Oğuz Çetinoğlu: Muhterem Efendim, sizinle, ‘İlhan Ablamız’ olarak andığınız güzide insan, Rahmetli İlhan Ayverdi hakkında konuşmak istiyorum. Mülâkatımıza ‘giriş’ mahiyetinde neler söylemek istersiniz?
İsmet Binark: 7 Kasım 2009 tarihinde mürşidinin ayakucunda toprağa verdiğimiz İlhan Ayverdi’yi özel kılan güzelliklerden başlamalıyım. Bugün, geriye doğru dönüp baktığımızda, karşımıza, örnek hayatı, hizmetleri, yazdıkları ve söyledikleri ile mürşid-i kâmil Ken’an Rifâî ve hayr’ül-halefı Semiha Ayverdi’nin varlığı, îman ve tasavvuf anlayışı potasında şahsiyeti yoğrulmuş, onların ruh ikliminde mânianın kemâline ermiş, Allah’a, Resulüne ve dostlarına gönül vermiş, Hakk’ın bahşettiği güzel sıfatlarla ziynetlenmiş bir İlhan Ayverdi çıkar…
Seçilmişlerden bir seçilmiş olan, mutasavvıf ve mütefekkir yazar, insan-ı kâmil Samiha Ayverdi, O’nu, “Ezelden ebede izzetlenmiş” ve “Allah’ın, iç ve dış güzelliğini beraber vermiş olduğu ihlâs abidesi” olarak övgüye lâyık görmüş ve kendisine hayr’ül-halef seçmiştir.
Cenâb-ı Hakk’ın velî kullarından Ken’an Rifâî Hazretleri ve talebesi Samiha Ayverdi, İlâhî aşk merkezli bir âlem görüşünü anlatmışlar; insanın hem akıl hem de gönül dünyasına hitap etmişlerdir… Madde ile mâni dünyasını birleştirmenin sır dolu güzelliklerini ‘Rahmet’ ve ‘Dost’ kapısında buluşanlara karşılıksız sunmuşlardır.
Her ikisinin de davasının temelinde, insanlığı tevhide, güzel ahlâka, kendisi ile dost olmaya, bunun idraki ve mes’ûliyeti ile yaşamaya, bizi biz yapan değerlerle şahsiyetimizi şekillendirmeye, mâniamızı öne çıkarmaya, bu mâniada üstün sıfatlı insanlar olmaya dâvet vardır!..
Onlar, fâili ve mevcudu Hakk bildiklerinden, takipçilerini de tevhid cennetinin birlik ve sonsuz rahmetine dâvet etmişlerdir…
İlhan Ayverdi, işte bu nasipli takipçilerdendir… Günlerden bir gün, yolu Ken’an Rifâî adlı bir mürşidin, bir mürebbinin yoluna düşmüş, bu yolda Samiha Ayverdi’yi tanımış, her ikisinin manevi terbiye halkasına girmiş ve ‘Rahmet Kapısı’nda ezel künyesinin tayin ettiği kâmil insan hüviyetini kazanmıştır.
Çetinoğlu: Hayat hikâyesi hakkında bilgi lütfeder misiniz?
Binark: İlhan Ayverdi, kendi hayat hikâyesini şöyle anlatır:
“İnsanoğlunun ezel ebed arasındaki macerasında, bütün safhaları hakkıyla ve gereği gibi yaşadığına ve bunları yaşarken de etrafına hikmetler sergilediğine idrakimiz ölçüsünde şehadet edebildiğimiz büyük ve müstesna insan, yaşadığı her merhaleden bizlere nişan veren, hikmetler özetleyen Ken’an Rifâî Hazretleri, ‘Hayat yolumun seninle kesişmesi, yaşadığım en büyük bahtiyarlıktır.’
