Şefaat, birisi için aracı olmak, hatır ve yetkisini kullanarak darda kalan kimseyi sıkıntıdan kurtarmaktır.
Dini bir tabir olarak şefaat, ahirette, günahkâr müminlerin affedilmesi, günahı olmayanların daha yüksek derecelere erişmeleri için peygamberlerin ve şefaat etmesine izin verilen kimselerin Allah’a yalvarmaları ve günahkarların bağışlanmasını istemeleri demektir.
Bütün ehlisünnet mezheplerine göre ahirette şefaat haktır.
Allahu Teala, bütün nimet, yetki ve şereflerin sahibidir. Hüküm ve karar sahibi O’dur. Cennet ve Cehennem O’nun emrindedir. Ancak O, bazı kullarının şeref ve itibarını artırmak, katındaki yakınlık ve dostluğunu göstermek için kendilerine şefaat yetkisi verebilir.
Şefaat Allahu Teala’nın işine karışmak değildir. Şefaat izni ve yetkisi verilen bir kimseden şefaat istemek Allah’a şirk koşmak değildir. Şefaat, sevenlerin sevdikleri için aracı olup; naz makamında niyaz etmeleri, sevdikleri adına gözyaşı dökmeleridir.
İnşaallah ahirette Peygamber Aleyhisselam, şehitler, Allah dostları, ilmi ile amil alimler; Allah Azimuşşanın şefâat edilmesine izin verdiği kimselere şefaat edeceklerdir.
Allah’ın izni olmadan bir kimsenin şefaat etmesi veya Allah’ın razı olmadığı birine şefaatte bulunulması mümkün değildir.
Ayeti kerimelerde şöyle geçmektedir:
“Onun izni olmadan huzurunda şefaat edecek olan kimdir?” (Bakara 255)
“Rahmanın katında, söz ve izin alandan başkasının, şefaate gücü yetmez.”(Meryem87)
Kafirler ve münafıklar için şefaat yoktur. Onlara, dünyadaki amellerinin bir faydası olmadığı gibi, yakın dostlarının da bir faydası olmayacaktır.
“Onlara (kâfirlere) şefaatçilerin şefaati fayda vermez.” (Müddessir, 48)
Ahirette şefaatin olmadığı bildiren ayeti kerimeler işte böyle inanmayan veya nifak içinde olanlar içindir:
“O gün hiç kimseden şefaat kabul edilmez.” (Bakara 48)
“…sözü dinlenecek bir şefaatçileri yoktur.” (Mü’min 18) ayetlerinde anlatılan durum, kafir, müşrik ve zalimler içindir.
Hadisi şeriflerde şefaat :
Efendimiz (s.a.v) bir hadisi şerifinde;
“Benim şefaatim ümmetimin büyük günah sahipleri için olacaktır.” buyurmuştur. (Ebu Davud, No: 4739; Tirmizi, No: 2435; Ahmed, III, 213; Hakim)
Bir diğer hadislerinde de şöyle buyurmuştur:
“Övünmek için söylemiyorum, ama ben (dünyada ve âhirette) âdemoğullarının efendisiyim. Kıyamet günü yer yarıldığında ondan ilk çıkacak olan benim. İlk olarak şefaat edip şefaati kabul olunacak da benim. O gün livâü’l-hamd sancağı elimde olacak ve onun altında Âdem ve ondan sonra gelenler (müminler) bulunacak.” Tirmizî, Menâkıb, 1, Tefsir, 18; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 1/282)
Bir başka hadisi şerifte de şöyle geçmektedir:
“Rasülullah s.a.v., Şaban ayının on üçüncü gecesi ümmetine şefaat etmek için dua edip yalvardı. Kendisine, ümmetinin üçte birine şefaat etme izni verildi. On dördüncü gecesi yine dua edip yalvardı. Bu sefer üçte ikisine şefaat etme yetkisi verildi. On beşinci gecesi bir daha yalvardı. Bu sefer de, kaçak develer gibi Allah’tan kaçanlar dışında bütün ümmetine şefaat etme izni verildi. Yani günah işlemeye devam ederek Allah Teala’dan kaçanlar ve O’ndan uzaklaşanlar şefaat dışında kaldı.” (Ebu Davud, 2775)
Makam-ı Mahmud, en büyük şefaat yetkisidir.
Allahu Teala (cc) bir ayet-i kerimede Peygamber Efendimiz’e (sav) şöyle buyuruyor: “Gecenin bir kısmında da sadece sana mahsus bir nafile olmak üzere uykudan kalk, Kur’ân ile teheccüd namazı kıl, umulur ki Rabbin seni makam-ı mahmuda gönderecektir.” (İsra, 79)
Makâm-ı Mahmud; hadislerde de ifade edildiği üzere en büyük şefaat yetkisidir.
