Milletlerarası İlişkiler Uzmanı, Siyaset Bilimci ve Yazar Doç. Dr. Barış Doster ile Suriye’deki İstikrarsızlık ve Ülkelerin Değişen Siyasetleri Konularını Mercek Altına Aldık.
Oğuz Çetinoğlu: Sorulara geçmeden önce, Suriye ile ilgili olarak genel bir değerlendirme lütfeder misiniz?
Doç. Dr. Barış Doster: Suriye’deki istikrarsızlığın devam etmesi, şiddetli iç savaş durumunun devamı, sadece bu ülkeyi değil, bölgeyi de derinden etkilemektedir. Bununla birlikte ABD, Rusya ve Çin gibi büyük güçlerin bölgeye yönelik politikaları da değişmekte, güncellenmektedir. Petrol ve su zengini olmayan, ancak Ortadoğu dengelerini çok iyi gözeten, Arap dünyasında da önemli bir konumu olan Suriye’de, Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın tahminlerin ötesine geçen direnci, sadece kendi elini kuvvetlendirmekle kalmamış, Rusya, Çin ve İran’ın konumlarını da tahkim etmiştir. Aynı zamanda da ABD ve müttefiklerinin Suriye politikalarında değişikliklere gitmelerine sebep olmuştur.
Suriye’de Esad rejiminin gösterdiği mukavemet, bölge ülkelerinde de karşılık bulmuştur.
22.000.000’a yaklaşan nüfusunun kabaca % 60’ı 30 yaşın altında olan Suriye’de, 2000 yılında babası Hafız Esad’ın koltuğuna oturan Beşar Esad, babasının politikasının ana hatlarını korumuştur. İktidarının ilk dönemlerinde batı ile ilişkileri yumuşatmaya çabalamış, bölge dengelerini gözetmiştir. Orduda, bürokraside, ekonomide Esad Ailesi ve Baas kadrolarının etkisini pekiştirmeye çalışmıştır. Suriye’de iktidar; güçlü devlet yapısına ve istihbarat teşkilatına önemli ölçüde hâkim olan Nusayrilerin yanında, nüfusun dörtte üçünü oluşturan Sünniler ve nüfusa oranı yaklaşık % 10’u bulan Hıristiyanlar arasında da güçlü müttefiklere sahiptir. Devletçi seçkinler, bürokratlar, din âlimleri, üst düzey siyasetçiler arasında çok sayıda Sünni vardır. Büyük devlet ihalelerinde de önde gelen Sünni ailelerin şirketleri kollanmaktadır.
Suriye’de rejimin beklenenden uzun direnişi, Rusya, Çin ve İran’dan aldığı destek; rejim muhaliflerinin umdukları ölçüde halktan destek görmeyişi, terör eylemlerine başvurmaları sebebiyle ülkede ve dünyada sürekli eleştirilmeleri, Esad muhalifi ülkeleri de yeni arayışlara itmiştir. Buna paralel olarak ABD, Suriye’de rejimin kimyasal silah kullandığını öne sürerek Ürdün sınırı yakınında küçük de olsa uçuşa yasak bölge ilan etme seçeneğini gündeme getirmiştir. Böylelikle Esad üzerinde daha çok baskı kurmaya, ABD ve dünya kamuoyunu Suriye’ye yönelik bir askerî müdahaleye ikna etmeye çalışmaktadır. Ancak bir yandan da, Suudi Arabistan ve Katar gibi müttefiklerini, Suriye’de terörist faaliyetlerde bulunan gruplarla aralarına mesafe koymaya, kime yardım ettikleri konusunda daha dikkatli olmaları uyarısına devam etmiştir. Çünkü Suriye’de rejim güçlerine karşı savaşan siyasî İslamcı oluşumların, Selefi (*) grupların başvurduğu yöntemler, dünya kamuoyunda da tepki çekmektedir. O yüzden ABD sık sık, Suriye konusunda Rusya’nın muhakkak ikna edilmesi gerektiğini açıklamaktadır.
Çetinoğlu: Teşekkür ederim. ABD’nin Suriye’ye müdâhale programında belirsizliklerin sebebi ne olabilir?
