Garip bir toplum olduk.
Mağdurların, muhaliflerin, güçsüzlerin, yoksulların, mazlumların, ezilenlerin,adaletsizliğe ve kıyıma uğrayanların, doğru, dürüst ve edep sahibi olanların sesi ve soluğu çıkmıyor.
Buna karşılık mağrurların, muktedirlerin, güçlülerin, varlıklıların, zulmedenlerin, ezenlerin, adaleti katledenlerin, kıyımcıların, yolsuzluk yapan ve yaptıranların, edep ve ahlaktan yoksun olanların ise sesleri ve solukları ise olabildiğince birincilerden daha çok çıkıyor.
Sizin anlayacağınız ikinciler, birincilerden daha cesur, daha atak ve daha cüretkâr…
Bir insan; Hem mağrur, hem mağdur…Hem muktedir, hem muhalif…Hem suçlu, hem güçlü…
Hem bölücü, hem birleştirici…Hem Karun gibi zengin, hem yoksul…
Hem Müslüman, hem haramzade…Hem adaletsiz, hem âdil…Hem ezen, hem ezilen…Hem kıyan, hem kıyılan…
Hem yolsuzluk yapan ve yaptıran, hem doğru ve dürüst…
Hem acımasız, hem müşfik, merhametli…
Hem ahlaksız, hem ahlaklı ve edep sahibi
Olabilir mi?
Olamaz…
Mağdurlar, mazlumlar, ezilenler, soyulanlar ve yoksullar sustukça cesaret gösterip ses çıkartmadıkça, muktedir, zalim ve mağdurların sesleri daha çok çıkacak, arsızlıkları ve yüzsüzlükleri daha çok artacaktır.
İstiklal Harbi kahramanlarından, İkinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü’nün meşhur bir sözü vardır:
“Bir memlekette, namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.”
İçinde bulunduğumuz durumdan rahatsız olanlara sesleniyorum. Yer yerinden oynuyor. Halka karşı ağlayanlar, meğer malı götürüp gülüyorlarmış. Bu olanlardan, bunları yapanlardan şikayetçi isen karnından konuşmayacaksın. Başkasından beklemeyeceksin, kendin ortaya çıkıp sesini yükselteceksin. Bugün sesiniz çıkmazsa ne zaman çıkacak… Yoksa mağdur rolündeki mağrurlar ensende boza pişirmeye, saçı bitmemiş yetimin hakkını götürmeye devam edecekler. Son sızlanma ve pişmanlık fayda etmez.