Açılma, Boğulursun!

112

Son günlerin moda kavramı açılım, gündemden düşmüyor. Aslında, Türkiye’nin gündemini de başkaları tayin ediyor. Türkiye’ye istenen şekli vermek için sürdürülen yabancı kaynaklı operasyonlar ve aslında darbeler de açılım diye etiketleniyor. Adamın biri yaşadığı sorunlardan bıkmış, yılmış, boğulmak için sahile gelmiş, en iyi şekilde boğulabilmek için nasıl açılabilirim diye düşünmüş. Bizde de siyaset tiyatrosunda bu oynanıyor. Ama siyasetçi utanmadan “Türkiye’nin sorunlarını Türkiye çözmeli” diyor. Rahmetli İ. İnönü’nün tabiriyle “Hadi canım sen de…”

Bir açılımdır gidiyor. Bu açılım macerasının bir bölümü de Ermenistan’la ilgiliydi. Karşı taraftan herhangi bir ışık görmeden tek taraflı adımlar attık ve Ermeni açılımı fiyaskoyla bitti. Ermeni iddialarını güçlendirdik. Sarkisyan, Türkiye’deki milli maça gelmek için kapıların açılması şartını koştu. Bizim açılımımız Ermenistan’ın haksız ve mesnetsiz iddia ve taleplerini hiç caydırmadı. Beyanatlar ortada…

Şimdi sıra Kürt açılımında. Aslında, Kürtlere, vatandaşa bir açılım yok. Zaten Anayasanın 10. Maddesinin ışığında ferdi hak ve hürriyetleri kullanıyorlar. Üstelik, hayali AB üyeliği sürecinde çıkarılan sözde uyum yasalarıyla kültürel haklar oldukça genişledi. TRT şeş-beş oyununa geçti. Kürt sorunu kollektif haklarla ilgilidir. Kürtlere imtiyazlar tanımak ve pozitif ayrımcılık yapmak anlamını taşır. I. Tanzimatta Gülhane Hattı Hümayunu ile dini azınlıkları imtiyazlı kıldık. Şimdi ise; II. Tanzimatla devletine ihanet etmemiş büyük çoğunluğa rağmen; çoğu Kürt olmayıp Kürtçü olan veya dışarıdan kumandalı bazı çevrelere vatandaşın sırtından imtiyaz tanıyoruz. Efendim bu açılımla PKK devre dışı kalacakmış, muhatap teröristbaşı değilmiş. Eğer siz örgütün ve katil başının silâhla gerçekleştirmek istediği taleplerin önemli bir bölümünü kabul ediyorsanız; örgütün nasıl devre dışı kaldığını iddia edebilirsiniz? Bu bir siyasi şikedir. Aynen sporda ve futbolda olduğu gibi…

Ülkenin pazarlanması üzerine uzlaşma aranmaz. Devlet devletle uzlaşır. Milli egemenliğe ve devlete ortak aranır mı? Bugün aranıyor. Gerekçesi de; demokratik açılım… Bu demokratik açılım, terörle karşı karşıya kalan Avrupa ülkelerinde acaba neden uygulanmadı? İspanya bir ara yanlış yaptı. Daha sonra başbakanları halktan özür diledi. Çünkü, daha fazla demokratik haklar terörist saldırıları bitirmedi. Bizde ise; hâlâ elinde silâh tutan, parmağı devamlı mayında olanlar ve onların temsilcileri muhatap alınıyor. TRT başta olmak üzere; birçok kanal bu çirkin tezgâhı pazarlıyor. İzlerken TRT ne hale getirildi diye düşünüyoruz.

Açılımlar birbirini izliyor. Savaş uçaklarımız sürekli Yunan jetleri tarafından Ege’den kovalanıyor. Kardak benzeri sahipsiz adalarda Yunan bayrağı dikiliyor. Bunlar da herhalde açılım sayılıyor. Bir dönem Kara Kuvvetlerini, daha sonra Genelkurmayı teslim ettiğimiz ve kendisinden cesaret alarak ABD askerlerinin başımıza çuval geçirdiği dönemin Genelkurmay Başkanı hezeyan içinde ahkam kesiyor. Ancak, bu tip paşalar dün de vardı; yadırgamıyoruz. Açılımı protesto eden vatandaşlar karga tulumba götürülüyor. Nereye götürüldüğü, nasıl ifade alındığı belli değil. İktidarın hoşuna gitmeyen haber ve görüntüler basında yer alamıyor. Ne güzel cici demokrasimiz var. Ve ardından malum tezahürat : Türkiye seninle gurur duyuyor. Demirperde ülkelerine döndük. Hele TRT’nin yayınlarını gördükçe… Devletin güvenlik güçlerini dolaylı olarak etkisizleştirmek, devletin varlığını hissettirmemek, devlet denetimini dinamitlemek, küreselci ve postmodernci izler taşıyan bir psikolojik harekat sürmektedir.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine yönelmiş bir psikolojik savaş var. Dün  Milli Mücadeleyle, Cumhuriyetle kavgalı olup İngiliz işbirlikçisi Damat Ferit Hükümetinin yandaşları bugün de görevde. Gaye milli duruşun zayıflatılması ve milli reflekslerin yok edilmesi. Bunun için Türkiye fedakârlıklar yapabilmeli. Teslimiyetçi çizgi izleyebilmeli. Barış için tavizler verebilmeli. Çünkü, Türkiye büyük devlettir. Yeri geldiğinde ABD büyük devlettir, özür dilemez diyerek Çankaya’da işi kurtarmaya çalışıyoruz.

