Ahlâki disiplinlerin ekonomik anlayışa katkıları ve zenginleşme(2)

103

Batının şimdi geldiği durumu anlama açısından Orta cağdaki durumuna bir göz atalım. O dönemde kilise öğretilerine baktığımızda soyluların, tüccarın ve ticaret yapan halkın para ile uğraşması sürekli olarak eleştirilmiş ve aşağılanma olgusu oluşturulmuştur.

O dönemin yaygın görüşü para ile uğraşmak günahlı ve meşru olmayan bir iş olarak algılanıyordu. Bu algıyı oluşturan doneler baktığımızda papazların söylemleri İncil’den “Hiç kimse iki efendiye kulluk edemez; çünkü ya birinden nefret eder ve ötekini sever, yahut da birini tutar, ötekini hor görür. Siz Tanrı’ya ve Mammona (Zenginlik İlahi) kulluk edemezsiniz.”(Matta) “ey yoksul olanlar, ne mutlu size, Tanrı’nın egemenliği sizindir!” (Luka)  gibi ifadeleri kullanarak Tüccarın konumunu belirlemiş oluyorlardı.

O bölgede para ile uğraşan tüccarlar Yahudiler, Türkler, tefecilerle aynı kefeye koyularak halk kültürü tiplemelerindeki “kötü adam” tiplemelerinden biriydiler (Burke, Peter; Yeniçağ Başında Avrupa Halk Kültür )

Ortaçağ Avrupası’nın tüccarı (burjuva), toplumla ilişkisi kopuk, Kilise tarafından günahkar sayılan, soylular tarafından da varlığına sadece sağladığı yarar nedeniyle katlanılan ve toplumun bütün kesimleri tarafından hor görülen bir varlıktı.

Katolikler kısaca günlük hayatın ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir gelir olduktan sonra fazla çalışma yerine ibadetle geçirme, kiliseye yardım etme gibi düşünce hakimdi. Gelecekle ilgili maddi anlamda bir gelecek tasavvuru yapılmayacaktı.

Protestanlar ise başarılı bir ticareti, kazancı dini bir faaliyet olarak algılıyor. Protestanlar çok çalışıyorlar. Çalışmayı dinin bir ritüeli olarak algılıyorlar. İşlerini doğruluk, güven ve sadakat temelinde yapmaya gayret ediyorlardı. Mesleklerini adanmışlık ruhu ile özdeşik olarak icra ediyorlardı.

İnançlarından kaynaklanan nefsin arzularına uymayıp, müsrifliği kabul etmeyen anlayışları ile tasarrufa yöneldiler. Tasarruf yoluyla elde ettikleri ciddi birikimleri oldu. Protestan öğretisi biriktirdiklerini ölçüsüz harcamalarına müsaade etmiyordu. Aynı zamanda da biriken bu servetin atıl kalmasına da izin vermiyordu. Sonuçta biriktirdikleri ile yatırım yaptılar. Kendilerini geliştirdiler ve zenginleşmeye başladılar.

Protestan ahlakı, hem azami karın yapılması gerekliliğini hem de bu kardan elde edilen birikimin tekrar üretime yatırılmasını vaaz ediyordu.

Örnek olma açısında İngiliz Protestan vaiz Richard Bakster’in vaazında bir kesite bakalım (Braudel)

“Çok değerli ve kısacık dünya hayatımızın bir tek anını bile boşa harcamamalıyız, tek ödülümüz, Tanrı’nın bize yüklediği görevde elimizden geleni yapmamızda yatar. O’nun bize uygun gördüğü yerde çalışmalıyız. Kimin kurtulacağını ve kimin cehenneme gideceğini Tanrı önceden bilir. Ama, kişinin mesleğindeki başarısı onun seçkinler arasında olduğunun işaretidir. Servet kazanan tacir başarısında, Tanrı’nın onu seçtiğinin kanıtını görür.

Ancak sakın servetini lüks yaşamak için kullanma, zira bu cehenneme götüren yoldur. Zenginliğini halkın faydasına kullan, cemaat için işe yara”.

Avrupa’da gelişmiş zengin hem ekonomik, hem sosyal hadiselerini halletmiş ülkeler baktığımızda onların Protestan olduklarını görebiliriz. Almanya, Hollanda, İngiltere gibi Kuzey ülkeleri. Katolik ülkeler ise; İspanya, İtalya, Yunanistan gibi Avrupa’nın Güney ülkeleri bölgesi ise gelişmişlik açısından bakıldığında, aralarındaki farklar gözükür.