“On sekiz yaşından itibaren ömrünü büyük mürebbi Ken’an Rifâî Büyükaksoy’un yolunda sırasıyla Mehmet Örtenoğlu, Samiha Ayverdi ve Ekrem Hakkı Ayverdi gibi seçkin büyüklerle yaşamıştır. Bir hizmet aşkı ve gayret varsa hepsi onlardandır. Gerektiği ölçüde muvaffak ve semereli olamamışsa sâdece bu kendisine aittir. Affola!..”
İlhan Ayverdi bir edebiyat hocası, bir Türk dili araştırmacısı ve bir leksikologdur.(1) Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı’nın gelişmesi ve geleceğinin devamı için maddî ve manevî hiçbir fedakârlıktan kaçınmamış, bu yolda hizmeti ibadet gibi mukaddes, aynı zamanda millî bir vazife ve vicdan borcu bilmiş bir kitle fedaisidir.
1971 senesinde, Kubbealtı Cemiyeti’nin Türk dili üzerinde çalışmalar yapmak gâyesiyle neşrine karar verdiği ‘Misalli Büyük Türkçe Sözlük’ün hazırlanması işini kendisine hizmet edinmiş ve bunu büyük bir sabırla 34 yıl aralıksız devam ettirmiş ve tamamlamıştır.
İlhan Ayverdi, ‘Halk’a hizmetin, Hakk’a hizmet olduğu’ hakîkatini hayatının gayesi bilmiş seçilmişlerden bir seçilmiştir.
O, kültür ve eğitim hayatımıza kazandırmış olduğu ‘Misalli Büyük Türkçe Sözlük’ün hazırlanması ve neşredilmesi konusundaki bu büyük hizmeti ile birlikte, bize göre, onun da üstünde, manevî şahsiyeti ve gönül dünyası ile birlikte ele alınması icap eden, ‘Rahmet’ ve ‘Dost’ kapısının unutulmazları arasında en ön safta yer alanlardandır…
İlhan Ayverdi, ‘ölmeden önce ölenlerden’, nefis putunu kırmış bir insan-ı kâmildir… O, sâhip olduğu emanetin şuurunda, Hakk’ın rızasını hayatının gayesi yapmış, sabrı, hoşgörüsü, güzel ahlâkı, örnek yaşayışı, ihlâsı ve hizmetleriyle bunu ortaya koymuş, gönlünü derviş kılmış bir güzel insandır…
Bize göre O, Samiha Ayverdi’nin ‘ruh ikizi’dir… Ken’an Rifâî’ye ve Samiha Ayverdi’ye önce mürid, daha sonra da hayr’ül-halef olmanını mes’ûliyetini ödemiş, mânâsı ezel-i âzâl’de (2) bahşedilmiş güzelliklerle tezyîn edilmiş bir Allah dostudur!..
İlhan Ayverdi, bu camianın, Samiha Anne’den sonra kaybettiği akl-ı selimidir!.. Yokluğu her gün artarak daha fazla hissedilmektedir…
İlhan Abla Hakk’a yürümüş… Dostlarının mnevî yakınlığında Cemal’e kavuşmuştur…
O, gönül sâhibinin gönlündedir…
Mürşidi ve ruh ikizi ile her daim beraberdir… Allah’ın sonsuz rahmeti üzerine olsun!..
Ken’an Rifâî, Samiha Ayverdi ve İlhan Ayverdi… Onlar, ruh iklimimizde bizlere can verdiler… Rehber oldular… Kurtuluşun sırlarını müjdelediler!.. İnanç ve iman dünyalarını, dostluklarını tâkipçileriyle, bizlerle paylaştılar…
Ölüm Allah’ın emri!.. Ölmek mukadder… Ölüm ebedî hayata vuslat… Onlar da Hakk’a yürüdüler… Cemal’e kavuştular… ‘Ölümsüzler kafilesine katıldılar…
Bizlere düşen, hayatı mukaddes bir vazifenin emaneti bilip, bizi biz yapan millî ve mânevî zenginliklerimizi o emanetin vazgeçilmez değerleri olarak görmek, bu anlayış ile Allah’a kul olmanın ve ‘Halk’a hizmetin Hakk’a hizmet olduğu’ idrakiyle yaşamaktır…
Bu üstün sıfat ve güzellikleri Cenâb-ı Hakk bizlere nasip etsin!..
