Anadolu’da ve Balkanlarda İslamiyet’i tebliğ görevini ifa eden Türk derviş ve erenlerindendir.[1] Türkistan topraklarında dünyaya geldiği bilinmekle birlikte, doğum tarihi kayıtlara intikal etmemiştir. Asıl adı bâzı kaynaklara göre Muhammed Buharî, bâzı kaynaklara göre de Şerif Hızır‘dır. 1297 yılında, günümüzde Romanya sınırları içerisinde bulunan Babadağ şehrinde, tahminen 70’li yaşlarında iken ebedî âleme göçtü. Üzerine türbe inşa edilen kabri Babadağ’dadır. [2]
O, bir alperendir.(*1) Hoca Ahmed Yesevî’nin öğretilerinden aldığı feyzin oluşturduğu iman ateşiyle Türkistan’dan yola çıkarak Rumeli’ye geçmiş ve Babadağ’da, Bregova Çayı kaynağının kenarında 3 katlı bir evde yaşamış, evini dergâh(*2) olarak kullanmıştır.[3] Öğretileri; Sünniler, Aleviler ve Bektaşîler tarafından farklı yorumlarla uygulanmıştır. O; pîri olan Hoca Ahmet Yesevî gibi, bütün Müslümanları kucaklayan, birleştiren bilge kişiliğe sâhipti. Kendisinden bahseden eserlerde; bir menkıbe kahramanı olarak anlatıldığından, şahsiyeti hakkında sağlıklı bilgilere ulaşılamamaktadır.
Hakkında yazılan kitapların en önemlisi; Ebu’l-Hayr Rûmî’nin,(*3) Fatih Sultan Mehmed Han’ın oğlu Cem Sultan’ın görevlendirmesiyle kaleme aldığı Saltuk-nâme‘dir.
İbn-i Battûda’nın,(*4) Ebul-Fidâ’nın,(*5) Yazıcıoğlu Ali’nin,(*6) Yusuf b. İsmail en Nebbânî’nin(*7) eserlerinde adı geçmektedir. Bu eserlerde, özellikle Saltuk-nâme’de Sarı Saltuk, bir efsâne kahramanı olarak anlatılır. [4]
Sarı Saltuk; güzel ahlakı ve kahramanlığıyla Batı Türkleri arasında efsâneleşmiştir. Hamse(*8) sâhibi şair Nev’izâde Atâî’nin(*9) eserlerinde de yer almıştır. Kemalpaşazâde(*10) ise Mohaçnâme (*11) isimli eserinde O’nun hakkında şunları yazar:
‘Dobruca Kırı dedikleri yerde sâhib-i serîr-i velayet(*12), tâcdâr-ı iklîm-i kerâmet(*13) olan azizlerdendi.’
Arkadaşlarıyla birlikte Bizans sınır boylarında derviş gazilerin öncülüğünü yaptı ve bulundukları yerlerdeki yerli ahalinin pek çoğu, Onların güzel ahlakını ve örnek yaşayışını görerek Müslüman oldu. [5]
Sarı Saltuk; Babadağ’da, Bulgar beylerinin duruma hâkim olması üzerine Batı Anadolu’ya geçerek o dönemde ‘Karesi‘ olarak anılan Balıkesir’e yerleşmiş, 1278’de tekrar Babadağ’a dönmüştür. [6]
Babadağ’daki türbesi hakkında Evliya Çelebi şunları yazıyor:
Sultan İkinci Beyazıd Han; Kili ve Akkirman kalelerinin fethine çıktığında, Babadağı’na gelince; sâlih kimselerden bâzıları; ‘Sultânım! Burada Sarı Saltuk adına nurlu bir türbe vardı. Kâfirler onu yıkıp üzerine taş, toprak, çöp döktüler ve kabri kaybettiler.’ Diyerek bilgi sundular. Sultan, o mezbeleliğe gitti. Bir seccâde üzerinde, Şemseddin Sivasî ile ikişer namaz kıldılar. Sonra hakikati öğrenmek üzere o gece istihâreye yattılar. Hemen Sarı Saltuk, sarı renkli sakalı ve yeşil sarığı ile görünüp ‘Ya Beyazıd! Hoş geldin. Akkirman ve Kili kalelerini ve vilayetlerini, Boğdan kâfirleri elinden harp yapmadan fethedeceksin. Oğulların Mekke ve Medine’ye hizmet edecek. Beni bu pislikten kurtar.’ Dedi. Sultan uyanınca; Şemseddin Sivasî’ye; ‘Efendi! Gördüğün rüyayı bir kâğıda yaz. Ben de yazayım. Şeyhülislam’a gönderelim. Bakalım ne cevap verir ‘ dedi. Her biri gördükleri rüyayı, yazıp mühürlü olarak şeyhülislam’a gönderdiler. Allah-ü Teala’nın hikmeti, ikisinin de görüp anlattıkları rüya aynı idi. Şeyhülislam hemen; ‘Pâdişahım! O yere büyük bir türbe yaptırasın ‘ diye haber gönderdi. Sultan Beyazıd Han, o yeri temizlettirdi. Temizlenirken üzerinde; ‘Hâzâ Kabr-i Saltuk Bey Seyyid Muhammed Gazi’ diye yazılmış bir mermer sanduka göründü. Mimar ve mühendisler toplanıp nurlu bir türbe ve cami ile diğer hayır yerlerinin inşasına başladılar. Beyazıd Han, Kili ve Akkirman kalelerini hakikaten harpsiz fethedip, oraların fâtihi oldu. Zaferle Babadağı’na döndü. Bir sene orada kışladı. Etrafı düzene koyup, Babadağı şehrini îmar ettirdi. Bütün hayır yerlerini Saltuk Sultan’a vakfetti. [7]
Bildirildiğine göre Sarı Saltuk’ın vefatından sonra, O’nun vesile olmasıyla Müslümanlığı kabul eden kişilerin bir kısmı, Türk İslam kültüründen uzaklaşmışlardır.[8] Bu kişilerin bir kısmının, günümüzdeki Gagavuz Türklerinin ataları olduğu belirtiliyor. Bilindiği gibi Gagavuz Türkleri, Hamdullah Suphi Tanrıöver’in Bükreş’te 1931-1944 yılları arasında Büyükelçi olarak görev yaptığı 13 yıllık süre içerisindeki gayretli çalışmaları ile Türk kimliğini kazanmışlar, ancak Hıristiyanlık dininden dönmemişlerdir.
Sarı Saltuk’un Babadağ’daki evi ve aynı zamanda tekkesi(*14) 1484 yılında Sultan İkinci Beyazıd Han’ın emriyle külliye hâline dönüştürüldü. Bu külliye, 18. yüzyılda bölgeyi istila eden Ruslar tarafından yok edildi. Tekke’nin yerine 1828 yılında Osmanlı Devleti tarafından yaptırılan tek kubbeli türbe, yıllar boyunca onarılarak korunmuş, 2007 yılında Türk iş adamları tarafından yeniden inşa edilerek ziyârete açılmıştır.
Bosna’da, Makedonya’nın Ohri, Bulgaristan’ın Kalliakra, Arnavutluk’un Akçahisar / Kruya şehirlerinde, Türkiye’de ise İstanbul’un Rumelifeneri Köyü’nde, Edirne’nin Babaeski ve Niğde’nin Bor ilçelerinde, Diyarbakır, Tunceli ve İznik’te ve daha pek çok yerde Sarı Saltuk adına türbeler inşa edilmiştir. Bâzı yerleşim birimlerinde, sarılık hastalığına yakalananlar, Sarı Saltuk’un türbesini ziyâret etmektedirler. [9]
SALTUK-NÂME
Sarı Saltuk Dede’nin, hayatını ve savaşlarını, halk ağzından derlemelerle anlatan eserdir. Cem Sultan’ın emri ile Ebu’l-Hayr Rûmî; Sarı Saltuk’un Rumeli ve Anadolu’da bulunduğu bölgeleri, 7 yıl boyunca adım adım dolaşarak 1480 yılında eserini 3 cilt olarak hazırlamıştır. Ancak varlığı bilinen bu eserin aslına, araştırmacıların ve ilim adamlarının çalışmalarına rağmen ulaşmak mümkün olmamıştır.[10] En mükemmeli olduğu kanaatine varılan nüshası, 1591 yılına ait yazmadır. Bu eser, Topkapı Sarayı Müzesi’ndedir. Sarı Saltuk hakkında yazılan bütün eserlerin kaynağı bu kitaptır.
