TDAV tarafından düzenlenen Türk Dünyası Çocuk Şöleni’nin 18.si geçen hafta yapıldı. Kadıköy’deki tarihi yürüyüşü Eminönü Halk Eğitim Merkezi’ndeki Şarkı Yarışması izledi. 31 Mayıs Perşembe günü İnönü Stadı’nda tam bir şölen vardı. Türk Dünyasının değişik ülke ve özerk bölgelerinden gelen Türk çocuklarının geçit töreni ve oyunları gözleri yaşarttı. Türk Dünyasının Çocuklarını bir araya getirmek aslında geleceği birleştirmektir. Türk Dünyasındaki dayanışmayı işbirliğini ve tanışmayı arttırmaktır.
Bu büyük hizmeti gerçekleştiren Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’na ve Vakıf Başkanı Prof. Dr. Turan YAZGAN ağabeyimize ne kadar teşekkür etsek azdır. Kendilerini tebrik ederiz. Rahatsızlığına rağmen, Türk Dünyasının geleceğine hizmet için çırpınan Hocayı gördükçe; faaliyetlere ilgisiz ve duyarsız hale gelen, içe kapanan, ünvanlı ve ünvansız bazı dostları gözüm aradı. Bunların üstlerine öyle bir ölü toprak serpilmiş ki; onu kaldırmak mümkün değil…
Ülkenin çok değişik sorunlarla ve ihanetlerle kuşatılmış olması bazılarındaki milli tepkiyi neredeyse ortadan kaldırmışa benziyor. Ülke doğrudan veya dolaylı işgal edilse, Türk’süz ve Türk Milletinin dışlandığı bir anayasa yapılsa nerdeyse kılları bile kıpırdamayacak… Sorumsuzluk anlamına gelen ve son dönemde sık sık duymaya başladığımız “Efendim, biz zamanında görevimizi yaptık” sözünü kimse söylememeli… Çünkü hayat devam ediyor.
***
İktidar bir ara AB baskısıyla zinayı yasaklayan yasayı değiştirmişti. Şimdi bakıyoruz ülke gündemi değiştiriliyor ve bir yığın sorunun tartışılması bir tarafa bırakılıyor ve sadece kürtaj tartıştırılıyor. İktidar bugünlerde kürtajı yasaklayıcı ve çok sınırlayıcı bir politika izliyor. Ancak hem dış baskılarla zinayı yasak olmaktan çıkar; hem de kürtaja karşı çık… Bu gibi çelişkiler bizim ülkemizde oldukça bol görünüyor.
***
Futbolda şike olur da siyasette ve ideolojide olmaz mı? Geçmişte çok hızlı Marksistler vardı. Bunlar her gün Dünyayı yeniden kurar ve ülkeyi kendilerine göre değiştirmeye çalışırlardı. Devrim yapacağız derlerdi; ancak devrimlerin izinle yapıldığının farkında değillerdi. Öyle hızlıları vardı ki Türkiye’de Komünist bir ihtilal yapılmış olsa; bunların muhakkak politbüroda yer alacaklarını düşünürdük. Bunların bir kısmı Atlantik ötesinden kurgulu olduklarını ve samimi olarak ideolojiye bile bağlı olmadıklarını gördük ve yaşadık. Bunlar o dönemlerde pratiği çok eksik olan sosyalist teorinin emrindeydiler.
Bugün de bunun değişik örnekleri görülüyor. Kapitalist Müslümanların israf ve lüksünü, Türkiye’de oluşan yeni muhafazakar sermaye ve şehirli gerçeğini hedef tahtası yaparak bazılarının öne çıkmaya çalıştığı görülüyor. Bunlar kendilerine antikapitalist Müslümanlar olarak takdim ediyorlar. Anlaşılan aşırı solda yeni bir fraksiyon yaratma çabası var. Sosyalist dünyanın kök sorunu olduğu ve bu coğrafyada nereye yaslanılması gerektiği tartışılıyor. Anlaşılan “herkes dini kullanıyor niye biz kullanmayalım” görüşü hâkim.
Aydınlanmacı felsefe din dışılığı esas aldığı, gerici-ilerici ayırımına giderek sınıfçı bakışı gözden uzak tuttuğu için tenkit ediliyor. Tabii milli kimlik ve Türk düşmanlığı ülkeyi yönetenler gibi bir etnik grup zannediliyor. Devlet kendisine Türk demekten vazgeçtiği takdirde; eşitliğin sağlanabileceği ileri sürülüyor. Demek ki eşitlik olabilmesi için meselâ, Rusya Federasyonunun Rus’luğu, Almanya’nın Almanlığı, Fransa’nın Fransızlığı, İtalya’nın İtalyanlığı reddetmesi gerekecek. Ayrıca, milliyet ve Milli kimliği dışlayarak iyi ümmet olacağını düşünenler herhalde sadece Türkiye’de var.