3 Mayıs Türkçüler günü kutlu olsun. Bu gün ve bayram kendini Türk olarak hissedenlerin bayramıdır. Türk’e karşı ırkçılığın yapıldığı, Yeni Anayasa adı altında bölücü şifrelerin ortaya çıktığı ve 1923 Türkiye’sinin tasfiye edilmek istendiği talihsiz bir ortamda bu anlamlı günü kutladık. 1944 olayları ve suçlamaları ile bugün arasında büyük bir fark yok. Ülkeyi yönetenler dönemin süper gücüne göre şekil alıyorlar. 1940’larda Sovyet Rusya, bugün ise küresel güç ABD…
Tarımdan sanayiye birçok alanda küresel güç ve yabancıların çıkarına hizmet edici bir ortam doğdu. Bunun son örneği satılan şeker fabrikaları ve yabancılara mülk satışıdır. TV ekranlarında ilgili bakan, mütekabiliyete gerek olmadığını söylüyor. 2,5 hektarlık satış sınırı 30 hektara çıkartılarak 10 misli bir artış ortaya çıkmıştır. TBMM çoğunluğu tarafından kabul edilen bu yasa yüz kızartıcı ve itibar kaybettiricidir. Aslında izlenen siyaset itibariyle bu bir sürpriz de değildir.
İlgili bakanlıklar tarafından yandaş bir firmanın süt ürünü değişik şehirlerdeki okullarda çocuklara dağıtılmaktadır. Yüzlerce öğrenci zehirlenme belirtileri göstermiş ve hastaneleri doldurmuştur. Resmi beyanlara göre, öğrencilerin bünyeleri suçlanmakta ve bağışıklık kazanılmadığı ileri sürülmektedir.
Her şeyin menfaate göre şekillendirilmeye zorlandığı bir ortamda Allah korkusu ve ticari ahlâk oldukça geride kalmıştır. İnsanlarımız 1980’den sonra maddi tatminde doyumsuzluğa itilmiştir. Meşru ve gayrimeşru hesaba katılmadan faydayı ve karı en çoklaştırmak tek hedef haline gelmiştir. Acaba okullara süt dağıtan firma hangi kanallardan bu ihaleyi kazanmıştır? Belki ihale bile yapılmamıştır.
Sırtını iktidara dayamış, helâl haram demeden etrafa saldıran, şekilde İslamcı ama gerçekte vahşi kapitalizmi yaşayan bir şehirli ve sermayedar tabakası oluştu. Siyasi destekle dünün mücahitleri bugünün müteahhitleri oldu. İnsanlarımız lükse, israfa sefahate ve gösteriş tüketimine teşvik edildi. Menfaat hesapları cemaatleşmelerde rol oynadı. Çıkar elde edebilmek için cemaatlere üye olundu. Kamu kaynakları ve Müslümanların malları, paraları gasp edildi. Sayın Mehmet Şevket Eygi’nin dediği gibi, bunlar İslam’a değil , İslam’ı kendilerine uydurmaya çalıştılar. Dış yönlendirmelerle dinde tefrika ve hizip yarattılar. Üç dinli, üç peygamberli olup Amentüyü dışladılar.
Türkiye’deki değişmeyi iyi yakalamak gerekir. Genç nesillerimiz hiçbir şeyin istismarı ile bir yerlere gelmeyi, menfaat sağlamayı tasvip etmiyor. İnsanların özü ve sözü ile davranışları arasında bağ kuruyor. Birileri ağlayarak; diğerleri ise gülerek bizi yanılttılar diyorlar. Yolsuzluk, hırsızlık ve gayrimeşru işlerden kazanılacak paralarla İslam’a hizmet edilemeyeceğini biliyorlar. Gençler bu tiplerden kendilerini soyutlamak istiyorlar; bu tür kapitalistleri içine sindiremiyorlar.
Bunun son örneği 1 Mayıs 2012’de görüldü. Kendilerine anti-kapitalist Müslüman diyen bir grup ortaya çıktı. Ancak onlar da taşıdıkları bez afişte Ermenice, Kürtçe ve Arapça‘ya yer verdiler. Nedense İngilizce’yi unutmuşlardı. Oysa İngilizce küresel patronun diliydi! 1 Mayıs’lar eskiden belirli bir ideolojinin tekelindeydi. Ancak ideolojinin yerini etnik ırkçılık ve farklılıkları kutsallaştırma alınca Türkiye karşıtı bir koalisyon doğdu. Kürtçü ve bölücü siyasi kanada sol bir fraksiyon eklenmek isteniyor. Tabii ki siyasi iktidarın çıkarlarına hizmet ve PKK yanlısı siyasi partiyi zayıflatmak için.. Nasıl olsa PKK görevini yerine getirdi ve tamamladı. Artık ortada dolaşmasına da pek gerek kalmadı. Örgütün hedefleri silah kullanmadan nasıl olsa gerçekleşiyor. Sözde dost ve müttefiklerin PKK’ya karşı tavır değişikliği sebepsiz değildir.