Açılım denen hikâye PKK yenilgisini bütün iç ve dış desteklere rağmen; gözardı ettirmek ve Sayın Prof. Dr. Ümit Özdağ’ın mülakatında da belirttiği gibi; amaç, Türkiye’deki ırkçı Kürtçü potansiyeli Irak’ın kuzeyine yabancılaştırmamaktır. Örgüt görevini tamamlamıştır; ama Türkiye’ye karşı kullanılacaktır. Örgüt elemanları değişik aflarla ve haklarla Türkiye’ye ithal edilmelidir. Sorunu Irak’ın kuzeyinde çözmeyi beceremezseniz; bu ithalat kaçınılmaz olur. Şimdi vatandaş soruyor; AKP’ye verilen oylar nereye gitti diye.            

Önceki İçerikDeprem Benim İçimde
Sonraki İçerikOruç İle İlgili Bilinmesi Gerekenler
Avatar photo
1944 İstanbul doğumludur. Orta Öğrenimini Maarif Kolejinde, yüksek öğrenimini İktisadî ve İdari Bilimler Yüksek Okul'unda tamamlamıştır. 1967'de İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne asistan olarak girmiştir. Ord. Prof. Dr. Z.F. Fındıkoğlu'na asistanlık yapmıştır. 1972'de "Bölgelerarası Dengesizlik" teziyle doktor, 1977'de "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" teziyle doçent, 1988'de de profesör olmuştur. 1976 Haziranında yurt dışına araştırma ve inceleme için giden Erkal 6 ay Londra ve Oxford'ta inceleme ve araştırmalar yapmış, Doçentlik hazırlıklarını ikmal etmiştir. 1977 yılında hazırladığı "Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri" isimli Eğitim Sosyolojisi ve Eğitim Ekonomisi ağırlıklı tezle Doçent olmuştur. 1988'de Paris'de, 1989'da Yugoslavya Bled'de yapılan milletlerarası UNESCO toplantılarında ülkemizi birer tebliğle temsil etmiştir. 1992 Yılında Hollanda'da yapılan Avrupa Konseyi'nin "Avrupa'da Etnik ve Cemaat İlişkileri" konulu toplantısına tebliğle katılmıştır. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi dışında dönem dönem Harp Akademilerinde, Gazi Üniversitesi'nde, Karadeniz Teknik (İktisadi ve İdari Bilimler Yüksek Okulu) ve Marmara Üniversitelerinde de derslere girmiştir ve konferansçı olarak bulunmuştur. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat Bölümü ve İktisat Sosyolojisi Anabilim Dalı Başkanı, Metodoloji ve Sosyoloji Araştırmaları Merkezi Müdürü, İstanbul Üniversitesi Senato Üyesi, Aydınlar Ocağı Genel Başkanı ve İstanbul Türk Ocağı üyesi olan Prof. Dr. Erkal'ın yayımlanmış ve bir çok baskı yapmış 15 kitabı ve 700 civarında makalesi vardır. Halen Yeniçağ Gazetesi'nde Pazar günleri makaleleri yayımlanmaktadır. Prof. Dr. Erkal evli ve üç çocukludur. Dikkat Çeken Bazı Kitapları : Sosyoloji (Toplumbilimi) (İlaveli 14. Baskı), İst. 2009 Orta Teknik Eğitim-Sanayi İlişkileri, İst. 1978 Bölgelerarası Dengesizlik ve Doğu Kalkınması,(2. Baskı), İst. 1978 Sosyal Meselelerimiz ve Sosyal Değişme, Ankara 1984 Bölge Açısından Az Gelişmişlik, İst. 1990 Etnik Tuzak, (5. Baskı), İst. 1997 Sosyolojik Açıdan Spor, (3. Baskı), İst. 1998 İktisadi Kalkınmanın Kültür Temelleri, (5. Baskı), İst. 2000 Türk Kültüründe Hoşgörü, İst. 2000 Merkez Binanın Penceresinden, İst. 2003 Küreselleşme, Etniklik, Çokkültürlülük, İst. 2005 Türkiye'de Yolsuzluğun Sosyo-Ekonomik Nedenleri, Etkileri ve Çözüm Önerileri (Ortak Eser), İst. 2001 Ansiklopedik Sosyoloji Sözlüğü (Ortak Eser), İst. 1997 Economy and Society, An Introduction, İst. 1997 Yol Ayrımındaki Ülke, İst. 2007 Yükseköğretim Kurumlarının Bölgelerarası Gelişme Farklılıkları Açısından Önemi ve İşlevleri, İTO, İst. 1998 (Ortak Araştırma)