Doster: ABD’nin ve müttefiklerinin, Libya’nın aksine şimdiye kadar Suriye’ye askerî müdâhalede bulunmamaları, onun yerine her yolla rejim muhaliflerini desteklemeleri, umdukları sonucu vermemiştir. Suriye’deki rejime karşı, topraklarını hem Suriyeli silahlı muhalif gruplara hem de insanî gerekçelerle sığınmacılara açan Türkiye’den başka, muhaliflere büyük miktarda para ve silah yardımı yapan Suudi Arabistan ve Katar’ın çabaları da şu ana kadar hedefe ulaşmamıştır.
Bu durum, Türkiye’nin de söylemlerinde, Suriye’de rejimin beklenenden uzun direnişi, Rusya, Çin ve İran’dan aldığı destek, rejim muhaliflerinin umdukları ölçüde halktan destek görmeyişi, terör eylemlerine başvurmaları sebebiyle ülkede ve dünyada sürekli eleştirilmeleri, Esad muhalifi ülkeleri de yeni arayışlara itmiştir.
Çetinoğlu: ABD ekonomisindeki sıkıntılar sebep olabilir mi?
Doster: Olabilir. Ayrıca; ABD’nin Irak’tan çekilmesinin, Afganistan’dan da çekileceğini açıklamasının, Rusya ve Çin’in Ortadoğu’da artan ağırlığının etkisi de şüphesiz Suriye’de rejimin elini güçlendiren unsurlardır. Suriye’de rejimin değişmesi halinde yerine gelecek olan yapının İslamî ağırlıklı olacağı, Müslüman Kardeşler’in Suriye’de de güç kazanacağı, kargaşanın ve istikrarsızlığın artarak devam edeceğine ilişkin tahminleri desteklemektedir. Bu tahminler, dünya kamuoyunda endişe oluşturmaktadır.
Çetinoğlu: ABD, İsrail eksenli politikalar uyguluyor. Tarafların bu politika ile ilgili beklentilerini yorumlar mısınız?
Doster: ABD’nin ve İsrail’in hesabına göre; Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın ve Baas rejiminin devrilmesiyle İsrail üstündeki Suriye ve İran baskısı büyük ölçüde azalacaktır. Lübnan üzerindeki
Suriye etkisi son bulacaktır. Dolayısıyla İran ile Lübnan arasındaki bağ kopacak, İran’ın bölgedeki etkisi zayıflayacak, bu da İsrail’i rahatlatacaktır. Bu durum elbette ABD açısından da çok önemli bir kazanç olacaktır.
Çetinoğlu: İsrail Suriye’yi vurmakta fazla atak davranmıyor gibi bir izlenim var. Sebepleri ne olabilir?
Doster: İsrail, Suriye’deki askerî hedeflere düzenlediği hava saldırılarına rağmen, Suriye’nin karşılık vermemesi, misillemede bulunmaması sebebiyle daha geniş çaplı bir saldırıyı göze alacak meşru zemine sâhip olmadığını görmüştür. Rusya ve Çin’in tutumunun yanında, İran’ın Suriye’ye verdiği destek ve Hizbullah’ın açıkça Suriye’nin yanında mücadele etmesi de, İsrail’i dizginleyen diğer unsurlar arasındadır.
Çetinoğlu: ABD’nin Suriye politikalarında bir duraklama veya gerileme olduğu söylenebilir. Bu durumu nasıl yorumlamak gerekir?
Doster: ABD’nin özellikle Birleşmiş Milletler Teşkilatı Güvenlik Konseyi’nde Rusya ve Çin’in Suriye politikalarını aşamaması, Washington’da belirli bir politika değişikliğine yol açmıştır. Rusya, Soğuk Savaş döneminden bu yana Tartus Limanı’na büyük önem veriyor. Akdeniz’deki tek üssü orasıdır. Ve bu üsten kolay kolay da vazgeçmez. ABD; Suriye’nin Rusya ile siyasî ve ticarî bağlarının yanında, sıkı askerî bağlarını da muhafaza ettiğini bilmektedir.
Ayrıca ‘İran faktörü’ var. Suriye; İran ile stratejik ittifak düzeyinde ilişkilere sahiptir. Suriye’de bir rejim değişikliği olursa, İran yalnızlaşacağını bilir. Bu sebeple Suriye’yi desteklemekten vazgeçemez.
