Milliyetçi Hareket Partisi 10. Olağan Kurultayını yaptı. Yeniden Genel Başkan seçilen Devlet Bahçeli “2023 siyaset vizyonu, MHP’nin 1997’den beri savunduğu büyük bir projedir, AKP’nin 2023 siyaset vizyonu kuru vaatlerden ibaret kalmıştır, AKP kendisinin olmayan bir projeye sımsıkı tutunmaktadır” dedi.
Bu iddiaya Başbakan R. Tayip Erdoğan AKP’nin Kızılcahamam’daki kampından cevap verdi: “2023 vizyonunu sahiplenenler var. Biz siyaset deyince projeyi, yatırımı anlıyoruz. Onların konuşmasında sadece retorik, hamaset ve tutarsız laf kalabalıkları var. Mademki 2023 vizyonunun patenti MHP’ye aitse, bedeli neyse söylesinler ödeyelim.”
Siyasi partiler arasında bu tür polemikler olması normaldir. Ancak Türkiye Cumhuriyeti’nin geçmişten devralarak devam ettirdiği köklü bir devlet geleneği vardır. Birçok proje ve stratejik hedefler birden çok iktidar döneminde devam ettirilebilir ve bazen düşünce olarak bu tür projelere karşı olanlara açılışını yapmak nasip olur.
Mesela Boğaziçi Köprüsü‘nün açılışı O’na en büyük emeği vermiş olan Demirel‘e değil, bu projeye karşı çıkmış olan rahmetli Bülent Ecevit’e nasip olmuştu. GAP Projesi‘ni sahiplenmek isteyenlere de Süleyman Demirel‘in verdiği cevap hatırlardadır: “Gap’ı gaptırmam.”
*****
Polemik konusu olan “2023 vizyonunun başlangıcı” konusunda tecrübemi paylaşmak istiyorum. 2000 yılında Petkim Yarımca Kompleksi Satış Müdür Mv. olarak çalışıyordum. Bu esnada Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı Kauçuk Ürünleri Sanayii Özel İhtisas Komisyonu Başkanı olarak seçildim. Devlet Planlama Teşkilatı’nın hazırladığı temel esaslara uyarak yaptığımız çalışma sonucu hazırladığımız rapor ve diğer ihtisas komisyonlarının raporları değerlendirilerek 8. Beş Yıllık Kalkınma Planı (2001-2005) oluşturuldu.
1999- 2002 arasında Devlet Planlama Teşkilatı, Başbakan Yardımcısı Devlet Bahçeli‘ye bağlı idi. 8. Plan’da 2001-2023 dönemini kapsayan bir strateji ortaya konulmuştu. Özel İhtisas Komisyonlarından da 2023’e kadar projeksiyonlar yapılması istenmiş ve bu doğrultuda çalışma yapılmıştı.
Nitekim 8. Plan’da bu çalışmanın amacı şöyle açıklanmıştı: “2001-2023 dönemini kapsayan uzun vadeli gelişme stratejimizin temel amacı; Türkiye’nin 21. yüzyılda kültür ve uygarlığın en ileri aşamasına ulaşarak dünya standardında üreten, gelirini adil paylaşan, insan hak ve sorumluluklarını güvenceye alan, hukukun üstünlüğünü, katılımcı demokrasiyi, laikliği, din ve vicdan özgürlüğünü en üst düzeyde gerçekleştiren, küresel düzeyde etkili bir dünya devleti olmasıdır…”
Kısaca Devlet Bahçeli’nin “2023 vizyonu projesi bizimdir” ifadesi gerçeği yansıtıyor. Hem de Başbakan Erdoğan’ın iddia ettiği gibi sadece slogandan ibaret bir vizyon değildi. Beş Yıllık Kalkınma Planları’nın da bu vizyon doğrultusunda yapılması gibi temel bir politika belirlenmiş ve projeler bu strateji kapsamında değerlendirilmişti.
AKP’nin ve Başbakan Erdoğan’ın “2023 vizyonunu” sahiplenmesi ve böyle uzun vadeli bir stratejiyi kamuya mal etmeye çalışması da esasen çalma veya taklit olarak değerlendirilemez. Aksine devletin devamlılığı açısından takdir edilmesi gereken bir durumdur.
******
13 Ekim’de Kocaeli Aydınlar Ocağı olarak yaptığımız bir programda misafirimiz olan Eski Ulaştırma Bakanı Prof. Dr. Enis Öksüz’le özel sohbetimde dinlediklerim de yukarıda anlattıklarımla bir benzerlik arz ediyor.
Prof. Dr. Enis Öksüz çok dürüst ve milli meselelerde tavizsiz bir politikacı idi. Ulaştırma Bakanlığı döneminde Türk Telekom’un yabancılara satılmaması için sadece muhalefete değil, koalisyon ortaklarına, büyük sermaye sahiplerine ve medyaya karşı direnişini çok değerli bulurum.
Türk Telekom’un yabancılaştırılmasına karşı verdiği her demecinde borsa düşürülür, büyük gazetelerde “Türkiye, Bakan’ın demeci sebebi ile şu kadar milyar dolar kaybetti” diye başlıklar atılırdı. “Borsa oynamalarından Türkiye para kaybetti” iddiası psikolojik operasyondan ibaretti. Bakan aleyhinde kamuoyu oluştuktan sonra borsa yine yükselirdi. Kaldı ki borsanın çok büyük yüzdesi zaten yabancıların kontrolünde idi.
Ben kendisine bu günleri hatırlattıktan sonra AKP hükümetinin en başarılı bakanı olarak Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım‘ı bulduğumu söyleyerek görüşünü sordum.
Prof. Dr. Enis Öksüz, “Hızlı Tren, Hava ulaştırmasının özel sektöre açılması, bölünmüş yollar gibi projeleri kendilerinin başlattığını ancak bunları tamamlamanın Binali Bey’e nasip olduğunu” söyledi. Konuşmasından Binali Bey’in bu projeleri hayata geçirmesinden çok mutlu olduğunu anladım. Prof. Dr. Enis Öksüz “eğer görevde daha uzun süre kalmam mümkün olsaydı bunları ben yapardım. Fakat bunlar benim bir liraya yaptıracağım işleri üç liraya yaptırdı” dedi.
*****
Devletimizin kurumlarında ekonomik konularda uzun vadeli hedeflerin ve stratejik planların olmasından ve politikaların devamlılık arz etmesinden ben memnuniyet duyuyorum.
Ancak iç ve dış siyaset, terör, adalet, eğitim, kültür ve şehircilik gibi konularda hükümetler arası uyumsuzluğun çok fazla olduğu, hatta on yıldır AKP iktidarı döneminde bile ne kadar çok zigzag çizildiği ortada.
Mesela teröre çare için üretilen politikalar, müzakere ile mücadele arasındaki gitgellerden ibaret olup, istikrarsız politikaların sonuçları üzücüdür. Gitgeller o kadardır ki, aynı gün Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay “yeni bir Oslo süreci için uygun ortamı hazırlıyoruz” derken, İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin “son terörist ortadan kalkana kadar mücadelemiz devam edecek” diyebilmekte.
Yine Milli Eğitim‘de her üç dört senede bir yapılan sistem değişiklikleri de, insan yetiştirme düzenimizin perişan hali de endişe vericidir.
Temennimiz bu alanlarda (ve dış politikada) da doğru stratejik planlar yapılarak istikrarla uygulanmasıdır.