Hayatı Ramazan Şuuru İle Yaşamak

100

Manevî kazanç mevsimi olan üç ayların sonuncusu, rahmet, mağfiret ve cehennemden kurtuluş vesilesi olan Ramazan-ı Şerif’i büyük bir üzüntü ile yolcu etmek üzereyiz. Bir yandan, kendisinden ayrılışımızın hüzün ve kederi, diğer yandan da yaptığımız ibadetlerin ecir ve mükâfatının sevinci içerisindeyiz. Bu mübarek ayın kıymetini idrak edemeyenler, onun rahmetinden, mağfiretinden ve cehennemden kurtuluş fırsatından yararlanamayan insanlar ne kadar üzülseler azdır.

Bu mübarek ayda; oruçlarımızı tuttuk, beş vakit namazın yanında teravih namazlarını cemaatle kıldık, bol bol Kuran-ı Kerim okuduk ve okunan mukabeleleri dinledik. Dilimizi, gözümüzü ve diğer azalarımızı, günahlardan ve malayaniden koruduk.Akraba, komşu ve tanıdıklarımızla birlikte iftar sevincini paylaştık, sahurun bereketini yaşadık. Fakir, yoksul, dul, yetim, öksüz ve kimsesizleri fitre, zekât ve diğer yardımlarla sevindirdik, yardımlaşma ve dayanışma duygularımızı canlandırdık.Hülasa; Allahu Teâlâ’nın ve Sevgili Peygamberimizin hoşnut olacağı salih amelleri bir ay boyunca yerine getirdik; iyi, güzel ve yararlı alışkanlıklar kazandık.Bütün bunlardan dolayı son derece mutlu ve bahtiyarız.

Artık bize düşen, bu ayda kazandığımız güzel alışkanlıkları yılın diğer aylarına da taşımak suretiyle bütün bir yılı Ramazan kıvamında yaşamaya çalışmaktır. Yüce Allah’a olan kulluk görevlerimizi/ibadetlerimizi bundan sonra da sürekli olarak yerine getirme, vazgeçtiğimiz kötü huy ve davranışlara bir daha dönmeme konusunda azimli ve kararlı olmamız gerekmektedir.

Bundan sonra da camiye ve cemaate devam etmeli; yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim ile ünsiyetimizi artırarak devam ettirmeli;toplumun ilgi ve alakaya muhtaç kesimleri olan fakir, dul, yetim, öksüzleri maddî ve manevî olarak her zaman desteklemeli;eş, dost ve akrabalarımıza ikram ve iyilikte bulunarak ilişkilerimizi güçlendirmeliyiz. Nefislerimizi terbiye ederek Allah’a karşı gelmekten sakınmak için -oruç tutmanın yasak olduğu Ramazan bayramının birinci günü ve kurban bayramının dört günü dışında- nafile oruç tutulabiliriz. Özellikle Peygamber Efendimizin oruç tuttuğu ve oruç tutulmasını tavsiye ettiği günlerde (her kamerî ayın13, 14 ve 15. Günleri ile her haftanın Pazartesi ve Perşembe günleri) tutacağımız nafile oruçlarla Ramazan’ın manevi havasını yılın diğer aylarına da taşıyabiliriz.Bilhassa Şevval ayında altı gün oruç tutmaya gayret etmeliyiz.

Ay takviminde Ramazan ayından sonraki ay, şevval ayıdır. Şevval ayında altı gün oruç tutmak müstehaptır. Bu oruçların bayramın hemen arkasından peş peşe tutulması daha faziletli olmakla birlikte ay içerisinde aralıklı olarak tutmak da mümkündür. Kaza veya adak oruçlarının bugünlerde tutulmasıyla da aynı sevap elde edilir. Peygamberimizin, Ramazanı oruçla geçirip buna şevvalden altı gün ilave eden kişinin bütün yılı oruçlu geçirmiş olacağı yönündeki ifadesini (Müslim, Sıyâm, 204), “Kim iyi bir amel işlerse, kendisine bunun on katı ecir vardır”(En’âm 6/160)ayetiyle birlikte değerlendiren kimi âlimler, bire on hesabıyla, Ramazan orucunun on aya, altı gün şevval orucunun da altmış güne karşılık olduğunu ve bu suretle bütün yılın oruçlu geçirilmiş sayılacağını söylemişlerdir.(…) Fakat sadece o günde oruç tutulması doğru görülmemiş, bunun yanında bir önceki veya bir sonraki günün de oruçlu geçirilmesi tavsiye edilmiştir. (Diyanet İslam İlmihali, I, sh. 386)

Yüce Allah,“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım”(Zâriyât, 51/56) buyurarak yaratılış gayemizi ve dünyada bulunuş nedenimizi çok açık bir şekilde bildirmiştir. Bizden istemiş olduğu kulluğun da kesintiye uğramadan sürekli yerine getirilmesini istemiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak, Kur’an-ı Kerim’de;“O halde, Rabbini hamd ile tesbih et (yücelt) ve secde edenlerden ol.Sana ölüm gelinceye kadar Rabbine ibadet et”(Hicr, 15/98-99) buyurmaktadır.

Ramazan’da yapılan ibadetlere kat kat daha fazla sevap verildiğinden bu ayda daha fazla ibadet yapılmaktadır.Ancak Allah’a kulluk borcu olan ibadetler sadece Ramazan ayına tahsis edilmemelidir. Belli bir zaman diliminde yoğun bir ibadet hayatı yaşayıp, daha sonra bunları terketmek veya bu güzel davranışlara bir süre ara vermek makbul değildir. Allah’ın rızasına uygun olan, ibadetlerin ve güzel davranışların sürekli ve ihlaslı yapılmasıdır. İslam’a göre, kullukta devamlılık şarttır. Allah Resûlü (s.a.s.)’in tavsiyesi de bu yöndedir. Bir kere Hz. Peygamber (s.a.s)’e, “Ya Resûlallah! Hangi ibadet Allahu Teâlâ’ya daha sevimlidir? diye soruldu. Allah Resûlü (s.a.s.) şöyle buyurdu: “Az da olsa devamlı olanıdır.”(Buharî, Rikak, 18)

Bize sayılamayacak kadar çok nimetler veren (Nahl, 16/18-İbrahim, 14/34)Yüce Rabbimize, o nimetlere bir teşekkür olarak ibadet etmeyi bir borç bilmeliyiz. Nitekim Allah Resûlü (s.a.s.),  niçin çok ibadet ettiğini soranlara,“Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?”(Buharî, Teheccüd, 6)diye cevap vermiş, böylece Allah’a şükretmenin ancak O’na kulluk/ibadet yapmakla mümkün olacağını vurgulamıştır.

O halde; Yüce Allah’ın emirlerini yerine getirmede ve yasaklarından sakınmada daha dikkatli olmaya, hayatımızın her anını Ramazan ayı hassasiyeti ile değerlendirmeye gayret göstermeliyiz.