Hücumun Hedefi: Balkan Türkleri

108

 

Din, tarih ve tıp alanları, bilgili bilgisiz hemen herkesin konuştuğu üç temel konu sahasıdır. Bu nedenle olsa gerek atalarımız “Yarım doktor candan yarım hoca imandan eder” demişler.

Bu atasözüne de bir ilave “yarım tarihçi şuuru yok eder” şeklinde yapılabilir. Hatta geleceği de yok eder diyebiliriz. Zira eksik veya yanlış tarih bilgisi kişiyi kendi toplumunun gerçeklerinden uzaklaştırmakla kalmaz, geleceğini şekillendirmede de yön kaybettirir.

Bir müddettir Türkiye’de, hüsn-ü zanla yanlış tarih bilgisine dayandığını düşündüğüm bir çıkış noktası ile Balkanlardan gelen Türkler için tuhaf yorumlar yapıldığına şahit olmaktayız. Yorumu yapanların bir kısmı tanınmış yazarlar bir kısmı ise milletvekilleri olunca insan hayrete düşüyor. Zira toplum önünde olan kişilerin en azından ne dediklerinin farkında olmaları, vebale düşmemek açısından çok önemli.

Tuhaf yorumların, görebildiğim kadarıyla, kahir ekseriyeti Balkan Türklerinin Türkiye’nin gidişatına dair gösterdikleri hassasiyetin yersiz olmasıyla ilgili. Buradan hareketle bu Türklerin bu vatanı nasıl sahiplenebileceği dahi sorgulanabiliyor.

Konu biraz zülfiyare dokunduğu için temas etmeden geçemedim. Zira o çok bahsi geçen Balkan Türklerinden biriyim.

Fatih Sultan Mehmet döneminde Konya’dan Balkanlar’a (Yunanistan’a) gönderilen Türklerden olan ailemiz, 1924 mübadelesinde Türkiye’ye gelmiş (bilmeyenlere not düşelim: O nedenle bizlere “Evlad-ı Fatihan” da derler).

Yani hatıralar hala taze…

Neyin hatıraları mı?

Vatan kaybetmenin.

O zamanlar da “bu vatana bir şey olmaz” diyen ve Osmanlı’nın gidişatına dair “hassasiyet” gösterenlere kızanların nasıl yanıldıklarının ve vatanın nasıl bölündüğünün hatıraları.

Doğduğunuz, büyüdüğünüz ancak mezarlarınız dahil her şeyinizi bırakıp gelmek zorunda kaldığınız toprakların hatıraları…

Ve o toprakları bırakırken ve vatanın elinizde kalan kısmına gelirken çektiklerinizin hatıraları… En yakın komşunuzun nasıl en sert düşmanınız olabildiğinin hatırası…

Mesela…

Güzelliği Yunan komşuları tarafından da bilinen kızını,onu arayan Yunan askerlerinden gizlediği için derisi soyulana kadar dayak yiyen, öldü zannedilip ormana bırakılan bir babanın hatırası… Ananemin annesi gözyaşlarıyla babasının yarasını nasıl sardığını anlatırmış…

Biz vatanı sadece yaşadığımız yerle sınırlı görmemişiz, belki de bu nedenle anlaşılamıyoruz kimileri tarafından. Bizim için vatan algısı “oturma süresi”ne göre de şekillenmemiştir.

Bizim için kader birliği yaptığımız kardeşlerimizden oluşan milletimizin yaşadığı her yer vatandır.

Bu vatanın selameti için çalışan herkes de Türk milletinin parçasıdır, kardeşimizdir. Biz büyüklerimizden böyle gördük, böyle işittik. Bu vatan içinde yer alan herkesi de böyle düşünür zannettik…

Hassasiyetlerimizi küçümseyenler ve hafife alanlar unutmasınlar, bu hassasiyetler “tecrübeyle” sabittir, hayal mahsulü hikayelerle değil…

O nedenle de tarihi manipüle ederek kimse bizlere “aidiyet” dersleri de vermeye teşebbüs etmesin…

Kimin nereye ait olduğu da tarafımızca gayet iyi bilinmektedir…