ABD bütün bunları biliyor. Zorlu rakipler karşısındadır. Bu sebeple ‘temkinli hareket ediyor‘ denilebilir.
İran çok yönlü politikalar uyguluyor. Gerektiğinde Şii kartını, gerektiğinde de Fars kimliğini kullanıyor. ABD bunu da biliyor. ABD Tahran’ın bölgedeki etkisinden rahatsızdır. Fakat İran’ı etkisizleştirecek garantili bir formülü de henüz bulamamıştır.
Çetinoğlu: İlk günlerdeki tutumuna bakılarak Türkiye’nin Suriye ilgili söylemlerinde de sonradan bâzı değişiklikler olduğunu söylemek mümkün…
Doster: Suriye’de olaylar başladığında ilk aşamada keskin bir tutum almaktan uzak duran, hatta Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ı siyasî, hukukî, idarî ve iktisadî reformlar yapmaya ikna edebileceğini düşünen Türkiye, kısa süre içinde tutum değiştirip, Suriyeli muhaliflere ve rejim karşıtlarına her türlü desteği vermeye başlamıştır.
Çetinoğlu: Meselenin bir de ekonomi ile ilgili boyutu var…
Doster: Suriye’deki gelişmeler Türkiye’yi hem dış politikada hem de iç siyasette daha çok etkilemeye başlamıştır. Türkiye’nin en uzun kara sınırına sahip olduğu komşusu olan Suriye’de yaşananlar, sadece diplomatik ve politik alanda kalmamıştır. Ekonomi ve toplumla ilgili yansımaları da olmuştur. İktisadî anlamda iki ülke arasındaki ticaretin, sınır ticareti başta olmak üzere kesilmesi, Türkiye’ye bâzı hesaplara göre en az 30.000.000.000 dolar kaybettirmiştir. Nitekim Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın; ‘Türkiye-Suriye kara sınırının % 75’i El Kaide’nin, % 25’i Kürtlerin denetiminde‘ şeklindeki sözleri, bir ara sayılarının 500.000’i bulduğu söylenen sığınmacıların Türkiye’ye getirdiği malî yük ve sınırda yaşanan güvenlik problemleri, Türkiye açısından yaşanan sıkıntının boyutlarını artırmıştır.
Çetinoğlu: Yan etkilerden de söz ediliyor…
Doster: Suriye’deki muhaliflere destek veren Türkiye’ye karşı Suriye kamuoyunun algısı da kısa sürede değişmiştir. Hatay meselesi, su problemi ve Şam’ın uzun yıllar boyunca terör örgütü PKK’ya verdiği destek sebebiyle, Suriye’yle yıllarca gerginlik yaşayan Türkiye’nin hem Suriye’nin geri adım atması hem de dünya ve bölge dengelerindeki değişimler sebebiyle ilişkiler normalleştikten, belli bir düzeye ulaştıktan sonra aniden tavır değiştirmesi, Suriye’nin sert tepkisini çekmiştir. Suriye ile ilişkilere özel önem verildikten, ikili ticaret, sınır ticareti arttıktan, karşılıklı olarak vizeler kaldırıldıktan, 2009’da ortak bakanlar kurulu düzenlendikten sonra, ilişkilerin gerilmesi her alana yansımıştır. Suriye ile gerginleşen ilişkiler sonucu Suriye pazarının kaybedilmesi, Türkiye’nin Ortadoğu pazarındaki payını da azaltmıştır. Turizm, tarım, taşımacılık ve sınır şehirlerindeki ticaret olumsuz etkilenmiş, bu durum sosyal yapıya da tesir etmiştir.
Özellikle de 11 Mayıs 2013’te Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde gerçekleşen ve 52 vatandaşımızın ölümüne sebep olan terörist saldırı sonrasında toplumda büyük bir tepki oluşmuştur. Türk kamuoyunun büyük bölümü, Türkiye’nin Suriye’deki iç savaşla arasına mesafe koymasını talep etmiştir.
Çetinoğlu: Bütün bunlar, Türkiye’nin Suriye ile ilgili politikalarını gözden geçirmesini gerektirir mi?
