Sevgi insanı olmak, sevgi medeniyetine ulaşmak, sevgiyle yaşamak…
İnsan ekmekle doyar, emekle büyür ve sevgiyle yaşar. Ailede sevgiyi, ilgi doğurur. İlgi sevginin hem anasıdır hem de çocuğudur.
İlgisiz sevgi, iktidarsız sevgidir. Sevgiyle bir arada tutulamayan aileler, baskı ve zorbalıkla tutulmak zorundadır. Aile bireylerine özgürlük sevgiyle verilir.
Annenin yerini hiçbir şeyin tutamadığı gibi sevginin yerini de hiçbir şey tutamaz. Sevgiyle büyütülen çocuk umut ve hayat dolu bir insan olur.
Sevgisiz bir ortamda yetişen çocuklar nefret, kin ve intikam hisleriyle doludur.
Hemen her anne baba çocuğuna karşı beslediği sevgiyi, çeşitli biçimlerde ve kendi anlayışları çerçevesinde bir eğitime dönüştürmeye çalışır.
Ancak sevgi anlayışları ve sevgiyi gösterme biçimleri aileden aileye değiştiği gibi, eğitimde disiplin uygulama metotları da farklılaşmaktadır. Bazı anne babalar sevgi cimrisi olurken bazıları da çocukların kelebekleri ve civcivleri severken öldürdüğü gibi yavrularını severek öldürmektedir.
Sağlıklı bir eğitim anlayışı ise, öncelikle çocuklarımıza koşulsuz sevgi, hoşgörü ve doğru bir disiplin anlayışıyla yaklaşmamıza ve onlar için etkili bir model olmamıza bağlıdır.
Çocuklarımızı öyle yetiştirelim ki hayatı sevgi gözlüğüyle okuyabilsinler.
Pestallozzi; “Temelinde sevgi olan hiçbir eğitim başarısızlığa uğramaz” diyor.
Çocuklarımıza olumlu davranış kazandırmanın ilk ve en önemli şartı, onlara içtenlikli ve koşulsuz olarak sevgimizi sunmaktır.
Kişiler arası ilişkiyi, barışı, güveni, fedakârlığı hoşgörüyü, başarıyı oluşturan önemli özelliklerden biri sevgidir.
Sevginin olduğu alanlarda yenilikler, güzellikler ve başarılar gelir. Ümidimizi, yaşama sevincimizi, güçlülüğümüzü sevgilerden elde ederiz.
Duyguların en yücesi, bahçemizin en güzeli, en anlamlısı sevgidir. Dünyamızın hızla döndüğü ve kabuk değiştirdiği günümüzde değişmeyen, kalıcı değerlerimizden biri sevgidir.
Bizim yaşayabilmemiz için sevgiyi tüm olumsuzluklara rağmen yaşatmamız gerekir. Niçin ve nasılları bir kenara bırakarak, insanları, ağaçları, hayvanları, toprağı, suyu kısaca tüm canlıları tadında sevmeli, sevgi dolu kalplerle yaşamayı bilmeliyiz.
Eğitimde sevgi başarının özüdür. Çocukları sevenler ve mesleğinde üretken olanlar her zaman başarılı olmuş, engelleri aşmışlardır.
“Kenar Mahalle” öyküsü bunun bir örneğidir. Bir profesör, sosyoloji sınıfındaki öğrencilerini Baltimore Şehri’nin kenar mahallelerine göndermiş ve o bölgede yaşayan 200 erkek çocuğun durumlarını araştırmalarını ve her bir çocuğun geleceği hakkında bir değerlendirme yapmalarını istemişti. Öğrencilerin hemen hepsi bu çocukların gelecekte hiçbir şanslarının olmadığını dile getirmiştir.
Tam 25 yıl sonra bir başka sosyoloji profesörü, her nasılsa, bu çalışmayı buldu ve öğrencilerinden bu projeyi sürdürmelerini ve aynı çocuklara ne olduğunu araştırmalarını istedi. Öğrenciler o bölgeden taşınan ya da ölen 20 çocuk dışındaki 180 çocuktan 176’sının olağanüstü bir başarı gösterip avukat, doktor, işadamı olduklarını ortaya çıkardılar. Profesör bu durumdan çok etkilenir ve bu konuyu incelemeye karar verir.
Birer yetişkin olan bu çocukların hepsi o bölgede yaşadıkları için, her biriyle buluşma şansı olur. “O koşullarda nasıl bu kadar başarılı oldunuz?” sorusuna verdikleri cevaplar hep aynıdır: “Mahalle okulunda bir öğretmenimiz vardı. Onun sayesinde.
” Profesör, bu öğretmeni çok merak etmişti. Hala hayatta olduğunu öğrendiği, yaşlı öğretmeni bulup bu işin sırrını öğrenmek ve ziyaret etmek için evine kadar gitti. Karşısında yılların yüzüne eklediği karışıklıklara rağmen hala dinç duran yaşlı bir kadın buldu. Yaşlı kadına, bu çocukları kenar mahallerden kurtarıp, başarılı birer yetişkin olmalarını sağlamak için kullandığı sihirli formülün ne olduğunu sordu. Yaşlı öğretmenin gözleri parlak ve dudaklarının kenarından bir gülümseme belirdi. “Çok basit. Ben öğrencilerimi çok sevdim.” dedi.
Sevmek, duyguları ve hisleri olan insanların ortak özellikleridir. Duygulara ortak olmak, sevinçleri paylaşmak, gözyaşlarını bölüşmek eğitimde önemli izler bırakır.
Sevinci yüzünde, hüznü kalbinde olan temiz yürekli eğitimcilerin temiz düşünceleri ile temiz bir neslin oluşması zor değildir.
