Yerel seçimler yaklaşırken, partiler adaylarını yavaş yavaş açıklıyorlar. Her seçim olduğu gibi bu seçimde de en çok merak edilen şehir İstanbul ve İstanbul için bütün partiler gerek ittifak yapıp yapmama konusunda strateji belirleme, gerekse seçmende karşılığı olan en doğru ismi bulma konusunda ince eleyip sık dokuyorlar. Çünkü İstanbul çok önemli ve Sayın Cumhurbaşkanı’nın daha önce de ifade ettiği gibi İstanbul’u alan Türkiye’yi alır.
Ak Parti’de İstanbul için birkaç adayın ismi geçiyor. Binali Yıldırım, Süleyman Soylu, Numan Kurtulmuş bu isimlerden bazıları. Parti içinde gerçekleştirilen temayül yoklamasında, Binali Yıldırım’ın isminin açık ara önde çıktığı söyleniyor. Zaten Haziran seçimlerinden beri Binali Yıldırım’ın İstanbul Büyükşehire aday gösterileceği ifade ediliyordu.
Binali Yıldırım’ın doğru isim olup olmadığını bilmem. Bu konu Ak Parti’nin kendi sorunudur. Ancak gerek Yıldırım’ın gerekse diğer bakanların isimlerinin belediye başkanlığı için geçiyor olmasında siyasi etik açısından bir takım sakıncalar var.
Öncelikle Binali Yıldırım, bu ülkede yıllarca bakanlık, başbakanlık ve iktidar partisinin genel başkanlığını yapmış bir isim. Hali hazırda da Meclis Başkanı olarak görev yapıyor. CV’sinde bu görevler bulunan bir isim, tenzil-i rütbe olacak şekilde büyükşehir belediye başkanlığına talip olmayı kendine yakıştırsa bile, bu talep Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet olarak kurumsal yapısına yakışmaz.
İkincil olarak, Binali Yıldırım’ın bu kadar görev yaptıktan sonra artık kenara çekilip alttan gelenlere yol açması lazım. Koltuğa bu kadar yapışmak doğru değil. Milletvekili de ben olayım, bakan da ben olayım, belediye başkanı da ben olayın zihniyetinin memlekete bir şey katma imkânı yok. Bu saatten sonra Yıldırım’ın da İstanbul’a katacağı hiçbir şey yok.
Üçüncü olarak, İstanbul Büyük Şehir Belediyesi dünyadaki pek çok ülkeden daha büyük bütçesi olan bir belediye. Bu bütçe büyüklüğü siyasi piranhaların iştahını artırıyor doğal olarak. Binali Yıldırım böyle bir düşünceyle İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na göz dikmişse, partisinin genel başkanı da değerli “dava arkadaşının” iyi bir emeklilik ikramiyesi alarak siyasete veda etmesini planlıyorsa, ortada ayrı bir ahlaki sorun var demektir.
Dördüncü olarak, Ak Parti 9,5 milyon resmi kayıtlı üyesi ve 25 milyon civarında seçmeni olan bir parti. Ak Parti bu kadar taraftarı arasından genç, idealist, ufku geniş, proje ve icraat üretecek yeni yüzler çıkartamıyorsa dükkânı kapatıp gitsin zaten. Bu kadar taraftar arasından yeni yüzler çıkartamayan bir partiden memlekete hayır gelmesini beklemek saflık olur.
Bütün bu anlattığım sakıncalarda haksızsam, İstanbul Ak Parti için bir bakanı hatta başbakanı feda edecek kadar önemliyse ve Ak Parti’nin İstanbul’u alabilmesi için illa Binali Yıldırım’ın veya Ak Partili başka bir bakanın aday gösterilmesi gerekiyorsa, Ak Parti’ye tavsiyem bakanla falan hiç uğraşmasınlar. Direkt Sayın Cumhurbaşkanı’nı aday göstersinler.
Sayın Cumhurbaşkanı zaten İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı göreviyle yıldızı parlayan bir isim. Üstelik 12 yıl başbakanlık ve 4 yıldır da Cumhurbaşkanlığı yapmasına rağmen hala büyükşehir belediye başkanlığı dönemindeki icraatlarını anlatıyor. Bir de Sayın Cumhurbaşkanı her ne kadar açıkça ifade etmese de, başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı görevlerine bir türlü ısınamadı. Görev yaptığı dönemde şiir okuduğu için hapis cezası aldığından ve dönemini tamamlayamadan görevden el çektirildiğinden olsa gerek, gönlü hala böyle asfalt dökebileceği, betondan binalar dikebileceği görevlerde.
Bu kısmı özellikle iyi okuyun, çünkü bütün siyasi kariyerimi riske atarak yazıyorum. Aşağıda yazdıklarım nedeniyle bundan böyle muhalif partilerde siyaset yapamayabilirim. Sayın Cumhurbaşkanı’nın gerek başbakan gerekse Cumhurbaşkanı olarak eleştirilecek çok yönü vardır. Ama büyükşehir belediye başkanı sıfatıyla eleştirilecek bir icraata imza attığını şahsen hatırlamıyorum. Tam tersine, İstanbul’un pek çok sıkıntısına çözüm üreten son derece başarılı icraatlar gerçekleştirmiştir. O nedenle Sayın Cumhurbaşkanı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na aday olursa, sadece kendi taraftarlarının değil muhalefetin de ciddi oranda desteğini alır ve Türkiye’de daha önce eşi benzeri görülmemiş bir oy oranıyla Başkan seçilir. Böylelikle İstanbul Ak Parti eliyle yönetilen bir belediye olmaya devam eder.