumuz nehir kıyısı, arkaya doğru kilometrelerce ormana sahip. Trenle 1200-1300 lü yıllarda kralın yaşamış olduğu Drahofoles kalesine çıkıyoruz. Kaleyi inceliyoruz; kalenin büyük bir bölümü yıkılmış. 1200-1300 lü yıllarda güvenli diye daha yüksek yerlerde yaşarlarmış. İnsanlar turizm amaçlı gezi yapıyorlar, alabildiğine ormanlık alanlarla kaplı bir yer Almanya’da özel ormanlara sahip olma imkanı da varmış.
Kale gezimizin ardından Almanya’nın önemli şehirlerinden birisi olan Köln’e gidiyoruz. Köln, epey büyük bir şehir. Yaklaşık 50 bin civarında Türk yaşadığı söyleniyor, şehrin ortasında çok büyük bir kilise var ve bu kilisenin adı DON. Meşhur bir kilise 16-17. yüzyılda yapılmış şehrin simgesi haline geldiği söylenmekte. Gerçekten de çok büyük ve özel bir yapı. Öyle zannediyorum ki Avrupa da böyle yapılar az bulunur. Taştan yapılmış, taşlar yontulmuş. İçerisine baktığımızda ses ve hoparlör sistemi de mevcut. Kilisenin içerisinde, yapımına katkı sağlayanların maket mezarları mevcut. Kilise incelememiz ve şehir içi gezimizin ardından eve dönüyoruz. Yolda benzin alıyoruz. Almanya’da benzin fiyatları az da olsa değişik fiyatlar arz ediyor . Süper benzin alıyoruz .Litre fiyatı 1,530 Euro.
Diğer bir gün Süleyman Bey ve Raife Hanım, eşim ve ben yaklaşık 150-160 km mesafede bulunan Frankfurt’a akrabamız Bahattin Çelik’i ziyaret edip bir gün misafir oluyoruz. Frankfurt Almanya’nın büyük şehirlerinden biri. Şehrin girişinde çok büyük Titanic gemisini andıran iş merkezi yapılmış. Çok büyük bir yapı içerisinde her türlü mağazalar varmış. Franfurk’ta önümüze gelen büyük mağazaları geziyoruz. Tekstil, giyim, ayakkabı, elektronik eşyalar buraya göre bilmem ama TL ye vurduğunuzda çok pahalı olduğunu gözlemliyorum. Burada indirimler oluyormuş. O indirimlerde uygun olabiliyormuş. Almanya’nın yazı pek olmadığından yazlıklar genelde ucuz oluyor. Caddelerini gezerken Türk bankalarından İş Bankası, Vakıfbank, Akbank tabelalarını görüyoruz. Ayrıca burada Garanti Bankası ve Şekerbank’ ta mevcutmuş. Burada şehir nüfusunun bir milyona yakın olduğu 40-50 bin Türk olduğu söyleniyor. Bir gün Bahattin beylerde kalıyoruz ve misafirperverliklerinden ötürü Bahattin bey ve eşi Mürvet hanıma teşekkür ediyoruz.
Frankfurt’tan Konikwinter’e gelinceye kadar coğrafi olarak orman alanlarıyla kaplı tarıma uygun olmadığı için meyve ve sebze alanlarına rastlayamıyoruz.
Başka bir gün Bonn’a gidiyoruz. Bonn şehri, Doğu ve Batı Almanya’nın birleşmesinden sonra Başkentin Berlin’e taşınmasıyla eski canlılığını kaybetmiş. Dolayısıyla fazla bir özelliği kalmamış. Bonn’dan tarihi bir ilçe olan Linz’e geçiyoruz. Burada binalar taşlarla yapılmış, belirli yerlerine ağaç oturtulmuş. Yan taraflarında ise ağaçtan oyma figürler var. Burada tarihi alana kesinlikle dokunamıyorsunuz. Ancak binaların onarımı için uygun kredi veriliyor. Galiba bir kısmını da devlet karşılıyormuş. Burasının çok eski yerleşim birimi olduğu anlaşılıyor. Bazı dükkanlar kapanmış eski hareketliliği kalmamış . İlçenin içerisinde caddeler her tarafı taş döşeli gezi sırasında turistlerin ağırlıkta gezdiğini görüyoruz. İlçede bulunan cafe ve restoranların fiyatlarına bakıyorum. Menüler, Türkiye’ye göre çok pahalı. İyi bir yemek yeseniz burada 15 Euro. Bu fiyatları görünce ister istemez turistlerin ülkemize gelip de her şey dahil otellerde ne kadar ucuz bir tatil yaptıkları aklıma geliyor ve o kadar nimetten faydalanıyorlar. Kendi ülkemizde bile onlara sağlanan imkanla tatil yapma şansına sahip değiliz. İnşallah bu anlayış değişir ve Türk Milleti daha refah seviyelere gelir ve bizim insanlarımız da rahat tatillerini yapabilirler.