Milli tarihe ilgi ve saygı güzel bir şeydir. Ancak onu tahrif etmemek de gerekir. Romanlarda ve filmlerde tarihi gerçeklere saygı esas olmalıdır. “1453 Fetih” filmini izledim. Klasik üç hilalli Osmanlı Sancağına rastlayamadım. Filmde Mehter de yoktu. Sık sık sarı kırmızı flamalar dikkat çekiyordu. Bir gencimizin Fatih Sultan Mehmet acaba Galatasaraylı mıydı diye sormasını yadırgamadım.
Geçen hafta Nazilli Belediyesi tarafından III.sü düzenlenen Kültür, Sanat ve Edebiyat Festivaline katıldık. THY’nin uçaklarında ve diğer bazı yerlerde Türk Hava Yolları yerine genelde “Turkish Airlines” yazıyor. Acaba Türk Hava Yolları’nın ismi “Turkish Airlines” olarak mı tescil edilmiştir?
Artık geleneksel hale gelen bu faaliyet dolayısıyla Nazilli’nin çalışkan ve gayretli belediye başkanı Haluk Alıcık ve mesai arkadaşlarını tebrik ederiz. Nazilli’de “Etnografya Müzesi“de ziyaret edilmesi gereken yerlerden birisidir. Bu konuda da Belediye yetkililerini kutlarız. Bu müzeyi ziyaretimizde bize seyrettirilen videodan Nazilli Sümerbank Fabrikasının açılış törenini izledik. Rahmetli Mustafa Kemal Atatürk, Celal Bayar ve Fevzi Çakmak Paşa ile geniş bir heyetin açılışa katıldığını gördük. Doğrusu çok duygulandık. Tabii şimdi Sümerbank sadece bir hatıra olarak yaşıyor. Aydın Tekstil fabrikasının yerinde de yeller esiyor. Bu durum sadece Nazilli ve Aydın için geçerli değil. Ülkemizin birçok yerinde istihdam yaratan, mal ve hizmet üreten birçok sanayi kuruluşu özelleştirildi ve ona buna peşkeş çekildi. Adana ve Mersin arasında da aynı şeylere şahit olmuştuk.
Büyük devlet adamı ve örnek siyasetçi Rahmetli Alparslan Türkeş‘in ölüm yıldönümü nedeniyle yapılan toplantıyı ve Belediye önünde vatandaşa yapılan ikramı unutabilmek mümkün değil. Bu arada yakın ilgileri nedeniyle Türk Ocağı Başkanı Ahmet Çekim Bey ve arkadaşlarına, Türk Eğitim-Sen mensuplarına da teşekkür ederiz. Bir rahatsızlık geçiren Nazilli Müftüsü Hasan Hüsnü Sula’ya da geçmiş olsun.
Hemen hemen herkesin evinde ayyıldızlı rozet olmasına rağmen, bunların çoğunu ceket yakalarında göremiyoruz. Yine evlerimizde Kur’an ve bayrak olmasına rağmen, milli bayramlarda önemli bir bölümümüz bunu evlerimize asmıyor. Bu ve benzeri konularda hassas olmalıyız. Bu hassasiyeti göstermemiz gereken günleri yaşıyoruz.
Her 12 Eylül gelince Askeri Müdahale ile ilgili değerlendirmeler yapılır. Oysa büyük çoğunluğun darbe yanlısı yazı ve beyanlarını unutmuş değiliz. 12 Eylül Müdahalesi hiçbir zaman bir çözüm olmamıştır. Her müdahale sonrasında karşılığında Türkiye bir takım tavizler vermek zorunda bırakılmıştır. Askeri darbeleri sık sık dillendirenler bugün peş peşe gelen ve Türkiye’yi tanınmaz hale getiren sivil darbeleri, 12 Eylül’de olduğu gibi 32 sene sonra mı tartışacaklardır?
Yeni anayasa ile 1923’ten bugüne milli tarihimizi silmeyi gözden uzak tutabilmek için yeni gündem maddeleri ortaya çıkarılıyor. Bu arada 12 Eylül öncesi çatışmalarını unutamayan ve adeta tekrar arayan bazı aşırı sol grupların Evren ve Şahinkaya’nın yargılanmasını fırsat bildiklerini görüyoruz. Böyle bir oyuna gelmek, iktidarın işine yarayacaktır.
12 Eylül asıl ülkücüler üzerinde tahribat yapmış, arkalarında dış destek olmadığı için; akla gelmeyen işkencelere tâbi tutulmuşlardır. İdam edilen Mustafa Pehlivanoğlu, Selçuk Duracık, Halil Esendağ, Fikri Arıkan, Cevdet Karakaş, Cengiz Baktemur, Ali Bülent Orkan ve Ahmet Kerse‘nin dış kaynaklı ihanete karşı dik durmaktan başka ne suçları vardı? 12 Eylül öncesinde Türkiye’ye ideolojik bir yön verilmeye çalışıldı.
Bugün ise, Cumhuriyet Türkiye’sini tasfiye etme çabaları resmi kanaldan bile destek buluyor. Fark büyüktür ve çok daha tehlikelidir. Sadece 12 Eylül 1980’lere takılıp kalmayalım.