Alev Alatlı: Akıl, Ahlak, Adalet, Adap, Aşk

350

Onu ilk defa 90’lı yıllarda yüz yüze tanıdık. “Orda Kimse Var mı?” serisine başlamıştı ve ülkücüleri daha yakından tanımak istiyordu. Öncelikle Sancı’nın yazarı Emine Işınsu’yu, sonra da beni. Kalktı, Ankara’ya geldi. O zaman Ankara’da güzel mekânlar vardı, onlardan birinde, adresini isminde taşıyan Budakaltı’nda uzun bir akşam yemeği yedik. Bu başlayıp biten bir sohbet olmadı. Defalarca, belki haftada birkaç kez telefon aracılığıyla devam etti. Derken sıra Schrödinger’in Kedisi’ne ve benim kuantum teoriciliğime geldi.

Alev Alatlı’ya uzun süre danışmanlık yapamazdınız. Çünkü yoğun merakıyla, olağanüstü çalışkanlığı ve okumasıyla pek kısa zamanda konuyu kavrar, alıp götürürdü. Kuantum teorisi derken Azerbaycanlı Türk bilim adamı Askerzade’nin “fuzzy logic”ini ne yapmıştı? İçselleştirmişti. Teorinin Türkçe adını kendi koydu: Saçaklı mantık. Sonra, mekaniğin değil toplumun ve insanın dünyasına uygulanır hâle getirdi saçaklı mantığı. Anlayışça ilkelleşen toplumların “ya siyahtır ya beyaz” mantığına isyandı bu saçaklı mantık. Bir miktar öyleyse, bir miktar da böyle demekti. 

Nasıl bilirdim

Kitaplarını, ödüllerini, söyleşilerini dostları anlatacaklardır. Ben bizzat gözlediklerimi ve öznel değerlendirmelerimi yazacağım. 

Kimliğini sorarsanız Türk’tü. Bu Türklükte saçaklı mantık yoktur. İftihar vardı. Fakat değer saydığı başka mirasları da edinmişti. Asker çocuğuydu. Bu önemliydi. Rumeli göçmeni bir ailedendi. Bu da önemliydi. Vatan kaybetmenin ne demek olduğunu bilen bir kültürdendi. Romanlarındaki Günay Rodoplu’nun Rodopluluğu oradandır. 

Herkesin aşılmaz dediği dağa tırmanacağını söyler ve etrafındakilerin şaşkın bakışları arasında o dağı aşıverirdi. Satmaz denilen “Bizim English” dergisini böyle bir atılışla çıkarmış ve yanılmıyorsam yüzbin tirajlara ulaştırmıştı. Kitapları da benzer “yok satmaz”ları ardında bırakarak yaratılmıştı, Kapadokya Ünversitesi’ni de. Yönettiğim “Türkçe Yazı Atölyesi”nin roman konulu dersine onu misafir konuşmacı olarak davet etmiştim. O olmaz denilen yayın başarılarını gençlere öyle bir övünç ve aşkla aktardı ki… Her birine, “Ben de yapmalıyım. Ben de yazmalıyım. O dağı ben de aşmalıyım.” heyecanını duyurdu. Dersten beklenen de budur değil mi?

Bir sevgi hâlesi

Kapadokya Üniversitesi’nin umdesini, “Akıl, Ahlak, Adalet, Adap” diye belirlemişti. Şimdi sitesine baktım, orada sonuna bir de “Aşk” ekleNmiş. Gerçekten aşk olmadan hiçbir şey olmaz, hiçbir şey yaratılmaz. Sitesine mutlaka gidin ve nasihatini, vasiyetini okuyun. 

Birkaç yazımda bahsettiğim, iki ketleme çemberini onda kuvvetle hissederdiniz ve tabii ki kavramı benden iyi anlatırdı. Toplum içinde, ilişkileri içinde, insanı, iki çember sarar. Bunların dışına çıkılmamalıdır. Dışardaki çember hukuk çemberidir. Onun dışına çıkarsanız hukuk sizi cezalandırır. Fakat içerde, daha dar bir ahlak çemberi vardır: Alatlı özetlemişti: “Aslolan, hakkın helal edilmesi olmalıydı. Helalleşmek olmalıydı. Helalleşmek, mahkemede dava kazanmaktan daha üstün olmalıydı. Çünkü, her yasal hak, helâl değildir.” Kanunların her izin verdiği helal değildir!

Safsatayı, paçozluğu, bayalığı sevmezdi. Fakat düşüneni, çalışanı, iddia sahibini severdi. Sizi saran sevgi halesini hemen hissederdiniz. Bu sevgi aurasıdır ki siyasî görüşleri çok farklı insanları bir araya getirir ve onların da birbirini sevmesine katalizör olurdu. Tek kriteri vardı: “Türkiye dendiğinde burnunun direği sızlamalı.” 

