Tarihi binalar bir toplumun tapu senetleri ve kültür miraslarıdır. Bulundukları yerle ve orada yaşayan insanlarla özdeşleşmişlerdir. Köklü tarihe sahip milletler, binalarının ve kurumlarının eskiliği ile övünürler. Özellikle bu binalar içinde eğitim kurumlarına ait olanların özel bir yeri vardır. Bu binalara sadece o binayla ilgisi olanların değil, bütün toplumun sahip çıkması gerekir.
Özal döneminden itibaren özellikle İstanbul’da Boğaz’daki, merkezi semtlerdeki ve ana arterlerdeki tarihi okullar birer rant kapısı görülerek turistik tesis ve iş merkezi yapılmak istendi. Fakat, toplum hayatımıza damgasını vuran bu tarihi okulların binlerce mezunu, meşru zeminlerde tepkilerini etkili bir biçimde ortaya koyarak bu özelleştirme dalgasını önlediler. Yoksa, Galatasaray, İstanbul Erkek, Kabataş Erkek, Pertevniyal, Vefa, Beşiktaş Kız Lisesi gibi okulların binaları elden gidecekti, sadece binalar değil, o okulların ruhu da tarihin sisleri ardında kaybolacaktı.
Tarihi okulların mezunları kurdukları Vakıflar ve Mezunlar Dernekleriyle okullarının etrafında bütünleştiler ve sahip çıktılar. Bu haklı tepki o kadar etkili oldu ki, Milli Eğitim Bakanlığı bu okulları daha sonra Anadolu Lisesi statüsüne geçirdi ve tarihi isimlerini muhafaza etti, bunlara “Anadolu” kelimesini eklemedi. Fakat bundan birkaç yıl önce bu tarihi okulların binalarını özelleştirme hastalığı yine depreşti, yöneticiler “Bu okulları satacağız ama kazanacağımız para ile her okul yerine on okul yaptıracağız” masalı ile mezunları ikna etmeye çalıştılar ama, başarılı olamadılar. Fakat bu tehlike halen geçmiş değil, her an yine gündeme gelebilir.
Haydarpaşa Lisesi’nin başına gelenler, bütün tarihi okullar için bir ibret belgesidir. 12 Eylül 1980 İhtilalinden sonra Marmara Üniversitesi, Evren Paşa’ya gidip “Haydarpaşalılar, bu tarihi binaya bakamıyorlar, zaten burası Haydarpaşa Lisesi olmadan Askeri Tıbbiyeninmiş, burayı bize verin” diyorlar. Paşa da kimseyi dinlemiyor ve binayı Marmara Üniversitesine tahsis ediyor. İhtilal ortamında mezunlar da fazla seslerini çıkaramıyorlar.
Haydarpaşa Lisesi’nin yeni binalarını da Altunizade’deki Validebağ Öğretmenler Hastahanesinde geniş bir arazi üzerine kampus ortamında inşa ettiler. Okul binası dışında Konferans ve Spor Salonları, Kız ve erkek Pansiyonları ve Öğretmen Lojmanları yapıldı. Fakat bu modern binalar, tarihi Haydarpaşa Lisesi’ni bir daha geri getirmedi. Haydarpaşa Lisesi ismen yaşıyordu, fakat okulun ruhu bütün hatıralarla birlikte kaybolup gitmişti. Çünkü, tarihi binası Haydarpaşalılık ruhu ile bütünleşmişti, okulun rozetinde bile bu binanın silueti yer alıyordu. Okulun binası değişince mezunların da ilgisi ve desteği azaldı.
Şimdi Ankara’daki ilköğretim okulu binaları dışındaki lise binalarının şehir dışına çıkarılacağı, o binaların da ilkokul, ortaokul ve imam-hatip ortaokulu yapılacağı duyuruldu. Bir de eski okullar hayırseverlere restore ettirilerek isimleri değiştiriliyor ve bu okullara bu kişilerin isimleri veriliyor. Bu da tarihe ve o okulların mezunlarına saygısızlıktır. Çünkü, isim, zaman ve mekan orada yaşananlarla bütünleşir ve orada yaşayanların mazisi olur. Kurum kültürününün içinde okul binasının ve isminin de büyük bir yeri vardır. Bunun yerine idarecilerin, hayırseverleri yeni okul yapımına ve isimlerini bu yeni binalarda yaşatmaya yönlendirmeleri gerekir.
