“Anlayacağınız bir zihniyet sorunumuz var … Onu için bunları tekrar da fayda var! Tokat yemekten şamar oğlanına dönüşmüş topluma yerel seçimler öncesinde uyarılar yapmaya devam ediyoruz…”
Türk Milleti yüz yıllardır karşı karşıya olduğu bir “zihniyet meselesi” dolayısıyla nesilden nesile aktarılan ve birbirine benzer acı olaylar yaşıyor.
Bu nedenle Türk Milletini bu acılardan kurtarmak ve istikbalde rahat etmesini sağlamak için binlerce yıllık bu probleme el atmak zorundayız
Ancak toplumun geneli tarafından henüz keşfedilmemiş olan bu “zihniyet meselesi” dış güçler ve ülkeyi yönetmek isteyenler tarafından çok iyi analiz edilmiştir. Adeta millet olarak atacağımız her adım öncesinden bunlar tarafından bilinmektedir.
Zihniyetimiz yanlışta olsa nerede ise karakterimiz haline gelmiştir. Bu nedenle eğer zihniyetimizde bir problem var ise bu karakterimize de önemli oranda yansımaktadır. Ancak kanaatimce karakter ve zihniyet arasında çok derin uçurumlar vardır. Yani zihniyet bozuk olsa bile karakter düzgün olabilir.
Türk Milleti unutkandır. Çoğumuza akşam ne yediğimiz sorulsa doğru cevaplar veremeyebiliriz. O sebeple 10 yıl veya 100 öncesini hatırlamak bile mümkün değildir. Acılar, başımıza gelenler ve ödediğimiz bedeller kolayca unutulur. Savaşlar ve depremler bunun en yakın örnekleridir.
Türk Milleti nerede ise aptallık derecesinde saf ve iyi niyetlidir. Olayları gerçeklik ekseninden ziyade duygusallık çerçevesinde değerlendirir. Buna son örnek ise varlığını tehdit eden Suriyeli sığınmacılar konusunda Ensar-Muhacir’in dayatması ile susturulmuş olmasıdır.
Allah, din, peygamber, kutsal kitap gibi konularda akılcılıktan uzak neden olduğu bilinmez bir biat anlayışı içindedir. Camilerde Arapça yapılan duaları bilmeden amin der…en azından kendi dilinde dua edilmesinde bile ısrarcı olmaz. Hurafeye inanmaya yatkındır. Ancak cehennemden çok korkar ve cehennemden kurtulsun diye uyduruk şeyhleri Allah ile arasına aracı koyar. Hatta uydurulmuş din ile din arasındaki farkı çok iyi bilir ama dünyevi nedenlerle buna göre yaşamak işine gelmez… Yaptıkları veya yapmadıkları ile cemiyetin zarar gördüğünü bilir de sesini kolay kolay çıkarmaz.
Eğitimden bir türlü hoşlanmaz. Cehalet rahatsız etmez. Kadercidir!
Çalışkan değildir! Kolaycıdır! Ekmeğini doğrulttuğu zaman şükür eder işi rölantiye alır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk Milletine hitaben söylediği şeylerin çoğu aslında millette gördüğü değil görmeyi arzu ettiği şeylerdir. O kanunlarda yaptığı devrimler kadar aslında Türk Milletinin zihninde de bir devrim yaratmaya çalışmıştır.
Türk Milleti sorumluklarını hep başına gelmiş adamlara devretmiştir. Denetim görevinden kaçınmıştır. Halbuki “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözü dillerden düşmez ama ona göre de yaşanmaz. Bu ona çeşitli mihraklar tarafından da telkin edilmiştir. O da işine geldiği için kabullenmiştir.
Aslında yanlışın ne olduğunu pek ala bilir. Ancak çoğunlukla işine gelmediğinden bu yanlışları yapmaktan da geri durmaz. Bu durumu veya benzerlerini anlatan Nasreddin Hoca Fıkraları, Karagöz-Hacivat atışmaları, hiciv dolu şiirler, deyimler ve atasözleri çok meşhurdur.
Futbol takımı gibi taraf tutar. Yani yanlışlarında bile tutucudur denilebilir. Bu nedenle özeleştiri yapmaktan kaçınır ve topu başkalarının üstüne gönderir. Menfaatleri birçok aile, evlat, vatan, bayrak gibi kutsal sayılabilecek şeylerden önce gelir fakat bu konularda uyarıldığında da hamaset dolu itirazlarda bulunur.
Adaletin gerçekleşmesini ister ama adaletin bu dünyada tecelli etmeyeceğini düşünür. Bu nedenle hak arayışını genel de ahirete bırakır. Zulmü ve zalimi sevmez ama “bana dokunmayan yılan bin yaşasın” mantığı ile pek de sesini çıkarmaz. Hak, adalet ve hukuk arayışında olanları da Don Kişot olarak niteler! Bilmez dediğimiz bu insan tipi kalkar size durumu İspanyol edebiyatının baş yapıtlarından biri olan roman kahramanı Don Kişot ile örnekler…
Günlük yaşar yarını düşünmez. Etraflı da düşünmez. Onun için Osmanlı zamanında “etrakı bi idrak” denilmişti. Yani aklı olanın idraki olmayabilirdi!
Ezan susmamışsa bayrak inmemişse sanki bir sorun yok gibi görür. Hâlbuki yıllardır ABD, İngiltere ve Fransa gibi ülkelerin sömürgesi olan İslam ülkelerinin de, bayrağı inmemiş ve ezanı susmamıştı… Mukayeseli değerlendirmelerden uzaktır. Belki de mukayese ne demek farkında bile değildir. Tarih, hukuk, teknoloji ve diğer mukayese etmesi gereken şeylerin önemini de kavramamış olabilir.
Dedim ya aslında bilimsel incelemelere konu olacak bir zihniyet meselemiz var. Hemen itirazlarda bulunabilirsiniz. Ben zaten itirazlarda bulunacak insanlar için bu konuyu gündeme getirmedim. Ben böyle bir zihniyete sahip değilim diyecek arkadaşları da saygıyla karşılıyorum. Lafım sözüm bu tür bir zihniyete sahip insanlarımızadır.
Eğri oturup doğru konuşalım deriz ama doğrular karşısında yanlış konuşmaya ve yapmaya da devam ederiz!
Başarmak ve böylece ülkemize ve de Türk Milletine faydamız olsun diyorsak zihniyetimizdeki arızaları gidermek ve kendimizi değiştirmek zorundayız. Bu konuda bilimsel çalışmalar yapanların topluma önderlik yapması gerekiyor. Haydi bakalım çıkın öne!