ABD ve Başkanlık Sistemi

105

“Amerikan kolonilerinde (sömürgelerinde / göçmenlerin yaşadığı yerlerde) yaşayanlar, İngilizlerin müstebit (baskıcı) idaresine bağlı olarak yaşamaktan kurtulmak için bir kurtuluş savaşına girmişler, savaşmışlar ve bu idareden kurtulmuşlardı; şimdi kendi kanunlarını yapmak ve kendi memleketlerinin geleceği için kendileri karar vermek istiyorlardı. Kendilerine veya kendileri için, temel hürriyetlerine dokunmayan bir devlet kurmak ana hedefleri idi. Ancak, iyi kanunlar yapmak ve temel hürriyetlere dokunmayan bir devlet kurmak kolay değildi.” (Mehmet Turgut, Başkanlık Sistemi Ordu ve Demokrasi, Boğaziçi Yayınları, İstanbul – 1998, s. 14)

“Koloni(sömürge)lerdeki göçmenler değişik fikirlere ve değişik kiliselere mensup kimselerdi ve Amerika’ya İngiltere’nin değişik bölgelerinden ve değişik zamanlarda gelmişlerdi. Amerika’nın birbirinden uzak ve çok değişik bölgelerine yerleşen bu insanlara krallık; ferman(yazılı buyruk)larla koloni kurmak (göçmen topluluğu oluşturmak) hakkı vermişti. Bunlar, kuruluşlarından Bağımsızlık Savaşı’nın kazanılmasına kadar geçen devrede, biraz da krallık otoritesinin zayıflamasından faydalanarak, âdetâ müstakil (bağımsız) devletler hâline gelmişlerdi. Bunlardan bir kısmı, vergi, savunma ve yasama ile ilgili hususlarda bile yetki sahibi olmuşlardı. Yani bu kolonilerin siyasî özerklikleri son derece gelişmiş ve âdetâ birer müstakil (bağımsız) devlet hâline gelmişlerdi.

“Bu sebeplerden, daha doğrusu kolonilere (birlik teşkil etmiş göçmen topluluklarına) dokunamamaktan dolayı da 1783’de kurulan konfederasyon (bölgesel yönetimlerinde serbest oldukları devletler topluluğu) veya federal (birçok devletçikten oluşan) cumhuriyetin dayandığı ‘Konfederasyon (bölgesel yönetimlerinde muhtar / serbest toplumlar) Kanunnamesi’ ihtiyaçları karşılamaktan çok uzaktı. (Göçmen grupları; muhtar / özerk / kendi başlarına buyruk oldukları, merkeze pamuk ipliğiyle bağlı bulundukları için) iç ve dış güçlükler yenilemiyor, vergi alınamıyor, ordu kurulamıyordu. Millî ve güçlü bir iktidar yerine, sanki bir ‘Dostluk Birliği’ meydana gelmişti. (İşte bu durum giderilmek isteniyordu.) (a.g.e., s. 14)

Halk; huzursuzdu, hatta bazı devletlerde isyan bile çıkmıştı. Bütün bunları düşünen kurucular Başkanlık sistemini getirdiler. Yani o günlerin şartlarını, imkânlarını ve imkânsızlıklarını tespit edip üzerinde düşünerek ve geleceği de çok iyi değerlendirerek hem federal (birden fazla devletten oluşan) sistemi benimsediler, hem de merkezî devletin yapısını, sert kuvvetler ayrılığı üzerine oturttular.

“Evet, 1777 – 1787 yılları arasında geçen on yıllık devrede kolonilerin (farklı göçmen toplumların teşkil ettikleri birliklerin) bu değişik durumlarından kaynaklanan (merkeze gereği gibi bağlı olmamaktan dolayı) çok büyük sıkıntılar çekilmişti. Bir devlet için gerekli bütün eksiklikler görülmüş ve bazı önemli başarısızlıklar yaşanmıştı. Savaştan sonraki devrede, federe (federasyona / birleşik devlete bağlı) devletlerin; belki de hürriyetlerine çok ve tavizsiz (ödünsüz) bağlı olmalarından dolayı çeşitli hatalar yapılmıştı: …Her koloni (göçmen toplumu) kendisini müstakil (bağımsız) bir devlet gibi görüyor ve her devletin birbirinden bağımsız kalması isteniyordu! Bunu sağlamak için yapılmış olan ‘Konfederasyon (Devletler Birliği) Kanunnamesi’ bir anayasa yerine geçemiyor ve buna göre müessir (etkili) bir idarî sistem kurulamıyordu. Bu sisteme göre bir merkezî idare vardı, ancak merkezî idareye dahil olan on üç devletten her birine çok büyük haklar tanınmıştı. (Her an merkezden kopmaya yol açacak şeyler) para basmak, kanun yapmak ve ordu kurmak gibi çok önemli haklar…Yani birliği temsil eden merkezî idare veya kurulan meclis, devletlerin seçtiği temsilcilerden kurulu idi. Ancak para basmak, kanun yapmak, ordu kurmak hakkı olmayan bir meclisten ibaretti. Başta, nizamı temin etmekle vazifeli olan ama, elinde hiçbir gücü olmayan bir meclis başkanı vardı.

“Böyle bir idare ve ortaya konulan tatbikat ile görülmüştü ki, zayıf bir merkezî idare veya merkezî hükümet veyahut da ‘Birleşik Devlet’ ile ne ciddî birlik kurulabilecek, ne hürriyet (a.g.e., s. 15) ve refah getirilebilecek, ne de vatandaşların emniyet ve huzuru sağlanabilecekti. (Çünkü her biri başına buyruktu.) İşte bu durumu geçiş döneminin sıkıntılı günlerinde anlayan, tespit eden ve Birleşik Devlet’in hürriyetlere zarar vermeden, büyük, güçlü, zengin bir devlet olabilmesi (yani birlik ve beraberliği sağlamak) için neler yapılması gerektiğini kararlaştırmak üzere, elli üç büyük Amerikalı Philadelphia’da toplandı ve ABD Anayasası’nı yaptı. Başkanlık sistemi ise, bu anayasa ile ve birden bire tatbikata konuldu.” (a.g.e., s. 16)

 

 

Önceki İçerikİngiliz Gözüyle ‘Millî MÜCadele’miz – 8
Sonraki İçerikKorku ve Ayrıştırma!
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.