Sevgi eğitimin vazgeçilmezidir. Çocuklarımıza arzu ettiğimiz bilgiyi, beceriyi, donanımı kazandırmak istiyorsak, bütün bunları sevgi ikliminin içinde vermek gerekir.
Nasıl ılıman bir iklimde doğa, çok daha verimli, çok daha bereketli ise bir sevgi iklimi içinde geçen eğitim süreci de bizim için o kadar verimli olur. Her şey sevgi ile başlar, sevgi ile gelişir, sevgi ile güzelleşir ve her zorluğu sevgi ile aşabiliriz.
Öncelikle “Sevgi” kadar insana güven veren başka duygu yoktur.
Çocuklarımızı, anne ve babamızı karşılıksız severiz. Neden? İçten gelen çok temiz bir duygudur bu. Çünkü insan olmanın getirdiği bir yere sığınma, güven hissinin tatminliği ancak sevgi ile mümkündür.
Çevremizde kimden sevgi alırız ya da almayız bunu çok kolay anlar insan. İşte çocuk da çevresinde olup biten her şeyin gayet iyi bir biçimde farkında olan bir bireydir.
“Çocuğunuzu seviyor musunuz? Bunu göstermek için neler yapıyorsunuz?” sorularına, “Tabii ki seviyorum, ona son model araba aldım, hiçbir şeyi eksik değil.” diye cevaplar vermek yeterli değildir.
Çünkü çocuğun anne babadan beklediği en temel sevgi işaretleri sarılmak, dokunulmak, okşanmak ve birlikte yapılan paylaşımlardır.
Bilimsel araştırmalar sonucunda görülüyor ki, bu işler anne karnında başlıyor. Anne karnındaki bir bebeğe çeşitli sesler dinletiliyor.
Çok huzursuz olan ve sürekli hareket eden bebek, bu sesler içinde kendi annesinin sesini duyunca sakinleşiyor. Birçok aile halen “Çocuk o daha bilmez, anlamaz” düşüncesi ile çocukların dünyasından kendilerini uzaklaştırıyor.
Böylece, çocuğun zaman zaman gösterdiği garip davranışları anlamak daha da güçleşiyor. Oysa çocuklar kendilerine gösterilen sevginin, ilginin her zaman farkındadırlar.
Eğitimin vitamini sevgidir. Sevgiye dayalı eğitim veren okulda öğrenci sudaki balık gibidir. Bulunduğu ortamı terk etmek istemez. Sevgiden yoksun öğrenci ise kafesteki kuş gibidir. Kulağı çıkış zilindedir. Sevgi, eğitim verimliliğinde önemli bir faktördür. Sevgisiz, eğitim düşünülemez.
Çocuk, gelişme çağında ailede, okulda ve çevrede yeterli sevgiyi görmelidir. Sevgisizlik, çocuğu aileden ve okuldan soğutur. Sokağa itebilir.
Bunun için evler ve okullar birer sevgi ve şefkat yuvası olmalıdır. Çocukların başarısında cezalar değil sevgi ve takdir daha etkili olmaktadır. Sevginin bulunduğu yerde neşe, mutluluk, huzur, başarı ve verimlilik vardır. Çocukların eğitiminde en önemli faktör sevgidir. Çocukta diğer duygular gibi sevgi duygusu da doğuştan vardır.
Ancak bu duygunun geliştirilmesi sonradan ve dışarıdandır. Bunun için çocuklardaki bu duygunun büyükleri tarafından iyi yönlendirilerek geliştirilmesi gerekir. Bu geliştirme büyüklerin sevgi ortamında olmalıdır. Zamanla iki taraflı sevgi iletişimi oluşturulmalıdır.
Oluşturulan sevgi ortamında çocuk, istenilen ölçüde eğitilebilir. Çünkü sevgi, eğitimin itici gücüdür.
Sevgi, eğitimde yararlanılması gereken önemli bir husustur. Sevgisiz eğitim düşünülemez. Temelinde sevgi olmayan eğitim başarıya ulaşamaz.
Sevgi faktörü öğrenmeyi kolaylaştıran en önemli unsurdur. Eğiticiler öğrencilerini sevgi dünyasında gezdirerek eğitmelidirler. Gönül kapılarını onlara açık bırakmalıdırlar.
Onlar bu kapıdan girerler ve öğretmenlerinin sevgi bahçelerinden istedikleri bilgi çiçeklerini dererek kolayca öğrenirler. Sevgi yoluyla girilebilen gönül kapısını öğrencilerine kapatan öğretmenin onlara öğretmeye çalıştığı bilgiler taşın üzerine ekilmiş tohumlara benzer. Böylesi tohumlar asla çimlenemez.
Kin, nefret, öfke ve şiddetin olduğu yerde sevgisizlik ve korku vardır. İnsan sevmediği ve korktuğu yerden öğrenmek bir yana hızla kaçar.
Öğretmeninden korkudan dizleri titreyen bir öğrenci ona bilmediklerini nasıl sorabilir? Öğretmeninin sevgisini görmeyen öğrenci onunla hangi yoldan diyalog kurabilir?
İçinde sevgi olmayan öğrenci okula isteksiz ve zoraki gider. Bunun için bazı aileler çocuklarını okullara göndermekte güçlük çekerler. O halde okulları da sevecen yönetici ve öğretmenlerle bir sevgi yuvası haline dönüştürmelidir.
Oraya öğrenciler severek ve koşarak gitmelidirler. Sevgiyle de öğrenmelidirler. En kötü sınıf ortamı sokaklardan daha güvenlidir. Okullarda çocuklarımızı bu sorumlulukla ve sevgi ile büyütmek zorundayız(Özkanlı,2010).