Bu sene de Kurban Bayramına eriştik. Kurban Bayramının ilk saatleri her sene belli klişelerle geçer. Güneş ufukta belirdikten kırk beş dakika sonra bayram namazının vakti gelir. İmam efendi yılda sadece iki kere kılındığı için unutulmuş olma ihtimaline binaen bayram namazının kılınma usulünü her bayram olduğu gibi bir kere daha tarif eder. Formül çok basittir aslında, “iki salla bir bağla, üç salla bir eğil”. Derken huşu içinde namaza durulur ancak bazılarının aklı birkaç günden beri başka yerdedir. Zira selam verilip namazın ilk kısmının bitmesiyle birlikte bu aklı başka yerlerde olan telâşe müdürleri dokuz tekbirin okunmasını beklemeden apar topar camiyi terk etmeye başlarlar. İşleri çok mühimdir, çok acildir, 5 dakika daha beklemeye gelmez!
Kurban Bayramının en önemli klişelerinden biri de acemi kasaplardır. Bu acemi kasapları ya kurbanlığı sevk ederken ellerinden kaçırıp kurbanlığın da trafiği birbirine katmasıyla hatırlarsınız ya da kurban kesmeye çalışırken kendi ellerini / ayaklarını kesmeleriyle…
Bir Acemi Kasabı Nereden Tanırsınız?
Henüz kendini kesmeden önce bir acemi kasabı nereden tanırsınız yahut sizin kasap diye itimat ettiğiniz şahsın acemi olduğunu nasıl anlarsınız? Cevabımız çok basit; yürüyüşünden.. Acemi kasap, eline bıçağı alıp da kurban kesim alanına yaklaşmaya başladığı anda yürüyüşü değişir ve her yeri ayrı oynamaya başlar. Acemi kasap bıçağı eline aldığı zaman öyle kasılır, öyle efe efe yürür ki zannedersiniz kurban kesmeye değil de cenge gidiyor. Çağrı filminde atının üzerinde omzuna astığı aslanla birlikte gelen Hz. Hamza (Anthony Quinn) havası görürsünüz acemi kasabımızda! Lakin sıra icraata geldiği zaman o havadan, o çalımlardan eser kalmaz. Az önce toprağa adım attığı zaman küre-i arzı titrettiği hissine kapılan acemi kasabımızı az sonra kâh bir sedyenin üzerinde acil servise yetiştirilmeye çalışılırken; kâh kolları, omuzları hatta kafası beyaz sargılara sarılmış adeta bir mumya haline dönüşürken görürsünüz. Az öncesi çehresini kaplayan destansı (!) bakışlar, yaramazlık yaparken düşen saf bir çocuk edasına dönüşür. Düşene gülmek bizim töremize de karakterimize de yakışmaz ama acemi kasaba gülersiniz.
Acemi Kasaplara Can Kurban!
Acemi kasapların her biri en basit gibi görünen bir işin bile ehline emanet edilmesi, iş yapılmasından liyakatin önemi gibi konularda şahane hayat dersidir. Üstelik bu ders her kurban bayramında o kadar çok tekrar eder ki! Geçen sene 7 binin üzerinde acemi kasap kendini yaralamış mesela. Dün yani kurban bayramının birinci günü bu camiaya yüzlerce yeni acemi kasap katılmış. Ancak önümüzde bu kadar çok örnek olmasına karşın millet olarak biz bu olaydan ders almıyoruz.
İşin ehline emanet edilmesi konusu her kurban bayramında yüzlerce kez karşımıza çıkmasına rağmen, memleket yönetimini bir türlü ehline emanet etmiyoruz. Baksanıza ülkenin başında öyle bir acemi camiası var ki on yedi yıldır ellerine yüzlerine bulaştırmadıkları iş kalmadı. Ülkenin eğitim sistemini mahvettiler, yargı sistemini mahvettiler, ekonomisini mahvettiler, dış politikada itibarını mahvettiler, güvenlik sistemini mahvettiler, siyasi etik kurallarını mahvettiler. Üstelik ülkenin başındaki acemiler hava atma ve caka satmada acemi kasapları yüze katlarlar.
Daha da önemlisi acemi kasaplarımız sadece kendilerine zarar verirken, ülkenin başındaki acemiler ülkeye zarar veriyor ortalığı yerle yeksan ediyorlar.
Yok azizim yok, memleketin başındaki acemileri göz önüne alınca bizim acemi kasaplara can kurban!!
İyi bayramlar diliyorum…