Saltuk-nâme’de, Sarı Saltuk’un gerçek kişiliğinden çok, efsanevî ve destansı hayatı anlatılır: Saltuk Dede, gördüğü bir rüyâ üzerine Seyit Battal Gazi’nin ve Hz. Hamza’nın silahlarına ve Hz. Ali’nin ‘Ankabil‘ adlı kanatlı binitine sahip olur. Rumeli’de, Müslümanlara eziyet eden Hıristiyanlara engel olmak için Kûfe’de asker toplar, gemilerle Karadeniz’e açılır. Karaya çıkarak Edirne, Üsküp, Dobruca gibi illeri fetheder ve oralardaki Hıristiyan beyleri cezalandırır. Anadolu’ya geçer, sonra tekrar Rumeli’ye döner. Pek çok kahramanlıklar yaptıktan sonra, içtiği zehirli su ve bir fedainin hançerlemesiyle ebedî âleme intikal eder.
Saltuk-nâme’de Sarı Saltuk’un vefatından sonraki olaylara da yer verilmiştir. Oğullarından İbrahim ve Muhammed, babalarının yolunda savaşlara devam etmişler ve Osmanlı padişahlarının emrine girmişlerdir.
Saltuk-nâme, öteki dinî destanlarda olduğu gibi, zaman içinde sürekli zenginleşmiştir. Anadolu Selçuklu Devleti’nin son zamanları ile Osmanlı Devleti’nin kuruluş ve yükselme dönemlerindeki birçok olay da kitapta yer almıştır.
Tarihle söylenceyi(*15), bir araya getiren bir eser olan Saltuk-nâme; halk edebiyatı, folklor, dil, tarih, ilahiyat, antropoloji ve toponomi(*16) araştırmaları için önemli bir kaynaktır. Saltuk-nâme’nin Topkapı Sarayı’nda bulunan yazması, tıpkıbasım olarak Amerika’da yayımlanmıştır
Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın tarafından Latin harfli Türk alfabesiyle yayına hazırlanan eser, 1988 yılında 2 Cilt olarak ‘Saltuk-nâme‘ adı ile kültür hayatımıza kazandırılmıştır.[11]
Açıklamalar: (Ötüken Türkçe Sözlük isimli eserden yararlanılmıştır. Ötüken Neşriyat. İstanbul, 2007)
(*1) Alperen: İslamiyet’i tebliğ için gönlü, bedeni ve bütün benliği ile gayret gösteren mücâhit derviş. Alperenler; İ’lâ-yi Kelime-t’ullah için tasavvuftan güç alan gönül ile ve tatlı bir dille, kalemle ve de gerektiğinde şehitliği göze alarak bedenen de mücâdele ederler. Onlar; mazluma Yunus misâli yumuşak ve merhametli, zâlime Yavuz Sultan Selim Han gibi sert ve hiddetli yiğitlerdir.
(*2) dergâh: Bir tarikata mensup dervişlerin toplanıp zikrettikleri, tarikatın törelerini öğretip uyguladıkları yer.
(*3) Ebu’l-Hayr Rûmi: 15. Yüzyılda yaşayan ve Cem Sultan’ın mâiyetinde bulunan yazardır. Saltuk-nâme’den başka bir eserinin bulunup bulunmadığı bilinmemektedir.
