Gandi‘nin, İngiltere Kralı George ile görüştüğü sırada, üzerinde her zamanki gibi beyaz örtüsü vardır. Davetten çıkınca bir gazeteci sorar:
“Kıyafetiniz bir kralla görüşmek için yeterli miydi?”
Gandi hiç aldırmadan cevap verir:”Kral ikimize yetecek kadar giyimliydi.“
—–
“Bu millet niye bu kadar suskun?” diyenler sebebini herhalde anlamıştır: Başbakan Erdoğan hepimize yetecek kadar çok konuşuyor.
Her konuşması da 21 TV kanalında aynı anda canlı yayınlanmakta. Akşamları da bir o kadar kanalda da Başbakan’ın sabah konuşmalarında ne demek istediğine dair yorumlar yapılmakta.
Millette konuşacak hal mi kalır?
Gezi Parkı eylemleriyle “yeter söz Milletin” diyenleri de günde 2-7 konuşma yaparak susturmayı başaran Başbakan, bakalım bu konuşarak susturma performansını ne kadar sürdürebilecek?
*****
Baba erenler bir gün vaaz dinlemek için camiye gitmiş. Hoca Tanrı’nın “mekândan münezzeh” yani “lâmekân” olduğunu anlatmaya çalışıyormuş:
“Ne yerdedir ne göktedir, ne sağdadır ne soldadır…”
Oturduğu yerden bağırmış Bektaşi Baba: “Hoca sen yoktur demeye çalışıyorsun ama dilin varmıyor.”
—–
Demek ki bazı kavramları anlaması mümkün olmayanlara anlatmaya çalışmak doğru değil.
Demokrasi, insan hakları, barış, adalet, özgürlük gibi kavramları birilerinin ne kadar yanlış anladığını ve anlattığını her gün görmüyor muyuz?
*****
Osman Yüksel Serdengeçti milletvekili seçilince o sırada üniversite öğrencisi olan bazı gençlerle birlikte TBMM’ne gitmiş. Meclisin girişindeki dönerli kapıdan geçmeye çalışırken döner kapı ile birlikte Osman Yüksel’in de dönüp durmakta olduğunu görünce, gençler O’nu kolundan tutup çekerek kapıdan kurtarmış. “Abi hayrola ne dönüp duruyorsun?” sorusu üzerine verdiği cevap şöyle olmuş:
“Milletvekillerinin bazılarının neden bu kadar dönek olduğunu şimdi anladım. Döneklik Meclisin kapısında başladı. Allah içeride bize yardım etsin.”
—–
Geçmişin milliyetçilerinin, PKK ile yapılan müzakere ve mütarekelere; Petrol Kanunu, Yabancılara Toprak Satışı gibi vahim düzenlemelere destek verdiklerini; TBMM’nin çalışma programının teröristbaşının taleplerine göre belirlendiğini görseydi, acaba Merhum Serdengeçti ne derdi?
*****
Sokrates ve eşi bir türlü iyi geçinemezlermiş. Bir gün eşi Sokrates’e verip veriştirmiş. Ağzına geleni söylemiş. Bakmış kocası hiç bir tepki göstermiyor; bir kova suyu alıp başından aşağı boşaltmış.
Sokrates, gayet sakin:
“Bu kadar gök gürültüsünden sonra bir sağanak zaten bekliyordum” demiş.
—–
Mısır‘da milyonların meydanlarda çıkardığı gök gürültüsünden sonra askeri darbe sağanağı geldi. Şimdi de Adeviyye ve Tahrir Meydanlarında biriken kalabalıkların çıkardığı gök gürültüsünü takiben, iç savaş denilen bir sağanak yağış gelmesinden korkmak gerek.
Türkiye’yi yönetenlerin herkesten fazla telaşlanıp, taraf haline gelmesi, bu sağanak yağışın Türkiye’yi de etkileyebileceği kaygısından olabilir.
*****
Yıl 1946 İsmet Paşa pırpırlı küçük bir uçakla seçim gezilerinden birine gitmektedir. Yanında meşhur hatip Osman Bölükbaşı da seyahat etmektedir. Uçakta, o zamanlar henüz 7 yaşında olan oğlu Erdal İnönü de vardır. Uçak Malatya semalarında alçaktan uçmakta, uçaktan aşağıya bakıldığında tarlada çalışan vatandaşlar gözükmektedir. Küçük Erdal babasından para istemiş. İnönü, “Oğlum bende bozuk yok, Osman Amcandan iste!” demiş. Bunun üzerine küçük Erdal, Bölükbaşı’ya yönelmiş: “Osman Amca! Bana bozuk para verir misin? Sevinsinler diye köylülere atacağım” demiş. Osman Bölükbaşı, İsmet Paşa‘nın da duyabilmesi için sesini yükselterek: “Evladım, üç beş kuruş atıp sadece aşağıdaki köylüleri sevindireceğine, babanı uçaktan atalım da bütün millet sevinsin!” demiş.
—–
Türkiye, Meclis’te liderlerin konuşmaları, Salı vaazları, basın açıklamaları ve TV’lerde yapılan seviyesiz politik tartışmalarla gerilmekte. Acaba kimi veya kimleri (uçaktan atsak demeyelim ama) mesela yurtdışına bir ay tatile göndersek, Türkiye ile temasını kessek çok ciddi bir huzur ve sükûnete gireriz?
*****
Ülke çok kötüye gidiyormuş. Zamanın Başbakanı Demirel, bu duruma çözüm bulabilmek için o dönemin bütün siyasi liderlerini acilen toplamış. Toplantı salonuna sıra ile Ecevit, Türkeş ve Erbakan gelmişler. Ecevit’in tavrından rahatsız olan Türkeş, toplantıyı terk etmek istemiş. Demirel, duruma müdahale etmek istemiş, ama muvaffak olamamış.
Bunun üzerine Erbakan devreye girmiş. “Türkeş Kardeş” demiş, “Burada istişare yapıyoruz, biraz sakin olur musun?”
Ecevit durmadan sataşmaya devam edince, Türkeş yerinden doğrulup ayağa kalkmış. Bunu gören Erbakan, “Niye böyle yapıyorsun, biz burada ülkeyi kurtarmaya çalışıyoruz. Bak, Peygamber Efendimiz emretmiş, istişare yapmak sünnettir.“
Türkeş de sesini yükselterek, “İstişare yapmak sünnetse, cihat etmek de farzdır.”
—–
Ülkemiz yine çok ciddi badireden geçiyor. Vatanımızın bir bölümünde devletin egemenliği yavaş yavaş narkoterör örgütü PKK’ya devredilmekte. Bundan daha vahim ne olabilir?
Böyle bir ortamda bile ne istişare ve ne de cihat yapıyoruz. Yani sünnete uymadığımız gibi, farzı da yerine getirmiyoruz.