Tarihi okulların son kurbanı olarak Denizli Lisesi seçilmiş. Gerekçe Haydarpaşa Lisesi ile aynı. “Milli Eğitim Bakanlığı, Denizli Lisesi’nin tarihi binasının bakımını yapamıyormuş”. Bu konuda Valilik, Belediye ve İl Milli Eğitim Müdürlüğü anlaşmışlar, bu binayı Denizli Belediye binası yapacaklarmış. Belediye buranın bakımını ve onarımını yapacakmış. Bu konuda bu okulun mezunlarına, öğretmenlerine, velilerine ve öğrencilerine görüş sormuşlar mı? Bu mekanda yaşayan ve yaşamakta olanlar onlar. Belediye bina yapmak için başka yer bulamaz mı? Bu bina Denizli eğitim tarihinin anıt binası, Denizli’nin gururu değil mi? Denizli Belediyesi’nin imkanları varsa, bu binaya hizmet binası yapmadan da bakmalıdır. Sadece Belediye değil, İl Özel İdaresi de Denizli’nin bu anıt okul binasının bakım ve onarımına destek olmalıdır.
1932 yılından bu yana 65 binin üzerinde mezun veren, mezunlarıyla sadece Denizli’nin değil, tüm ülkenin bilim, sanat, kültür, siyaset, bürokrasi, ticaret, sanayi, tıp, hukuk, maliye ve iş alanlarına damgasını vuran Denizli Lisesi’nin, halkımızca KOCA MEKTEP diye adlandırılan tarihi binası başka bir amaçla kullanılamaz. Denizli Lisesi bu mekandan başka bir mekana taşınamaz. Taşındığı takdirde, okul tarihi köklerinden, mezunlar da anılarını barındıran mekandan koparlar. Olayın büyüsü bozulur, bir daha da o ruhu yerine getiremezsiniz. Denizli Lisesi’nin tarihi 1932’den değil, yeni mekanına yerleştiği tarihten başlar. Bunun için, Belediye Başkanı ve Belediye Meclisi üyelerinin bu yönde karar alarak tarihi bir vebalin ortağı olmayacakları düşüncesindeyim. Son yıllarda AB’ye girme sürecinde birçok Belediye yöneticisi yurt dışına çıkıyor. Oralarda Üniversite ve Liselerin tarihi binalarda eğitimlerini sürdürdüklerini, oraların yerel yöneticilerinin bundan gurur duyduklarını mutlaka görmüşlerdir.
Denizli Lisesi’nin simgesel ve anıtsal bir değeri olan tarihi binasını, “bakamıyorlar” gibi basit bir gerekçe ile amacı dışında kullanmayalım, kullandırtmayalım. Bir esere önce o eserle manevi bağları olduğunu iddia edenler sahip çıkmalıdır. Bu nedenle Denizli Lisesi Mezunlar Dayanışma ve Yaşatma Derneği, 26 Mayıs 2012’de yapılan son geleneksel Keşkek Günü’nde bu girişimi önlemek için kesin tavrını ortaya koydu. Okul Müdürü de bu konudaki isteğini ve dileğini dile getirdi. Şimdi Denizli Lisesi mezunlarına düşen görev, Dernekleri etrafında bütünleşerek okullarına sahip çıkmaktır. Yoksa son pişmanlık fayda etmez. Bu konuda Denizli halkını da bilgilendirmeli ve bu haklı isteğimizde yanımıza almalıyız. Basını ve medyamızı da bu haklı davamızda yanımızda görmek istiyoruz.
KOCA MEKTEP, bu binada okumuş, mezun olmuş ve okutmuş DENİZLİ LİSELİLERİNDİR