Gazete yazılarımı haftada 2-3 güne çıkarttım, yine gündeme yetişemiyorum. Bu hafta her gün yazıyorum, ama, daha Balkan ziyaretime sıra gelmedi.
Gündeme nasıl yetişebilirim ki, bir Başbakanımız vardı, istediği zaman gündemi değiştirme becerisine(!) sahipti. Artık, o da, gündemin gerisinden gidiyor, ne olduysa. Demek ki, el elden üstündür, ya da başkalarının yumruğunu görmeyen, kendi yumruğunu balyoz zannedermiş.
Her gece nerdeyse öyle, ama, Salı gecesi sabaha kadar televizyonları seyrettim. İstanbul Taksim adeta savaş alanına döndü. Böylesine bir olayı Halk ve Ulusal kanal veriyor, gecenin belirli bir saatine kadar da Bengü televizyonundan seyrettim. Diğer kanallar adeta dut yemiş bülbül gibi. Bazıları üstünkörü veriyor, bazıları hiç oralı bile değil, bazıları hâlâ eski alışkanlık gereği hükümet tarafından veriyor. Hatta, bir tanesi var ki, son derece komik idi.
Bakar mısınız yoruma…
Reyhanlı halkı Türkiye’de gösteri yapanlara çok kırılmış. Neden? Çünkü, Reyhanlı’da 52 kişi ölmüş, ama, 4 ağaca gösterilen tepki gösterilmemiş. Bunu insan veya insanlar yorum diye, laf diye hem de televizyondan nasıl söyler, inanmak mümkün değil.
Neyse…
Bilgi veren, vermeyen, yandaş olan olmayan bütün kanalları sabaha kadar izledim ve kendimi zorlayarak tarafsız bir değerlendirme yapmayı denedim.
Devletin kutsallığına inanan bir görüş mensubu olarak yönetimi ellerinde bulunduranların, ayaklananlara karşı gerekeni yapması gerektiğine kendimi inandırmaya çalıştım. Yani, şöyle yaptım, böyle yaptım, ama olmadı. Bütün iyi niyetli gel-gitlerime rağmen, her ok Başbakan R.T.E.’yi gösteriyor.
Sayın Başbakan, bu işlerin tek sorumlusu sizsiniz. Artık, bu ülkeyi daha fazla kandırmalar, yutturmalarla idare edemezsiniz. Çünkü, yaklaşım tarzınız, karakteriniz, huylarınız, şişirilmeleriniz buraya kadarmış, artıkşapkanız düştü. Bu ülkeyi bundan sonra rahat bir şekilde idare edemezsiniz.
Hırsınız, neler yapabileceğinizi ve hiçbir kimseyi, hiçbir konuyu dinlemeyeceğinizi gösteriyor.
Artık eliniz görüldü.
Nasıl görüldü derseniz, söyleyeyim: Özellikle dünkü lafınız çok önemli. Tayyip Erdoğan değişmez diyorsunuz. Siz, iktidara gelirken, Millî Görüş gömleğini çıkarttık ve değiştik diyerek gelmediniz mi? Hani değişmezdiniz? İşte bu yüzden eliniz çok net görüldü. Kendi yandaşlarınız bile elinizin görüldüğü konusunda bizimle hemfikir ki, seslerini yavaş yavaş yükseltmeye başladılar.
Şunu düşünmeyin. Ne yapar eder, seçime giderim ve yine yüzde elli alırım, işler biter diye lütfen düşünmeyin. Bu saatten sonra, bilgisayar hilesi ile yüzde altmış da alsanız, geçmiş ola. Mitingler yapar, yüz binleri toplarım ve gözdağı verir sustururum diye düşünüyorsunuz, ama boşuna. Artık, kalabalıkların gücü, sadece Salı akşamı Taksim’e, her şeyi göze alarak gelen on binlerin gücüne erişemez. Destekler veya desteklemezsiniz, ayrı konu ama, böyle bir gerçek var artık.
Devletin görevi, provokasyon yapanları halletmektir. Provokasyon olacak diye Türk Gençliğini ezmek, çiğnemek, yemek değildir.
Bir de, yaşananların arkasında iç ve dış, gizli ve açık mihraklar olduğunu söylüyorsunuz ki, atanıza, babanıza rahmet, amelince. Bakın, burada birleşiyoruz. Ama, biz bunu düşünürken iki konuyu da beraberinde düşünüyoruz.
1- Dış ve iç tehlikeli mihrakların ülkemizde cirit atmasının nedeni sizsiniz ve ülkeyi bu hale getirmek için buna siz meydan verdiniz. Şimdi o dış ve iç mihraklar sizi istemiyor diye hırsınızdan bağırmaya başladınız.
2- Dış ve iç mihraklar sizin dediğiniz gibi olayların başlamasında rol almış olsa bile -ki bu sizin mutlaka bilginiz dahilinde olması gerektir-, biz diyoruz ki, Türk Milleti, on bir yıllık iktidarınızın ülkeyi nerelere getirdiğini ve daha da nerelere götüreceğini gördüğü için, bu mihrakların oyunlarını bozdu.