Çingene Ruhlu Olmak

105

 

Yazımın başlığına bakıp çingene dediğimiz Roman kardeşlerimizi kast ettiğimi zannetmeyin. Bilin ki; insanların etnik mensubiyeti ile bir alıp veremediğim yok. Onları da bir Ermeni, Rum, Kürt, İngiliz, Alman, Fransız gibi görüyorum…

Ancak yanlışları yapan insan bir Türk bile olsa bazı davranış şekillerini ifade ederken, bazılarının ruhsal genetiğinde bariz bir şekilde temayüz eden davranışların deyimleşmiş örnekleriyle benzetme yapmak gerekiyor. Bu yazıda konumuz Romanlar değil bilakis bazı Türk görünümlülerdir.

Mesela İngilizlerin centilmenliği, Almanların cimriliği, Fransızların nezaketi, Yahudilerin uyanıklığı, Ermenilerin vahşiliği gibi… İşte “Çingene Ruhlu Olmak” ta böyle bir şey.

Bana göre Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’de böyle davranıyor. Sözde Ermeni Soykırımı’na karşı gösterdiği celadeti kendi ülkesinin Cezayir’de yaptıkları için kabul etmeyeceğini ve sömürgeci emperyal gelenekten gelen Fransa’nın, Cezayir’de savaşın tarafı olmasından dolayı yaptıkları ile suçlanamayacağını söylemesi, bizim bahsettiğimiz konuya çok uygun düşen bir davranıştır.

Ya da toplumun önemli figürleri olan bazı siyasetçilerin, sanatçı olarak kabul görenlerin, spor adamlarının ve meslek erbaplarının; yaşamlarında yaşadıkları olayları yorumlamalarına ve muhataplarına hitap ve izah ediş tarzlarına bakınca ne demek istediğimiz daha iyi anlaşılır. Mesela bir milletvekilinin futbol yorumculuğunu kendisi için makul görür açıklaması gibi…

Kendini veya olayları, olmadığı şekilde bir şeyin yerine koymak bana göre mecazi olarak çingenelikten başka bir şey değildir.

Adamın biri hiçbir emek sarf etmeden, kendine ait olmayan hayali ünvanları kullanıyor veya bilmediği şeyleri biliyor gibi yapıyorsa buna ne ad vermeli?

Toplumda cehalet ve ahlaki çözülme zaten başını almış gidiyor. Kürke değer verme anlayışında Nasreddin Hoca’dan bu yana pek bir değişiklik yok. Böyle olunca, sahte ünvanlar ve uzmanlıklar halk nezdinde bazen asıllarının görmediği kadar değer görebiliyor. Hem bu sahtekarlığı yapanlar hem de sahtekarlığa itibar gösterenler açısından ne acı bir durum değil mi?

Memlekette profesörün, doktorun, avukatın, mühendisin vs. her türlü mesleğin ünvanlarının hakkı olmayanlarca kullanıldığını görüyoruz. Şimdi bunlara hayali dernekler, platformlar, vakıflar, sendikalar, federasyon ve konfederasyon gibi STK’ların çatı örgütleri ile siyasi particikler eklendi. Adamlar hiç utanmadan bunları referans göstererek toplum nezdinde itibar kazanmaya çalışıyor. Mesela üye olmadan, bir partiye üye olduğunu söyleyerek, o partiyle ilgili olarak ahkam kesmekte neyin nesi oluyor?  Bunlara bir “dur” diyen de yok…

Gün geçmiyor ki bunlardan; telefonuma, elektronik postama, facebook’taki sayfama, twitter’ıma veya masamın üstüne bir mesaj veya davetiye gelmesin. Bunların gerçeklerinden farkı hepsinin ortak yanının hayali veya sanaldan ibaret olması. Bir ortak yanları da bu mesaj yada davet sahiplerinin illa ki; “genel başkan, kurucu genel başkan, yönetici, uzman, üye” sıfatını taşıyor olmaları. Yedirirlerse ne mutlu! Bunlara içimden hep “hadi gidin oradan” demek geliyor.

Yahu bu millet ne meraklı bir şey olmadan, baş olmaya veya bir şeyler olmaya…

Hem de bunu var olanların taklitçiliğine soyunarak, sahtekarca ve asılların yıllar boyunca oluşturduğu itibarı sıfırlama uğruna yapmaları, kabul edilebilecek bir şey değil. Sahtekarlık yapacaksanız da bunu bari özgün bir şekilde yapın. Kendinize güldürmeyin. Ama sizde haklısınız asılları sömüremeyince size ekmek çıkmıyor.

İlla ki; yapacağınız işin başına “öz” getirerek insanları yanıltacaksınız. Özotobüs, öztaksi, özdersane, özmarket gibi. Milletimizde içeriğe bakacağına sıfata bakarak yanılmaya hazır olduğuna göre, işlem tamamlanmış oluyor.

Onun için toplumu yanıltmayı hedeflemiş bu insancıklardan uzak duralım. Onların ayıplarını münasip bir şekilde yüzlerine vuralım. Kimsenin kimseyi enayi yerine koymasına izin vermeyelim.

En çok kafama takılanlar ise kendisini bir yere genel başkan, başkan, reis vs. olarak ilan edenler. Kendisini tek merkezli bir tüzel kişiliğin genel başkanı olarak tanıtanlara da acıyorum. Çünkü bu tip kişilerin mutlaka bir kompleksi veya makamı kullanma ihtiyacı var.

Her zaman yazıp, söylüyorum; önemli olan ne olduğun değil nasıl düşünüp yaşadığındır.

Bunları yazmamın nedeni: memleketimiz sıkıntılı günlerden geçerken, çevremiz BOP projesi ile yeniden şekillendirilirken ve halkımız üzerinde her türlü propaganda aracı kullanılarak yoğun bir baskı oluşturulmuşken, at izi ile it izini birbirine karıştırmaya çalışanların oyununu deşifre etmek içindir. Dikkatle bakarsanız, çevrenizde bu tip mahlukatın çok sayıda olduğunu göreceksiniz.

Bu sebeple çingene olmak ayıp değil ama “çingene ruhlu olmak” deyimine uygun davranmak milliyetin ne olursa olsun ayıptır. Eğer birilerini yanılttığınızı zannediyorsanız, siz yanılıyorsunuz…