Çetinoğlu: Amin… amin…amin bi hürmeti Taha ve Yasin… âmin!
Peki Efendim, Ünsiyetiniz nasıl başladı?
Binark: Bu fakirin yazı hayatı Samiha Anne’nin teşvikleri ve dualarıyla istikamet bulmuştur… Yıllar önce idi… Samiha Anne’ye yeni neşredilmiş bir kitabımı takdim etmiştim… Fakire lütfedip göndermiş oldukları mektuplarında yer alan şu ifadelerin benim hayat çizgimde unutulmayacak bir yeri vardır…
“Aziz ve kıymetli yavrum;
Kitabını, maalesef bir hayli geç okuyabildim. Fakat daha ilk satırlarda, selis ve temiz Türkçesi, bir beyan ve ifâde kolaylığı, derhal beni öksesine yakaladı.
Peşin olarak şunu söyliyeyim ki, bu kıymetli çalışman, köksüz ve alil bir dille yazılmış olsaydı, netice ve semeresi, toprak altına kaçan sular gibi, kaybolup giderdi. Şunu bilmek gerekir ki, düzgün ve gerçek dil, san’atın şartı ve san’atkarın şahsiyet yapısının temel unsurudur.
Giriş yazısının ana hatları, gayesiz ve rehberden mahrum gençliğin önüne öyle bir hareket noktası sermiş bulunuyor ki, bu ipuçları, kaybolmuş bir hayat felsefesinin asırlık uykusundan uyandırılmasında en isabetli mesnedler olarak göze çarpıyor.
Şunu da söyliyeyim ki, bir cihad başlangıcı diyebileceğimiz bu çalışmanda mânevî ceddin o ‘büyük insanın’ mübarek elini ve himmetini görür gibi oldum.
İsmet’ciğim, eserin, gerek hazırlanış tekniği gerek muhteva bakımından olgun ve dolgun bir kitap. Ben şahsen zevklendim hem de çok faydalandım. Bilhassa tebrik eder, dualar eylerim yavrum.”
Çetinoğlu: Bahse konu eserinizin adını lütfeder misiniz?
Binark: Fakirin, 1975 senesinde neşredilmiş ‘Eski Kitapçılık Sanatları’ adlı kitabı…
Çetinoğlu: Kalbî ve hasbî teşviklerle başladınız, devam ediyorsunuz… Duygu ve düşünceleriniz kelimelere nasıl yansıtıyorsunuz?
Binark: Bu kapıda, bize Hakk ve hakîkat sevgisini öğreten, millî kültür ve tarih şuuru aşılayan, bizi irfân yolunun güzellikleriyle tanıştıran, Sâmiha Anne’ye sonsuz minnet ve şükranlar!.. Allah kendisinden râzı olsun!..
Bu yolda, Sâmiha Anne’nin yoldaşı, O’nun ruh ikizi İlhan Abla’yı tanımış ve dostluğunu paylaşmış olduğum için nasipli olduğumu düşünüyorum… Cenâb-ı Hakk’a bunun için şükrediyorum!..
Sâmiha Anne’nin, “İşi bitmemiş olanlara yoldaşlık etmem murâddır’ sözleri, her dâim kulağımdadır… Gönül dünyamda yazılıdır!..
Çetinoğlu: Gönül dünyanızda yazılanlarla yolculuğunuz devam ediyor…
Binark: Bu yolculuğumda nefsanî istek ve arzularımı dervişlik potasında eritebildim mi?.. Zaman zaman bu suâli kendime sorduğumda, kendimle yüzleşme cesâretini gösterebildiğimde… cevâbım: ‘Nefsimi ve gönlümü derviş kılmaya çalışıyorum… Hakk’ın emânetini bulmaya… kendi gönül kitabımı okumaya gayret ediyorum… ’ oluyor!..
