En Büyük Makam

72

 

Başım daraldıkça, canım sıkıldıkça, dertlenir gibi bir havaya bürünmek üzereyken; hemen insanı düşünür, insan olmanın mânevî zevkine dalar; dertlerimi, kasavetlerimi unutur; insan olmanın tadına varır, insan olmanın gurûrunu yaşar, insan olarak yaratılmış olmamın manevî hazzına gark olur; tüm sıkıntı ve darlıklarımı bir kenara iter; Ben kendimle, hem-hâl  olur, bu bilişle, bu idrâkle mes’elelerim küçüldükçe küçülür âdeta ortadan kaybolur, etrafımdan elimi eteğimi çeker; kendimi mânen mutluluklar diyarında; saâdet tahtına oturur hâlde bulur; mânevî sultan olarak her problemin üstüne çıkar; onlara ancak tebessüm ve gülümsemeyle karşılık verir; “Bu da geçer Ya hu.” diyerek tesellî bulur, yatışırım.

Çünkü bilirim ki:

Olaylardan ötürü ne gam
İnsan olmak en büyük makâm

Büyük âlem olan kâinat, benim büyümüş hâlimdir. O küçülse olacak benim gibi bir insan.

Ama maddeten, küçük mü küçük insan olan Ben

Mânen olurum büyük mü büyük, maddî âlemden

Evet, maddeten büyük olan âlem, mânen küçüktür Ben insandan. Çünkü Ben küçük insan; o büyük âlemi kucaklayabiliyor, düşünebiliyor, aklımla kavrıyor, hayâlimle avuçlarımın içine alabiliyorum.

Halbuki o büyük âlem, Ben’den ne kadar bîhaber
Ne sevinçten haberdar, ne geliyor aklına keder

Antik / eski / klâsik felsefede geçtiği gibi
“İnsan, âlemin sûretidir.” diyorum Ben de sanki

Bu düşünüş her zaman, alıyor Benden Beni
Sarıyor bir ılık rüzgâr, bunalan bedeni

Kâh olurum o ân, kendimce büyük âlem
Bir huzur âlemine yükselirim, o dem

Bilirim ki aslında küçüğüm, koskoca âlemden Ben
Ama büyük âlemin hakîkatleri, geçer içimden

Ben insan küçük âlem, âlem büyük insan ise de
Ondaki her hakîkat zuhûr etmiş, topluca Bende

Bu gerçekler karşısında, dünyevî mes’ele ve problemlerin ne ehemmiyeti olur, ne önemi kalır? Ki kendimi kaybedeyim, kendimi onlar için kahredip heba edeyim. Öyleyse gerekeni yapar, keyifle düşünce dünyama dalar, asıl oraya kapılanır. O uçsuz bucaksız âlemlerde

zihnen, dimağen dolaşır dururum. Maddeten ulaşılmaz mekânlarda hayâlen gezer. Kendimi

meçhullerin arasına kondurur. Muammaların ortasında bulurum kendimi. Asıl var oluş keyfiyetini akıl eder. İşte ancak o zaman, düşünce hedefime kenetlenirim sessizce.

Kısaca demek gerekirse  “Dünyayı kesben değil kalben terk”  ederim. Yâni çalışmamak sûretiyle değil, kalbimde ona yer vermemek şeklinde ona sırt çeviririm.

Ben ki, muhatap edilmişim âlemlerin Yüce Rabbine
Kalbimi vermem gerekmez mi, O’nun Sevgili Habibine?

Bitmez tükenmez, ebedî hayât beklerken Beni
Fâni şeyler, mahcûp etmez mi şikâyet edeni

Dünyamın fâni işlerini, etmeden kat’iyen ihmâl
İnsanlığımı, etmeye çalışmalıyım hemen ikmâl

Büyük insan hükmündeki âlem / kâinat, tüm yaratılış ve imkân hakîkatlerini kendisinde toplamış. Hakk’a; Halk / Yaratılmış olan her şey ayna olmuştur. İşte böyle bir âlemin yâni büyük insanın rûhu olan Ben; insanken nasıl olur da heyecanlanmaz, çocuklar gibi sevinmez.

 

Önceki İçerikMilli Bayramda Milli Ayıp
Sonraki İçerikYeni Eğitim Yasası
Avatar photo
1944 yılında İstanbul'da doğdu. 1955'de Ordu ili, Mesudiye kazasının Çardaklı köyü ilkokulunu bitirdi. 1965'de Bakırköy Lisesi, 1972'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun oldu. 1974-75 Burdur'da Topçu Asteğmeni olarak vatani vazifesini yaptı. 22 Eylül 1975'de Diyarbakır'ın Ergani ilçesindeki Dicle Öğretmen Lisesi Tarih öğretmenliğine tayin olundu. 15 Mart 1977, Atatürk Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Osmanlıca Okutmanlığına başladı. 23 Ekim 1989 tarihinden beri, Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünde Yakınçağ Anabilim Dalı'nda Öğretim Görevlisi olarak bulundu. 1999'da emekli oldu. Üniversite talebeliğinden itibaren; "Bugün", "Babıalide Sabah", "Tercüman", "Zaman", "Türkiye", "Ortadoğu", "Yeni Asya", "İkinisan", "Ordu Mesudiye" ve "Ayrıntılı Haber" gazetelerinde ve "Türkçesi", "Yeni İstiklal", "İslami Edebiyat", "Zafer", "Sızıntı", "Erciyes", "Milli Kültür", "İlkadım" ve "Sur" adlı dergilerde yazıları çıktı. Halen de yazmaya devam etmektedir. Ahmed Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya ve Tevarih-i Hulefası'nı sadeleştirmiş ve 1981'de basılmıştır. Metin Muhsin müstear ismiyle, gençler için yazdığı "Irmakların Dili" adlı eseri 1984'te yayınlanmıştır. Ayrıca Yüzüncü Yıl Üniversitesi'nce hazırlattırılan "Van Kütüğü" için, "Van Kronolojisini" hazırlamıştır. 1993'te; Doğu ile ilgili olarak yazıp neşrettiği makaleleri "Doğu Gerçeği" adlı kitabda bir araya getirilerek yayınlandı. Bu arada, bazı eserleri baskıya hazırlamıştır. Bir kısmı yayınlanmış "hikaye" dalında kaleme aldığı edebi yazıları da vardır. 2009 yılında GESİAD tarafından "Gebze'de Yılın İletişimcisi " ödülü kendisine verilmiştir.