Adam öldürmenin, haksız yere akıtılan kanların ahiretteki hesabı çok ağırdır. Zira Hz. Peygamber (s.a.s.), “Kıyamet gününde insanlar arasında ilk görülecek dava, kan dökmekle ilgili olanlardır” (Buharî, Diyât, 48; Müslim, Kasâme, 28) buyurmuştur.
İnsanın yüce Yaratıcısına karşı kulluk görevleri ile ilgili ilk hesaba çekileceği amel namazdır. Kul hakkı konusunda ise, ilk hesabı haksız yere adam öldürmekten olacaktır. İlk sorgulanacak amelin namaz olması namazın önemini ortaya koyduğu gibi, cana kıymanın hesabı ilk sorulacak kul hakkı olması da onun ne kadar büyük bir günah olduğunu göstermektedir.
Bir insanın öldürülmesine iştirak eden, yardım eden veya sebep olanlar da günaha ortak olurlar ve onlar da aynı cezayı çekerler. Hz. Peygamber (s.a.s.) bu konuda şöyle buyurmuştur: “Eğer gök ve yer ehli, bir mü’minin kanını (haksız yere dökme günahına) iştirak etselerdi, Allah onların hepsini birden cehenneme atardı.” (Tirmizî, Diyât, 8/1398) Yani bir kişinin öldürülmesine çok sayıda insan katılmış olsa, hepsine de aynı ceza verilir. (Buharî, Diyât, 21)
İslam’da kan davası yoktur
Toplumun huzur ve güvenini sağlamayı amaçlayan İslam dini, “şahsî sorumluluğu” esas almış ve kan davası gütmeyi yasaklarmıştır. Kur’an-ı Kerim’de, “Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez” (En’âm, 6/164) buyrularak, İslam’dan önceki dönemlere ait bu kötü âdete son verilmiştir.
Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Veda Hutbesi’nde cahiliye devrinde güdülen kan davalarının tamamen kaldırıldığını, kaldırdığı ilk kan davasının da Abdulmuttalib’in torunu Iyas bin Rabia’nın kan davası olduğunu ilan etmiştir.
Hz. Peygamber (s.a.s.) bir adamın, “Ey Allah’ın Resûlü! Şunlar, cahiliye devrinde falancayı öldüren Benî Salebe kabilesidir. Onlardan intikamımızı alıver!” demesi üzerine ellerini oldukça yükseğe kaldırarak, “Anne çocuğu adına cinayet işlemez (cinayeti kendi adınadır)!” buyurmuştur. Resûlullah bu sözü iki kere tekrar etmiştir. (Nesâî, Kasâme, 39)
Ahir Zamanda Herç
Hz. Peygamber (s.a.s.) ahir zamanda toplumsal bozukluklar meydana geleceğini, ortaya çıkan fitne ve kargaşa nedeniyle dünyada adam öldürme olaylarının çoğalacağını haber vermişlerdir. Peygamber Efendimiz (s.a.s.), öldürenin de ölenin de suçlu sayılacağı bu tür olaylara karşı Müslümanları uyarmıştır. Peygamberimiz (s.a.s.), “İnsanlar öyle günler görecek ki, katil niçin öldürdüğünü, ölen de niçin öldürüldüğünü bilemeyecek” buyurdular. “Bu nasıl olur?” diye soruldu. Şu cevabı verdi: “Herçtir! Öldüren de ölen de ateştedir.” (Müslim, Fiten 56)
Hz. Peygamber (s.a.s.) hadiste geçen “herç” kelimesini, kendisinden sonra İslam toplumlarında çıkacak olan “mü’minlerin birbirlerini çokça öldürmeleri” şeklindeki üzücü hadiseleri haber vermek maksadıyla sıkça kullanmıştır. Öyle anlaşılıyor ki; kıyamet yaklaştığında Müslümanlar arasında öldürme olayları had safhaya çıkacak. O kadar çok öldürme olayı yaşanacak ki; kimse, kimi niye öldürdüğünü bilemeyecek. Kimin haklı, kimin haksız olduğu da anlaşılamayacak.
Sonuç olarak; dinimiz haksız yere bir insanı öldürmeyi veya kendi canına kıymayı büyük günah saymış, bir insanı öldürmenin bütün insanları öldürmek gibi günah olduğunu bildirmiştir. Bunun gibi yine dinimize göre kan davası gütmek, intikam hırsıyla suçsuz bir insanı öldürmek de büyük vebaldir. Çünkü Allahu Teâlâ hiç kimseye başkasının hayatına son verme yetkisi vermemiştir. Canı veren de, alacak olan da ancak Allah’tır.
Öyleyse Müslümanlar olarak, insanların, hatta tüm canlıların hayat hakkına saygılı olmalı, yaratılanı Yaratan’dan ötürü sevmeli, bir canı incitmekten sakınmalıyız. Fitne ve kargaşa ortamlarından uzak durmaya çalışmalı, böyle zamanlarda Kur’an-ı Kerim ve Hz. Peygamber (s.a.s.)’in sünnetine sarılmalı, tefrikaya düşmekten sakınmalı, din kardeşlerimizle olan birlik ve beraberliğimizi korumaya azami gayret göstermeliyiz.