Kimler Şefaat Edebilecek :
Allah’ın şefaat izni verdiği; peygamberler, melekler, Allah dostları, alimler, salihler, şehitler ve izin verilen diğer kimseler müminlere şefaat ederler; Cehennem’i hak etmiş müminlerin affı için Allah’a yalvarır, kurtuluşu için aracı olurlar. Allahu Teala da onların şefaatini kabul buyurur, şefaat edilen günahkarları affeder. (Bkz: Buhari, Tevhid, 24; Müslim, İman, 302; İbnu Mace, Zühd, 37)
Enes b. Mâlik’in (r.a.) bildirdiğine göre Hz. Peygamber (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
O kıyamet günü insanlar saf saf dizilir. Cennet ehli de saf saf olur. O sırada cehennem ehlinden bir kişi cennet ehlinden birine uğrar ve,
‘Ey falan! Hatırladın mı sen su istemiştin de ben sana bir içimlik su vermiştim’ der. (Bu iyiliğini bahane ederek şefaat diler). Adam, o kimseye şefaat eder. Yine cehennemlik olan bir başka adam, cennetlik olan bir başkasının yanından geçer ve ona, ‘Sana abdest suyu verdiğimi hatırlıyor musun?’ der. (Bu iyiliği için kendisine şefaat ister. O da hatırlar) ve ona şefaat eder.”
Diğer rivayette şu kısım da vardır:
‘Cehennemlik olanlardan biri cennetlik olanlardan birine gelir ve, ‘Ey falan! Beni şöyle şöyle bir işe gönderdiğin günü hatırlıyor musun? Ben o gün senin için git-miştim (Bu sözüyle şefaatini ister). Cennetlik olan kimse de ona şefaat eder.” (İbn Mâce, Edeb, 8 (nr. 3684))
Küçük yaşta ölen çocuklar anne ve babalarına şefaatçi olacaktır. Bu konuda Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:
“Küçük yaşta ölen çocuğa, ‘Cennete gir!’ denilir. Fakat o cennetin kapısında durur, kızgın ve öfkeli bir şekilde beklemeye başlar, ‘Annem ile babam yanımda olmadıkça girmem!’ der. O zaman meleklere, “Onun anne babasını da onunla birlikte cennete koyun!’ denilir.” (Aynı konuda bk. Müslim, Birr, 154; İbn Mâce, Cenâiz, 58)
Uzun ömrünü islam üzere geçirene, ailesine şefaat yetkisi verilir.
Enes b. Mâlik’ten: Resûlullah (s.a.v) şöyle buyurdular:
“Kendisine verilen uzun ömrü İslâm üzere geçiren insandan, Doksan yaşına varanı Allah (c.c) geçmiş günahlarını affeder. Artık bu insan, ‘Allah’ın yeryüzünde yürüttüğü kimse’ diye isimlendirilir ve ailesine şefaat etme yetkisi verilir.” (Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/89; 3/217-218)
Salih amel üzere olanlara şefaat yetkisi verilir. Bir hadisi şerifte şöyle buyurulmuştur: “(Kıyamet günü sâlih ameli bulunan) insanlara, ‘Ey falanca kişi! Kalk ve şefaat et’ denilir. O da kalkar ve ameli nisbetince halkına, ailesine, bir ya da iki adama şefaat eder. ” (Tirmizî, Sıfatü’l-Kıyâme, 12; Ebû Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, 7/116)
Kuran-ı Kerim ve oruç mü’minlere şefaatçı olacaktır.
Bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmuştur:
“Kur’an ve oruç, kıyamet gününde kullara şefaatçi olur. Oruç der ki: ‘Ey Rabbiml Ben onu, gündüzleri yemekten, içmekten ve şehvetten alıkoydum. Bana şefaat hakkı ver.’ Kur’an der ki: ‘Ey Rabbim! Ben onu geceleri uyumaktan alıkoydum. Bana şefaat hakkı ver.’ Böylece ikisi de şefaat eder. (İbn Abdilberr, İlim)
Özetle; ahirette Rabbül Aleminin izin verdiği kimseler, yine Rabbül Aleminin izin verdiği kimselere şefaat edecektir. Bu, Kuran, sünnet ve alimlerin icmaı ile sabittir. Bu, Cenabı Hakkın bir rahmetidir. O, rahmetini bu şekilde kullanmakla, rızasına ermiş, kamil müminleri taltif ettiği gibi, rızasına giden yolu da göstermiş olmaktadır.
Rabbim cümlemizi Allahın Habibi, kainatın efendisi Muhammed Mustafa aleyhisselamın şefaatine erdirsin. Amin