Akıl, Nakil ve Kur’an

65

     Takarrür etmiş /
yerleşmiş, bilinen usûl / metot, esas, kaide ve kurallardandır ki, AKIL ve
NAKİL / Kur’an, hadis gibi İslâmın asıl kaynakları; tearuz ettikleri /
görünüşte çatıştıkları ve birbirine zıt bir hâl aldıkları zaman; AKIL asıl
itibar olunur, geçerli sayılır. NAKİL tevil olunur. Yani Kur’an ve hadislerin
açıklamasında, geçerli bir delil veya sebepten dolayı, ayeti ilk bakışta
görünen mâniasından alıp, taşıdığı diğer mâni ve anlamlardan, bir veya birkaçı
ile tefsir ederek yorumlamak asıl olur. Fakat o AKIL; o sahada ehil bir AKIL olması
gerekir.

     Hem de tahakkuk
etmiş gerçekleşmiş, delil ve kanıt ile ispat edilmiş ve kesinleşmiştir ki,
Kur’an’ın her bir tarafında intişar eden / yer alan esas maksat ve gayeler,
asıl ve temel unsurlar dörttür. Onlar da:

     İspat-ı Sâni-i Vahit:
Bir olan ve her şeyi sanatla yaratan Allah’ın varlığının ve bir olduğunun
delillerle ortaya konulması, ispatlanması.

     Nübüvvet: Nebîlik,
peygamberlik, Allah elçiliği.

     Haşr-i cismanî:
Cisimle, cesetle dirilme, ruhla beraber bedenlerin ve vücutların haşri; bir
araya gelip toplanması.

     Adalet: Her hak
sahibine hakkının tam ve eksiksiz verilmesi, düzenli ve dengeli oluş.

     Kur’an’ın bu
muhteviyatı / bu içeriği; İlâhî gaye, yüksek bilgi demek olan HİKMET tarafından
kâinata / evrene; yaratılmış şeylerin tamamına, bütün âlemlere sorulan suallere
cevap verecek tek merci ve makamın Kur’an olduğunun göstergesidir.
     Hal diliyle sorulanlara gelince:

     -Ey Kâinat!
Nereden ve kimin emriyle geliyorsunuz? Sultanınız kimdir? Delil, kanıt ve
hatibiniz / sözcünüz kimdir? Ne edeceksiniz ve nereye gideceksiniz? 

     Bu hususlara şek, şüphe ve tereddüte yer
vermeyecek şekilde cevap verecek olan, yalnız Kur’an’dır. Öyle ise, Kur’an’daki
maksat ve gayelerden başka olan kâinat bahis ve konusunun asıl konuyla ilgisi
yoktur.

     Tâ ki, sanatın
intizamıyla; Sâni-i Zülcelâle / sonsuz büyüklük sahibi ve her şeyi sanatla
yaratan Allah’a ve O’nun varlığına; delil ve kanıta dayanarak götürecek yol
açılsın.

     Evet, her şeyde
intizam / düzenlilik ve düzgünlük görünür. Tam bir açıklık ile kendini
gösterir. Sâniin / her şeyi sanatla yaratması veya yaratmaması; O’nun
iradesini; yapıp yapmamanın kendi bileceği bir iş olduğunu anlamamızı sağlar.
     Allah’ın sanatındaki intizam ve
düzenlilik; kâinatın her tarafında parlayan yaratılıştaki güzelliğe; hikmet
gözü ile yani asıl maksadı düşünerek bakmak gerektiğini hatırlatır.

     Sanki her bir
masnu / sanatla yapılmış her şey; birer dil olup Sâni’nin;  Allah’ın hikmetini, İlâhî gayesini tespih
ediyor / Allahı bütün kusur ve noksan sıfatlardan tenzih edip uzak tutuyor.
Allah’ı şanına lâyık ifadelerle anıyor. Buna her tür; parmağını kaldırarak
şahit ve tanıklık ediyor.

     Madem maksat
budur. Madem kâinat kitabından; intizama / düzgün oluşa ait işaret, alâmet ve
belirtileri öğreniyor. Netice ve sonucun aynı olduğunu görüyoruz. Öyle ise,
kâinatın oluşumu, şekillenmesi, işin hakikati, aslı; nasıl olursa olsun, bizi
direkt olarak, doğrudan doğruya ilgilendirmez.

     Fakat Kur’an’ın
yüksek meclisine girmiş olan kâinatın her ferdi; dört vazife ile
görevlendirilmiştir.

     Birincisi: İntizam,
düzenlilik ve ittifakla / hep birlikte her şeyin; kudret, kuvvet ve iktidarı
zamanla kayıtlı olmayan, saltanatı başlangıçsız Sultan yani Ezel Sultanı
Allah’ın saltanatını ilân etmek.

     İkincisi: Her biri
hakiki fennin birer konusu ve seçkini olduklarından, İslâmiyet’in hakikî /
gerçek fen ve ilimlerin zübdesi / özeti oluşunu izhar eder / gösterir.

     Üçüncüsü: Her biri
birer türün örneği olduklarından, yaratılışta geçerli olan kanun, yasa ve İlâhî
kanunlara İslâmiyetin uygunluğunu ispat etmek. Ta ki, tabiat kanunları
dediğimiz İlahî kanunların  vesîle ve
yardımlarıyla İslâmiyet yayılsın.

     İşte bu özelliği
sebebiyle İslâm dini; diğer heva ve heveslere dalmış, medetsiz, karanlık ve
değişmeye yüz tutan dinlerden ayrı ve seçkin bir dindir.

     Dördüncüsü: Her
biri birer hakikatin örneği olduklarından; fikirleri hakikatler cihetine
yöneltmek, teşvik / şevke getirmek ve tembih etmek / uyarmaktır.

     Kısaca demek
lâzımsa, Kur’an’da kasem / yemin ile temeyyüz etmiş / nazara verilmiş olan
yücelerdeki yıldız ve gezegenleri, yeryüzündeki cisimleri tefekkür ve
düşünmekten gaflet edenleri / uzak kalanları daima ikaz eder / uyarırlar.

     Evet, Kur’an
gaflet uykusuna dalanların akıllarını başına getirir.

     Çünkü: “Kul hüve nebeün
azim.” (Sad: 67)

     “ (Ya Muhammed) de
ki: ‘Bu bir büyük haberdir.’ ”

     “Bu Kur’an pek
mühim bir mesajdır.”

Önceki İçerikGazi Mustafa Kemal, Nasıl Atatürk Oldu?
Sonraki İçerikBaşkan Öngörülemez Biri Olursa
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.