Regaip Kandilinizi tebrik eder, ülkemiz üzerindeki kara bulutların dağılmasına vesile olmasını dilerim.
Halkı ikna turlarında görev yapan, bir kısmı “Barış ve Kardeşlik” sloganlarının etkisiyle olup bitenden haberdar bile olmayan akil insanlar topluluğuna karşı ortaya konan tepkiler genelde zorla bastırılıyor ve hasıraltı ediliyor. Barış ve kardeşlik ifadelerinin hangi önemli tavizlerin üstündeki bir örtü olduğu pek araştırılıp düşünülmüyor. Akiller grubunda yer alan isimlerin önemli bir bölümünün fikri çizgisi bilinmez değildir. Bunlar dün Marksist, bugün liberal, anti-Türk, anti-devlet ve Cumhuriyet karşıtı eylem ve imza kampanyalarında hep yer almışlardır.
Bu bakımdan onların sorunu bazı hassas vatandaşlarımız gibi toplantı salonlarına bayrak asılıp asılmaması ve İstiklal Marşı’nın okunup okunmaması olamaz. Bunların arasında Osmanlı’nın idam fermanı ve tasfiyesi olan Sevr Anlaşması‘nı methedenlere de rastlanmaktadır. Aralarında Sevr’in idam fermanı olduğuna inanan Mehmet Akif’i bile suçlayacak ölçüde şaşkın olanları da vardır. Bugünlerde Sevr şartlarına sıkı sıkı sarılarak onu tekrar gündeme getirmek için az çaba sarf edilmiyor. Ermeni’ler değil; Taşnakçı militan Ermeniler, Kürtler değil; ama bölücü,ırkçı Kürtçüler ve etnikçi taassup içinde olanlar burada başı çekiyor. Bunlara Türk kültürünü yaşayan, İran Şia’sı ile ilgisi olmayan Alevi vatandaşlarımızı da katmaya çalışıyorlar. Dünün ideolojik çatışmalarının yerine, sürekli Sünni-Alevi ayrımcılığı ve çatışması tahrik ediliyor. Etnik ölçekli değerlendirme ve zorlamalar öne çıkıyor. Cumhuriyet yönetimlerinin son derece doğru olan mezhepler üstü duruşunun son yıllarda değişir olması, ihanet odaklarına fırsat veriyor.
Barış, kardeşlik, özgürlük ve şimdilik demokrasi aşığı role bürünmüş olan malum çevrelerin, Türk Dünyasında Türklere karşı işlenen insan hakları ihlalleri ve 2000’li yıllara has kültürel ve fiziki soykırımlarla ilgileri yoktur. Almanya’da yabancı düşmanı katil ırkçıların duruşmaları gibi örnekler onları pek ilgilendirmez. Bulgaristan’da yapılan son Genel Seçimde Türklerin iki partiye bölünmesi, Türkçeye getirilen seçim yasakları da onların gündeminde yoktur. Onlar sadece başkaları adına Türkiye ile sorunlu ve kavgalıdırlar.
Böyle marjinal grupların ve bu zihniyette olanların ülkemizde bulunmaması gerektiğini savunuyor değiliz. Demokrasi bu gibi farklılıkları, aykırılıkları da bünyesinde taşıyabilir, hoşgörebilir ve kaldırabilir. Yanlış olan marjinal görüş ve taleplerin Türk Milletinin istek ve görüşleriymiş gibi ele alınması ve buna göre yönetenlerin politika oluşturmasıdır. Terör örgütü ile müzakere sürecinde ve yeni anayasa çalışmalarında bu yanlışları görüyoruz. Ülkemizde yarım yamalak işleyen demokrasinin asıl sorunu budur. Demokrasinin ve millet iradesinin karşılaştığı yabancılaşma marjinal görüşlere dayanma yanlışıdır. İş bununla da kalmamakta, millet iknaya da çalışılmaktadır. Devletin kuruluş felsefesinin ve amacının ortadan kalktığı, milli kimliğin dışlandığı, etnik grup seviyesine indirildiği, T.C.’nin bir ara resmi dairelerden silindiği bir yerde tartışılması gereken konu demokrasi olamaz. Demokrasi milli devletsiz ve milletsiz, mutabakatsız bir ütopya değildir.
Türkiye’nin son yıllarda Irak’ın ve Suriye’nin Kuzeyini sınırları içine alacak şekilde tertip ve olaylarla karşılaşması, sözde büyüyerek ufalanma tuzağı ve son Reyhanlı olayının ibretle izlenmesi gerekir. Osmanlı ağabeyliği rolünü üstlenmeye zorlanmamız, bunun için “milli devlet ve üniter yapıdan federal yapıya geç” söylemi ve yerel yönetimlerin kullanılma çabası 2000’li yıllarda da devam eden Sevr modasıdır.