(*4) İbn-i Battûta: 1304 yılında Fas’ın Tanca şehrinde doğan varlıklı bir Müslüman, Orta Çağ’ın en büyük seyyahıdır. ‘Rıhlet‘ isimli eseri yazdı. 1369 yılında Fas’ın Fes şehrinde vefat etti.
(*5) Ebûl-Fidâ: 1273-1331 yılları arasında yaşayan Arap tarihçi-coğrafyacısı.
(*6) Yazıcıoğlu Ali: 15. Yüzyılda yaşamış Osmanlı tarihçisidir. ‘Oğuznâme‘ ve ‘Tevâri-i Al-i Selçuk‘ isimli eserleri vardır.
(*7) Yusuf b.İsmail en Nebbânî: 1849-1932 yılları arasında yaşayan Filistinli İslam âlimidir. Câmi’u-Kerâmat-ı Evliya isimli eseri ile tanınmaktadır.
(*8) Hamse: 5 ayrı mesneviyi içine alan eser
(*9) Nev’izâde Atâî: Âlim ve fâzıl bir zat olan Nev’i Yahya Efendi’nin oğlu olarak 1583’te doğdu, 1735’te İstanbul’da vefat etti. Divan şâirimizdir. Müderris (profesör) oldu, çeşitli şehirlerde kadılık yaptı.
(*10) Kemalpaşazâde: Fatih Sultan Mehmed Han döneminin önde gelen devlet adamlarından Kemal Paşa’nın torunudur. 1468’de Edirne’de doğdu, 1536 yılında İstanbul’da vefat etti. İslam hukuku, tarih, tefsir, edebiyat alanında kitaplar yazdı. Aynı zamanda iyi bir şairdi. ‘İbn-i Kemal ‘ olarak da anılan Kemalpaşazâde, 10 Ciltlik ‘Tevârih-i Âl-î Osman ‘ isimli eserin yazarıdır.
*11 Mohaçnâme: Kemalpaşazâde’nin yazdığı 10 ciltlik Tevârih-i Âl-î Osman isimli eserin son cildini teşkil eder. Kanunî Sultan Süleyman Han’ın 1527 yılındaki Mohaç Seferi’ni anlatır. 1859 yılında Fransızcaya çevrilmiş ve Paris’te basılmıştır.
*12 sâhib-i serîr-i vilayet: çok yüksek makam sâhibi olan kişi.
*13 tâcdâr-ı iklim-i kerâmet: tabiatüstü güçlere sâhib hükümdar
(*14) tekke: Tarikatlarda; içinde şeyh ve müritlerin barındığı, ibâdet ettikleri, tarikat törenlerini düzenledikleri yer.
(*15) söylence: Halkın dilinde ve anlatanın hayal gücünde biçim değiştirerek olağanüstülükler kazanmış hikâye.
(*16) toponomi: Yer adlarını, bunların kökenini, orda konuşulmakta olan dille veya ortadan kalkmış dillerle bağlantılarını
[1] Saltuk-nâme: Prof. Dr. Şükrü Halûk Akalın. Cilt: 1, Sayfa: 3
[2] Millî Eğitim Bakanlığı İslam Ansiklopedisi. Cilt: 10, Sayfa: 320
[3] Meydan Larousse: Cilt: 11, Sayfa: 11
[4] Diyanet İslam Ansiklopedisi. Cilt 36, Sayfa: 147
[6] Saltuk-nâme: Prof. Dr. Halûk Şükrü Akalın. Cilt: 1, Sayfa: 7
[7] Evliya Çelebi Seyehatnâmesi C: 3, Sayfa: 971
[8] Diyanet İslam Ansiklopedisi Cilt: 36, Sayfa: 148
[9] Yeni Türk Ansiklopedisi: Ötüken neşriyat. Cilt: 9, Sayfa: 3414
[10] Saltuk-nâme: Prof. Dr. Halûk Şükrü Akalın. Cilt: 1, Sayfa: 7
[11] Ana Britanika. Ana Yayıncılık. İstanbul, 1994 Cilt 27, Sayfa: 96