“Bir Sevdadır Türkiye”

100

 

Bu öyle bir başlık, öyle bir kitap ismi ki, tek başına ciltler dolusu mânâ taşımakta. Hani derler ya: “Dünya bir yana, o bir yana.” Kitaptaki her şey bir tarafa “Bir Sevdâdır Türkiye” bir tarafa. Yâni “Bir Sevdâdır Türkiye” ağır basıyor.

Eserde ne yok ki; başında “Türkiye Sevdâsı”, püfür püfür esen yazar; bizleri kendisiyle beraber, kâh mâzi derelerine indirip önümüze ibretler seriyor. Kâh istikbâle kanat açtırıp geleceğin Büyük Türkiyesi’ni seyrettiriyor. Kâh günümüzde gezdirip, hâlin millî  mes’eleleriyle, bizleri hemhâl ediyor. Müspet çıkış yollarını gösteriyor.

Eserde Tarih-Coğrafya ve Sosyal sorunlar içiçe geçmiş, bir yumak gibi derli toplu önümüze konuyor. Bizlere apaçık çözüm yolları sunuyor.

“Türkiye gerçekten bir sevdâ olmaya lâyıktır dostlar!” diyen yazar, vatanın “cennet ülke” olduğunun da şuûrunda olarak eserini ortaya koymuş bulunmakta.

Bizlere, her şeye rağmen büyüyen Türkiye’nin müjdesini vermekte. Türkiye’nin yer aldığı coğrafyanın önemine dikkat çekmekte. Bizi büyük ülke, büyük millet yapan unsurları sıralamakta; bu yüzden düşmanlarımızın sinsi plânlarından bahsetmekte.

Osmanlı’nın özünü teşkîl ettiğimiz vurgulanmakta.

Bir Türkiye Sevdâlısı olarak gezmiş Türkiye’yi. Bütün samîmiyet ve içtenliğiyle yazmış gördüklerini, duyduklarını.

Kâh sorularla sorgulayarak,  kâh doğrudan yalın bilgilerle; bizleri baş başa bırakmak için  yazmış bütün bunları.

Ülkeler içinde Türkiyemizi önemli kılan unsurlar nedir?

Neden bir türlü rahat bırakılmıyoruz?

Türkiye’nin jeopolitik olarak hassas bir noktada bulunuşu.

Kaynaklarının zengin, insanının şuûrlu ve özüne bağlı. Ülkesinin sevgi kaynağını teşkîl eden mânevî değerlerden aldığı güçle, ülkesini cidden sevdiği; uğrunda canını vermekten asla çekinmediği ve sırasında yine çekinmiyeceği.

Koca İmparatorluğun vârisi oluşumuz yüzünden; iç-dış düşmanların hücûmlarına durmadan mâruz kalışımız.

Türkiye’nin; dışarda kotarılan oyunlardan, içeride hazırlanan entrikalardan ve çeşitli menfî  mihraklardan ve tabiî bizzat kendimizden kaynaklanan olumsuzluklarla, karşı karşıya bulunduğu.

“Türkiye Sevdâsı”nın önünde duran engellerden birinin; Ortadoğu’da oynanan çirkin oyun, yâni petrol hâkimiyeti uğrunda dönen dolaplar olduğu. Çünkü bu güçlerin Ortadoğu üzerindeki emel ve arzuları ne ise, Türkiye için de aynı şeyi düşündükleri.

Nitekim yıllardır ülkemizin Doğu ve Güneydoğusu’nda cereyân eden hâdiselerin de, işte bu çirkin oyunun bir parçası şeklinde tecellî edişi. Bundan dolayı Ortadoğu’da, Türkiye’nin konumu ve maddî ve mânevî zenginliği karşısında, bir şey yapmak isteyip de, yapamıyan güçlerin, onun iç bünyesini kemirerek zayıf düşürmeye çalıştıkları.

Van’da yapılan Ermeni zulüm ve işkencelerin, bugün yine bu topraklarda tekrarlanmak istendiği; Zeve Şehitliği’nde binlerce Müslüman-Kürt ve Türk evlâdının, nasıl vahşîce katledildiği.

Osmanlı, Türk ve Ortadoğu uzmanı Prof. Bernard Lewis’in İstanbul’da, “Irkçılık ve Antisemitizm” seminerinde: “Bir milyar Müslüman bugün işlerine gidip, akşam da evlerine döndü. Ve hiç kimseye zarar vermedi…Batı toplumlarına Müslümanların terörist olmadığı

347

anlatılmalı.” Diyerek doğru fakat o nispette düşündürücü bir teşhîste bulunduğu.

Ayrıca Lewis’in: “Batı’da yaygınlaşan İslâm korkusunun, Müslüman Dünyası’yla terörizm arasında sağlıklı bir ayrım yapılmamasından kaynaklandığını” söylemesi.

Doğu’dan Batı’ya bütün Müslüman-Türk beldelerinde binlerce yıldan beri kutlanan Millî Bayram ve Ulu Gün denilen Nevrûz’dan söz etmesi.

Yüce dağlarda, yalçın kayalarda, geçit vermez arâzilerde; vatan- millet düşmanı teröristlerin peşinde koşan, ülkenin sırtındaki hâin terör hançerini çıkarmak için canını dişine takan Mehmetçiklerden tutun da, daha bunun gibi birçok can alıcı konuların yer aldığı, bu mütevâzî kitap, âdeta:

“Bu necîb milletin pırlanta gençliğine, ciddî şekilde sâhip olmak zorundayız.” Temennîsiyle bitiyor  ve sanki:

“Ülkemizin çok daha büyümesi,  gelişmesi, birliği ve beraberliği için; bir not daha düşün günlüğünüze: ‘Ben ülkemi çok seviyorum.’ diye.” Tavsiyesiyle son buluyor  Sn. Mustafa Öztürkçü’nün ilk baskısı 1997’de Ankara’da yapılan bu küçük ve mânidar eseri.

 

 

Önceki İçerikHac, Hayata Yeni Bir Başlangıçtır
Sonraki İçerikTürkiye Nereye Götürülüyor?
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.