Çetinoğlu: Derviş olmak nasıl bir şey?
Binark: Sâmiha Anne’nin ifâdesiyle:
“Dervişliğin kolay olduğunu kim söylemiş?..”
Dervişlik, gönül dünyâmızı, teslimiyet, sabır, kanaat, şefkat, hoşgörü ve Hakk’ın rızâsı ile mayalamak!.. Söylemek ve yazmak kolay… Ya maddemiz ve mânâmızla yaşamak?..
Dervişlik, ikrâr verilen kapıda kendini bilmek idrâkinde bir ömür boyu devam eden zorlu bir imtihan… Son nefese kadar sürecek zorlu bir yolculuk!..
Müşahhas bir makama ikrâr vermiş olanlar da, bu fakirin kendisine sorduğu suâlleri, kendilerine sormalı… ve suallerine samimiyetle doğru cevaplar aramalıdırlar!..
Gönül eri Yunus Emre, “Cânım, erenler yolu inceden inceymiş…” derken, bu yolun uzun, ince, yorucu ve çileli bir yol olduğunu ne güzel anlatır!.. Bu yolu tamamlayanlardan olmayı niyâz edelim!..
Çetinoğlu: Merhume İlhan Ayverdi’nin görüşü nasıldı?
Binark: İlhan Abla: “Dervişlik, nefis esâretinden kurtulmak yoludur…” derdi…
Çetinoğlu: ‘İlhan Ayverdi Hâtıra Kitabı’nı hazırladınız…
Binark: Neşre hazırlanış şekli îtibâriyle bir dokümanter kaynak hüviyetinde olan ‘Hâtıra Kitabı’, aynı zamanda ‘İlhan Ayverdi Bibliyografyası’ olma özelliğini de taşımaktadır. Kitapta, İlhan Ayverdi’nin yazdıkları ve söyledikleri ile hakkında yazılanlar ve söylenenler bir araya toplanmıştır. İlhan Ayverdi’nin çok cepheli şahsiyetini, fikirlerini ve gönül dünyâsını aksettiren yazıları ve sohbetleri ile hakkında yazılanlar büyük bir titizlikle tespit edilip derlenmiş ve kitabın okuyucusuna sunulmuştur.
İlhan Ayverdi’nin gönül dostları, tâkipçileri, ‘Hâtıra Kitabı’nda, gerçek kurtuluşun îmanda olduğunu bilen ve bunu örnek hayâtında bir derviş terbiyesiyle yaşayan İlhan Ayverdi’nin ruh ikliminde, hikmet, irfân ve muhabbet hâlesi etrâfında buluşmuşlardır…
Kitabın hazırlık safhasında, O’nun ruh arkadaşlığını, dostluğunu her zaman olduğu gibi hep yanımda hissettim…
Çetinoğlu: İlhan Ayverdi için hazırladığınız ‘Hâtıra Kitabı’ ve İlhan Ayverdi hakkında söyleyeceklerinizle mülâkatımızı tamamlayabilir miyiz Efendim?
Binark: İlhan Ayverdi gerçek kurtuluşun îmanda olduğunu bilen ve bunu örnek alınacak hayâtında derviş terbisiyle ihlâsla yaşayan bir seçkin kişiydi.
Kitapta yazıları bulunan gönül dostları; mânâda, ruhlarda ve gönüllerdeki yakınlığın ortak tezâhürlerini yaşayan kişilerdir. Bu gönül dostları, ihlâs ve hulûsla yapılmış hizmetlerin Allah adına yapıldığını. Allah rızası için hizmet edenlerin de, bu hizmete destek verenlerin de Yaradan’ın himâyesinde bulunduğunu, ‘halka hizmetin Hakk’a hizmet olduğunu’ öğreten bir ocağın yetiştirmiş olduğu nasiblilerdir…
‘Dost Kapısı’nın hayâtiyeti ve bekâsı, büyüklerimizin belirlediği îman merkezli temel değer ve prensiplerden uzaklaşmadan, fikrî savrulmalardan uzak, mânâda ve gönüllerde berâberliğin, duygu ve düşüncelerde yakınlığın aynı ruh ikliminin paylaşılması ve yaşatılması ile mümkün olabilir!.. Sâmiha Anne’nin ifâdesiyle: “Ruh arkadaşlığı!..”