Doster: Öyle görünüyor. Türkiye’nin Suriye politikasının gözden geçirmesini gerektiren bir başka sebep de, Suriye’nin kuzeyindeki gelişmelerin, Kuzey Irak’taki mevcut durumla birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye için oluşturduğu tehdittir. Çünkü Türkiye, Kuzey Irak’tan sonra bir de Kuzey Suriye’den Türkiye’ye sızan terörist gruplarla, ayrılıkçı hareketlerle mücâdele etmek mecburiyetinde kalacaktır.
Çetinoğlu: Rusya faktöründen de söz eder misiniz?
Doster: Rusya’nın Suriye’ye kararlılıkla sâhip çıkmaya devam etmesi de, enerjide Rusya’ya bağımlı olan Türkiye’nin Suriye politikasını gözden geçirmesine sebep olan unsurlardan biridir. Arap Birliği Suriye’nin üyeliğini askıya alırken, Suriye’ye yaptırım kararını onaylarken, kendi yaptırım paketini açıklayan, ‘Suriye bizim iç işimizdir‘ diyen Türkiye, zamanla daha soğukkanlı açıklamalar yapmaya başlamıştır.
Çetinoğlu: Türkiye’nin Suriye ile ilgili tutumu, İran ve Irak ile ilişkilerimizi nasıl etkiler?
Doster: Suriye’deki rejimin direncinin yanında, İran ve Irak merkezî hükümetiyle yaşanan anlaşmazlık da, Türkiye’nin Suriye politikasını gözden geçirmesinin sebepleri arasındadır. Zira Tahran, Şam ve Bağdat’a göre; Türkiye’nin Ortadoğu’ya, Arap dünyasına ve İslam âlemine yönelik politikası, ABD’nin talepleriyle örtüşmektedir. Her üç başkent de, füze kalkanı radarına topraklarını açan, patriot füzelerini kabul eden Türkiye’nin, bölgede batının çıkarlarını temsil ettiğini düşünmektedir. Böyle bir durum, adı geçen ülkeleri rahatsız edeceği gibi, Türkiye’ye de uygun düşmez.
(*) Selefî: İslam Dini’nde itikadî mezheplerden biridir. Selefîler dinin temel kaynağı olarak Kur’an’ı ve Sünneti esas alırlar. Aklın, itikad konularında hüküm kaynağı olamayacağını kabul ederler.
Doç. Dr. BARIŞ DOSTER Siyaset Bilimci – Yazar Barış Doster 1973 yılında Kars’ta doğdu. Kars Gazi İlkokulu’nu 1983 yılında, Kadıköy Anadolu Lisesi’ni 1990 yılında, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nü 1994 yılında bitirdi. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde, Türk siyasî hayatı üzerine yazdığı tezle yüksek lisans, Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’nda tâkip ettiği dış politikayı incelediği çalışmayla doktora yaptı. 2011’de siyasi tarih alanında doçent oldu. Üniversitede okurken gazeteciliğe başladı. Devinim ve Nokta dergilerinde, Cumhuriyet Gazetesi’nde 15 yıl gazetecilik yaptı. Türk siyasî hayatını, Türk dış politikası, milletlerarası ilişkiler konularında çok sayıda haber, söyleşi, yazı dizisi hazırladı. Çeşitli dergi ve kitaplarda makaleleri yayınlandı, konferans ve seminerler verdi. Üniversitelerde, askerliğini yaptığı Kara Harp Okulu’nda, Stratejik Araştırmalar Enstitüsü’nde (SAREN) Milletlerarası İlişkiler, Türk Devrim Tarihi, Türk Dış Politikası, Siyaset Bilimi, Güvenlik Stratejileri, Mahallî Bazlı Devletler Analizi, Kamuoyu Oluşturma Teknikleri, Habercilik, İhtisas Gazeteciliği dersleri verdi. Halen Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde öğretim üyesidir. Yayınlanmış eserleri: Atatürk, *Türk Dünyası ve Mazlum Milletler: (2004), *Kuşatma Altındaki Türkiye: (2007), *Türkiye ve Karanlık Savaş: (2008), *Orhan Koloğlu Kitabı / Bilimselden Medyatik’e Tarih: (2009), *Müfid Ekdal Kitabı / Tanıdığım İnsanlar, Yaşadığım Olaylar: (2009), *Soros, CFR ve Arap Ayaklanması: (Orhan Koloğlu, Mehmet Ali Güller ve Haluk Hepkon’la birlikte, 2011).
|