Emine Işınsu Roman Ödülü Jürisinde

Emine Işınsu Roman Ödülü jürisindeydi. Genç veya orta yaşlı kalemleri teşvik etmeyi görevi görürdü. Roman Ödülü sırasında üst üste cereyan eden üç anekdotu anlatayım: 

Ödüle 141 roman geldi. Tamamı internette bulutta, bütün jüri üyelerine açıktı. Fakat bizim bir de genç edebiyatçılardan oluşan ön jürimiz vardı ve onlar olağanüstü bir çabayla aday roman sayısını sekize indirmişlerdi. Alev Alatlı’ya telefona durumu ve sekiz romanın adını bildirdim. Sonra da işini daha da kolaylaştırırım diye ağzımdan şöyle bir soru kaçtı: “Ön jüri bu sekiz arasından da üçünü daha çok beğenmiş. Onların adını vereyim mi?” Kesin ve telaşlı bir sesle cevabımı aldım: “Sakın söyleme!” Helal değildi söylemek. 

Nihayet jüri Ülkü Demiray’ın Cümbezin Kızı üzerinde oy birliğine vardı. Alev Hanım sonuç belli olur olmaz, beni beklemeden Ülkü Hanım’a telefon etmiş. Düşünen, kalemiyle, kafasıyla üreten insana duyulan sevgi ve o sevginin verdiği heyecanla! Karşı tarafta da heyecan. Beş- on dakika sonra Ülkü Hanım’ı aradığımda, telefonda ağlıyordu. Ülkü Hanım’ı sonradan tanıdım. Alev Hanım’a mutlaka gidip elini öpmek istiyordu. Romanındaki kahramana benzetiyordu onu: O benim Ninannem! 

Son anekdot, kitabın arka kapağına yazılacak yazı üzerine. Alev Hanım kendi değerlendirmesini yazmıştı. Bir de “Ödüle 141 roman geldi. Bu eser diğerleri arasında öne çıktı.” diye yazsak mı diye sordum. Şiddetle karşı çıktı: “Bu, diğer katılımcıları üzer. Onlar o kadar emek ve zaman vermişler. Kazananı kendi değeriyle yüceltelim. Diğerleriyle kıyaslayarak değil.” 

Her dokunduğunun onu derhal sevmesinin sebebi budur işte. Sevgisi, “helal” anlayışı ve sevdiği insanlara yüreği titreyerek yaklaşması. 

Rahat uyu sevgili dost. 

Önceki İçerikKonudan Konuya  (41)
Sonraki İçerikAydınların sorumluluğu halkın sorumluluğundan çok daha derindir. / Alev Alatlı
İskender Öksüz
İskender Öksüz 14 Eylül 1945 tarihinde İzmir'de dünyaya gelmiştir. 1966 yılında Ege Üniversitesi Kimya-Fizik Bölümü'nde lisans eğitimini tamamlamıştır. Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumunun yurtdışı bursuyla ABD'de Yale Üniversitesi'ne kabul edilmiş, burada, Oktay Sinanoğlu'nun danışmanlığında, 1968'de yüksek lisansını 1969'da da doktora derecesini almıştır. İskender Öksüz 1968-1979 yılları arasında; Orta Doğu Teknik Üniversitesi'nde bölüm başkanlığı, rektör yardımcılığı ve rektör vekilliği görevlerinde bulunmuştur. Yine aynı yıllarda senato üyeliği (ADMMA), Türkiye Atom Enerji Komisyonu 7. Dönem üyeliği, Atom enerjisi konusunda bakan danışmanlığı ve Töre-Devlet Yayınevi yöneticiliği yapmıştır. Öksüz, 1981-1987 yılları arasında, Suudi Arabistan'da bulunan University of Petroleum and Minerals'da akademik ve idari görevler, bilgisayar destekli öğretim koordinatörü, yeni öğretim üyesi seçimi ve terfi komitesi üyeliği yapmıştır. 1987 yılından itibaren sağlık, bilişim ve eğitim sektörlerinde çeşitli firmalarda üst düzey yöneticilik yapan Öksüz, çeşitli şirketlerde yönetim kurulu üyeliği, genel müdürlük ve holding genel koordinatörlüğü yaptı. İskender Öksüz 2012 yılında Gazi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden emekli oldu. Otuzun üstünde bilimsel yayını yedi yüzün üzerinde atıfı bulunan Öksüz, KÜBİTEM (Kültür, Bilim ve Teknik Merkezi) kuruculuğu, Türk Ocağı Hars Heyeti ve Yönetim Kurulu üyeliği, Millî Düşünce Merkezi Yönetim Kurulu üyeliği; Töre, Devlet, Bozkurt, Türk Yurdu dergilerinde makale ve başka yazıları yayımladı. Üniversiteler de dâhil olmak üzere çeşitli platformlarda konferans, söyleşi ve röportajlarda bulundu.[5][6] Ayrıca Son Havadis, Yeni Ufuk ve Ayyıldız gazetelerinde köşe yazarlığı yaptı. Karar gazetesinde köşe yazarlığına devam etmektedir. İskender Öksüz, 5 Mayıs 2021 tarihinde vefat eden ünlü romancı Emine Işınsu ile evliydi. Eserleri[7] Millet ve Milliyetçilik Bilim, Din ve Türkçülük Alt Akıl: Aptallar ve Diktatörler Türk Milliyetçiliği Fikir Sistemi Türk'üm Özür Dilerim Niçin Geri Kaldık? Çin Dünyayı Ele Mi Geçiriyor? (Konuralp Ercilasun ile birlikte)