Unutmayalım ki, bizler ‘Dost Kapısı’nın bağlıları, aynı zamanda mânevî mirasçılarıyız… Ve bu Ocağın ateşini diri tutmak mes’ûliyetinde olan hizmet erleriyiz…
(1) leksikolog: Lugat âlimi
(2) ezel-i âzâl: Allah’ın tek mutlak, tek hakîkat olduğunu, O’nun ezeliliğini ifâde için tasavvuf dilinde ‘el-ezelül-mutlak’ veya ‘ezelü’l-âzâl’ terkipleri kullanılmıştır.
İLHAN AYVERDİ: Baba tarafı Dağıstan, anne tarafı Rumeli asıllıdır. İlk ve orta tahsilini, Akhisar’da tamamladı. 1943 yılında, İzmir Karataş Lisesi’nden mezun oldu. Hastalık sebebiyle iki sene ara verdiği tahsiline, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde devam etti. Bu fakülteyi 1949 senesinde tamamladıktan sonra, edebiyat öğretmenliğine başladı. Ortaokul, Lise ve Çapa Eğitim Enstitüsü’nde öğrenci yetiştirdi. 1966-1982 yılları arasında Türk Kadınları Kültür Derneği’nin ve 1972’de kurulan Kubbealtı Cemiyeti’nin başkanlığını yaptı. Bilahare bu cemiyet, Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı adıyla vakfa dönüşünce, vakfın başkanı oldu. Kubbealtı Mecmuası’nın neşrinde, vakfın neşriyat, seminer, konferanslar, musiki çalışmaları ve çeşitli sosyal faaliyetlerinde eşi Ekrem Hakkı Ayverdi ve Sâmiha Ayverdi ile aktif vazifeler üstlendi. 24 sene fâsılasız çalışarak Kubbealtı Lugati’ni hazırladı.
|
İSMET BİNARK: 1941 yılında İstanbul’un Fâtih ilçesinde Hırka-i Şerif semtinde doğmuştur. İlk ve ortaokulu İstanbul’da okumuş, liseyi Ankara’da Gazi Lisesi’nde bitirmiştir. Yüksek tahsilini Ankara Üniversitesi Dil-Tarih ve Coğrafya Fakültesi Kütüphanecilik Bölümü’nde tamamlamıştır. 1961 yılında Allah dostlarından mutasavvıf ve mütefekkir yazar Sâmiha Ayverdi’yi tanıma bahtiyarlığına kavuşmuş ve el öpüp mânevi terbiye halkasına katılmıştır. Fikrî ve mânevi şahsiyetinin şekillenmesinde Sâmiha Ayverdi’nin çok önemli bir yeri vardır. Kabiliyeti ve nasibi ölçüsünde, O’nun yolunda hizmet etmeye çalışmaktadır. Askerlik görevini tâkiben,1967 yılında Millî Kütüphane’de memuriyet hayâtına başlamış; sırasıyla Şef, Müdür Yardımcısı, Müdür ve Başuzmanlık görevlerinde bulunmuştur. İngiltere, Finlandiya ve Fransa’da kütüphanecilik ve arşivcilik eğitimi görmüştür. 1975 yılında Başbakanlık bünyesinde Cumhuriyet Arşivi’nin kurulmasına öncülük etmiştir. Sırasıyla, Dâire Başkanı, Genel Müdür Yardımcısı ve Genel Müdür olarak görev yapmıştır. Cumhuriyet Türkiyesi’nden gelecek kuşaklara sâhip olmakla gurur duyacakları Cumhuriyet Arşivi’nin kurulması, Osmanlı Arşivi’ndeki tasnif çalışmalarının hızlandırılması ve tasnifi tamamlanan arşiv fonlarının kataloglarının yayımlanması, Osmanlı arşiv belgelerinin restorasyonlarının sağlanması konusunda büyük hizmetleri olmuştur. Genel Müdürlüğü