Ahiliğin Tanımı, Kuruluşu ve Fonksiyonu

100

Ahi örgütlerine Türklerin yerleşik hayata geçmelerinden sonra, 13. Yüzyılda Anadolu, Balkanlar,Türkistan ve İran Türkleri arasında rastlanmaktadır. Bu örgütlerin Kaşgarlı Mahmut’un Divanında Türkçe “cömert,eli açık, yiğit” anlamına gelen Akı kelimesinden meydana geldiği belirtilmektedir.(1) Ahi kelimesi Arapça olarak da “kardeş” anlamına geliyor. “Ahi” sözcüğünün Türkçe mi yoksa Arapça mı olduğu tam olarak ortaya konmuş değildir. Bir kısım düşünürler bu sözcüğün Arapçadan geldiğini düşünmektedirler. Fuat Köprülü ise; Türkçe olan “Akı” kelimesinin zamanla değişerek “Ahi” şekline gelmiş olabileceğini ileri sürmektedir.(2)Fransız Türkolog J.Denny de aynı düşüncededir. Akla yatkın olanı da budur.Çünkü; ahilik Türklerin meydana getirdiği bir kuruluştur ve kökü Türk töresine dayanmaktadır.

Ahiliğin ilk belirtilerini ortaya çıkarabilmek için, bu örgütlerin tarikatlar gibi, belirli bir ideolojiye bağlıolarak faaliyet gösterdikleri gerçeği ortadadır. Söz konusu olan bu örgütlerin toplumun değişen ihtiyaçlarına bağlı olarak değişip, sonuçta yalnızca esnaf ve sanatkâr guruplarını içine alan birlikler haline geldiğini öne sürmek mümkündür.(3)

Osmanlı Devleti’nde de esnaf ve sanatkârlar birlikte hareket etmek ve aralarındaki dayanışmayı sağlamak için kendi iş alanlarında teşkilatlanmışlardı. İlk başta, Ahilikte dini ve milli bir düzen vardı. Yamak, çırak, kalfa, usta ve pir ilişkileri buna göre organize olmuştu.

Ahilik, ekonomik ve sosyal bir zorunluluk karşısında Anadolu’da köylere kadar örgütlenmiştir. Asya’dan gelen sanatkâr ve tüccar Türklerin yerli tüccar ve sanatkârlar karşısında tutunabilmeleri için, ancak aralarında bir örgüt kurmaları gerekiyordu. Böylelikle aralarında bir dayanışma hasıl olacak, ucuz ve kaliteli mal yapıp satmaları ile yerli tüccar ve sanatkârlar karşısında tutunabilmeleri mümkün olabilecekti.(4) İşte bu zorunluluk ahiliğin kurulması sonucunu doğurmuştur.

Ortaçağ’da Anadolu’daki Türk esnafları “Ahi” teşkilatı şeklinde kurulmuştur.(5) Ahi teşkilatlarının ilk kuruluşlarını göz önüne getirecek olursak; yüksek ahlaklı, zengin, güçlü, yaşça büyük ve hürmete layık bir lider etrafında toplanmış, esnaf, sanatkâr, işçi v.b. halk guruplarının oluşturduğu birlikler şeklinde düşünülebilir.(6)

Zamanımıza kadar ulaşan yazılı belgelerden anladığımız kadarıyla, ahi lideri seçilen (ahi baba) kimse, hemen bir zaviye tesis eder, burasını düzgün bir şekilde dayayıp döşeyerek meslek erbaplarının toplanmalarını temin ederdi. Mithat Günata’nın tespitlerine göre: “Ahi zaviyelerinde öğretmen, profesör, hâkim, vaiz, silah talimcisi, hattat, şair gibi görgülü ve bilgili kimseler de bulunurdu.” (7)

Türklerin Anadolu’ya hakim olmalarıyla ortaya çıkmış olan ahilik, yerleşik hayatın şekillendirdiği bir sivil toplum kuruluşudur. 13.Yüzyılda rastladığımız ahilik, Türk toplum yapısının ekonomik ve sosyal açıdan örgütlenmesinin de kaynağı haline gelmiştir. Ahi örgütlerinin iç dinamiklerini ele alacak olursak; ekonomik ve ticari hedefleri olduğu ve hatta ahlâki ve manevi yönleriyle de bir bütünleşme gösterdiğini görmek mümkündür. Ahilik sisteminde işçi ve işveren münasebetleri,  tarafların çıkarları açısından birbirlerini tamamlamaktadır. Bu sistemde hem işçi olacak, hem de işveren olacak. Bir başına işçi veya işveren ahiliğin varlığını devam ettiremez. Kesinlikle günümüzdeki işçi işveren ilişkileri gibi kısır çekişmeler içine girilmemiş ve şahsi çıkarların hüküm sürdüğü yerler olmaktan uzak durulmuştur. Başka bir ifade ile ahilik, dayanışmayı esas kabul eden, bu yüzden de bölünmeye, parçalanmaya imkân vermeyen, aralarında sosyal bütünleşmenin sağlandığı bir kuruluştur.

Ahi kuralları, ahinin mutlaka bir işi olmalıdır esasına dayanmaktadır. Bu cümleden hareketle, ahilik işsizliğe de karşıdır. Ahilik aynı zamanda dayanışmayı öne çıkarmakta ve herhangi bir ahinin, kazandığı paradan geçimini sağladıktan sonra, arta kalan kısmını yoksullara, garibanlara, fakirlere, kimsesizlere ve işsizlere ayırması gerekmektedir.

Ahilik teşkilatında toplumun tamamını ilgilendiren bir kalkınma stratejisi vardı. Hatta, devletin yapması gereken birtakım vazifeleri dahi üzerlerine almışlardı. Böylesine muntazam bir teşkilat, işsizliğe ve yoksulluğa karşı da büyük bir mücadele vermiş ve herkesi bir sanat sahibi yapma yoluna girmiş, yoksulluğunbir alın yazısı olmadığını, bunun çok çalışarak giderilebileceğini ortaya koymuştur.

Günümüzde de böylesinefedakarca çalışanmuntazam teşkilatlara büyük ihtiyaç duyulmaktadır.Bu bakımdan; içinde bulunduğumuz zamanda sanatkâr ve meslek teşekküllerinin ahi örgütleri gibi teşkilatlanmaları zaruretine her zaman büyük önem arzetmektedir.

DİP NOTLAR:

(1)    Kaşgarlı Mahmut,  Divan-ı Lügat-üt-Türk, Türk Dil Kurumu Yayınları,  Cilt 1, s.90

(2)    Sabahaddin Güllülü, Ahi Birlikleri, s.18, İstanbul 1977

(3)    Sabahaddin Güllülü, Aynı Eser, s.20

(4)    Neşet Çağatay, Bir Türk Kurumu olan Ahilik, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, s.56

(5)    Mustafa Akdağ, Türkiye’nin İktisadi ve İçtimai Tarihi, Cilt 1, s.19

(6)    Sabahaddin  Güllülü, a.g.e., s.78

(7)    Mithat Günata, Unutulan Adetlerimiz ve Loncalar, s.77, 1975 Ankara