Gençler Toplumların Sinir Uçlarıdır

95

 

Yazımıza Hz. Mevlâna’nın bir sözüyle başlayalım. “Dün dünde kaldı cancağızım, artık yeni şeyler söylemek lazım”.

Eskiden toplumu bir hırka bir lokmaya razı eder, karşılığında da olmadık iltifatlar alırdınız. Memleketin herhangi bir yerine devlet tarafından bir hizmet götürüldü mü,  bir yere yatırım yapıldı mı, insanlar istisnasız mutlu olurlardı, hizmeti getiren devlet yöneticilerine dualar ederlerdi.

Ama şimdi öyle değil maalesef, bu görüş, bu felsefe inkıraz etti artık. İnsanlar kendilerinin de hesaba katılmasını, herhangi bir yere bir eser yapılacağı vakit kendi görüşlerinin de alınmasını istiyor. İstiyor ki çevresine, köyüne, şehrine herhangi bir eser yapılacağı zaman kendi rızası yoksa eğer o eser oraya yapılmasın.

Dayatma ve dikta istemiyor günümüz insanı. İstiyor ki, kim olursa olsun, ister cumhurbaşkanı, ister başbakan, isterse vali. Kendi beğendiklerini bana zorla beğendirmeğe kalkmasın.

Hürriyet Gazetesi yazarlarından, Melis Alphan hanımefendi, geçtiğimiz günlerde “Başbakanlar bile kendi zevkini başkasına dayatamaz” başlığı altında nefis bir yazı kaleme almıştı. Yazıyı baştan aşağı zevkle okudum, ne kadar doğru söylüyordu, Gezi Parkı eylemiyle ne kadar da güzel örtüşüyordu? İşte günümüz insanının ve gençliğinin isteği ve arzuları bunlar, Gezi Parkındaki gençler işte bu konular için günlerce direnip eylem yapıyorlar. Efendim Başbakan Erdoğan, modern mimari ile karşılarına gelen, mimarların eserlerini kabul etmiyormuş. Kendi zevkine saygı duyarız ama öyle yetkili bir yerde bulunan kişinin de topluma illa da eski klasik eserleri seveceksiniz diye dayatmasına da karşı koyarız. Mimar Sinan; tamam bizim dehamız ama, Ahmet Vefik Alp‘in şu sözüne de saygı duyup, kulak vermeliyiz. “Ben Mimar Sinan’ı aşmalıyım.”

Gerçi İstanbul Belediye Başkanı Kadir Topbaş, olayı çözdü, gençleri anlamaya çalışıyor – “Bundan sonra şehrin herhangi bir yerine çöp bidonu da konacak olsa onu oradaki halka soracağım” diyor. Keşke sayın Başbakan eğer başka bir hesabı yoksa, o da olayı anlasa ve daha ilk günden gençlerin yanına gidip, olarla konuşup, anlaşıp, üç-beş çapulcu diyeceği yerine onları onore edici ifadeler kullanıp, kol kola girip, halay çekerek bu işi tatlıya bağlasa daha iyi olmaz mıydı?

Dış güçlerden, faiz lobilerinden, AB ve ABD den şüphelenip komplo teoriler üreteceğinize; yöneticiliğin en büyük vasıflarından birisi de bu; gençlerle anlaşıp bu şer odakların çabalarını boşa çıkarsaydınız ya?

Bundan sonra akıllı yöneticiler, gençliğin sesine ister istemez kulak vermek zorunda kalacaklar. Çünkü onlar toplumun sinir uçlarıdır. Toplumun ve halk yığınlarının dile getiremediği konuların sözcülüğünü yapıp onların tercümanı olacaklar. Üstelik çapulcu falan da değil onlar. Gezi parkında yapılan istatistiklere göre direnenlerin %76’sı ya yüksek okul mezunu ya da halihazırda okuyorlar.

Bu arada Gezi Parkı olayları devam ederken Meclis’te de Türkiye’nin kaderiyle hayati ilgisi olan bazı kanunlar gece yarısı baskınlarıyla geçirildi. Özellikle Türk topraklarında yabancılara tanınan petrol ve maden arama yetkisi TPAO ve MTA’nın tekelinden alınarak yabancılara devredilmesi ki, oldukça geniş bir konu; inşallah gelecek yazımızda da bu konuyu işleriz.

 

 

Önceki İçerikRamazan ve Helal Kazanç (1)
Sonraki İçerikEmperyalizmin Türk Politikası
İdris Türkten 1 12 1949 tarihinde Tokat/Artova da doğdu. İlkokulu Artova Gaziosmanpaşa ilkokulunda, Ortaokul ve Liseyi Turhal da okudu. Berlin Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünün 2. Sınıfından ayrıldı. Kocaeli Petkim Petro Kimya Fabrikasından emekli oldu. Ülkü Ocakları ve Milliyetçi Hareket Partisi teşkilatlarının her kademesinde görev yaptı. İYİ Parti Kocaeli İl kurucuları arasında bulundu ve İYİ Parti yönetim kurulunda bir dönem görev yaptı. Halen Kocaeli Aydınlar Ocağı İdari Sekreterliği görevini yürütmektedir. Editörlük ve güncel Köşe Yazarlığı yapmaktadır. Biri kız, iki erkek evladı var.