döneminde, Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün seri hâlinde yayımlanan kitaplarıyla, Ermeniler’in asılsız soykırım iddialarının târih önünde çürütülmesine öncülük etmiştir. Aynı dönemde, Osmanlı Arşivi’ndeki Türk dünyâsı ve Türk varlığı ile ilgili arşiv belgelerinin; Osmanlı fermanlarının, Mühimme ve Tapu Tahrir Defterlerinin tıpkı basımları ve transkripsiyonlu metinleri ile Osmanlı Arşivi kataloglarının neşri sağlanmış; çeşitli ülkelerin arşivlerinde bulunan Osmanlı arşiv belgelerinin örnekleri Devlet Arşivimize kazandırılmıştır. Modem arşivcilik, Türk arşivcilik târihi ile ilgili olarak, çok sayıda telif ve tercüme eseri Türk arşivciliğine ve kültür hayâtımıza kazandırmıştır. 1930’lu yıllarda Bulgaristan’a kilo ile satılan Osmanlı arşiv belgelerinin örneklerinin Devlet Arşivimize, geri getirilmesi ve kataloglarının yayımlanması, Genel Müdürlüğü döneminde gerçekleştirmiş olduğu çok önemli hizmetlerdendir. Bulgaristan’a satılan Osmanlı arşiv belgelerinin örneklerinin Devlet Arşivi’ne kazandırılmasının ardında, Sâmiha Ayverdi’nin konuyu ısrarlı tâkibi ve hayır duâları vardır. Arşivcilik eğitiminin Türkiye’de ilk defa üniversite seviyesinde başlatılmasına da öncülük etmiş; Ankara, Hacettepe ve Gazi Üniversitelerinde uzun süre arşivcilik dersleri vermiş, arşiv uzmanı ve akademisyen yetiştirmiştir. 1964 yılında yazı hayâtına girmiş; kütüphanecilik, Türk kitapçılık târihi ve sanatları, Türk arşivcilik târihi ve modem arşivcilik, kültür târihimiz, Ermeni meselesi, yakın dönem Türk parlamento târihi, biyografi ve bibliyografya konularında 60’a yakın telif eseri yayımlanmıştır. Bu konularda 200’e yakın inceleme yazısı, millî ve milletlerarası kongrelere sunulmuş tebliği bulunmaktadır. Kitap ve makale olmak üzere, bâzı araştırmaları yabancı dillere de tercüme edilmiştir. 1983-1986 yılları arasında, Bakanlar Kurulu Kararı ile İslâm Konferansı Teşkilâtı İslam Tarih, Sanat ve Kültürü Araştırma Merkezi’nde (IRCICA) Uzman Araştırmacı olarak görev yapmıştır. Türk Kütüphaneciler Demeği, Türk Ocakları Merkez Heyeti, Ankara Aydınlar Ocağı ve Altay Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı’nda hizmetleri olmuştur. Türk kütüphaneciliğine, arşivciliğine, kültür ve fikir hayâtına yaptığı hizmetlerden dolayı, Türk Ocakları Genel Merkezi, Ankara ve İstanbul Aydınlar Ocağı, Avrasya Bir Vakfı, Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı, İstanbul Fetih Cemiyeti, Kubbealtı Akademisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı, Irak Türkmen Cephesi, Türkiye Yazarlar Birliği, Altay Kültür, Sanat ve Eğitim Vakfı, Hacettepe ve Ankara Üniversiteleri Arşivcilik Bölümleri başta olmak üzere, çeşitli kurum ve kuruluşlarca ödüle lâyık görülmüştür. |